A password will be e-mailed to you.

Sanatatak

article placeholder

Nilüfer Göle’den #direngezi yorumu

Ünlü sosyolog, T24'e Gezi direnişi yorumladığı bir yazı yazdı:

"Yeni bir vatandaşlık provası"

"Katılımcıların kendisi de hoş bir şaşkınlık içinde. Kendi seslerini duymanın, eylemlerinin birleştirici gücünü görmenin coşkusunu, sevincini yaşıyorlar. Tansiyon beş gün sonra bile hal yüksek.Tedirginlik veren çatışma korkusu, polis baskısı, yaralılar, insan kayıplarına rağmen, şenlik havası hakim." diye yazan Göle, hareket'in, "yeni bir eşiğe işaret ettiğini" ifade etti.

"Hareketin adını koymaya çalışıyoruz. ‘68 Fransız başkaldırısını hatırlatanlar, Arap baharına gönderme yapanlar, occupy wallstreet’i de kapsayan Avrupa “kızgınlar hareketi”ni kendine daha yakın bulanlar var. Gezi meydan hareketi ise bunların hepsi ve hiçbiri. Hepsinden bir unsur taşıyor. Hepsi gibi sokağa çıkma, meydanı işgal etme, vatandaşın nöbet tutma hareketi. Ama hepsinden ayrılan bir özgünlüğü var."

Öte yandan Göle, "Sol Müslümanlar tarafından ortaya atılan “abdestli kapitalist” eleştirileri Türkiye’deki İslami dönüşüme işaret etmekteydi. Gezi hareketi, kültür yerine tüketimi öne alan hiper kalkınmaya karşı kentli yeni bir farkındalığa tercüman oldu." diyerek "yeni bir vatandaşlığın provası"nın yapıldığını da sözlerine ekledi.

article placeholder

Ankara’da polisten bankamatikte dayak

Sanatatak okuru Nur Binerbay, Ankara'da yaşadıklarını aktardı. Binerbay, binlerce genç insanın "Her Yer Taksim, Her Yer Direniş" sloganıyla Güven parkında, Kızılay'da, Tunalı'da nasıl direndiğini anlatıyor:

"İlk gün Kuğulu parktaydık. Çok güzel barış içinde bir atmosfer vardı. Şarkılar, türküler söylüyorduk. Çöp konteynerlerini ters çevirerek ve onlara vurarak yapılan müzik şahaneydi. Çok mutluyduk. Tunalı'ya doğru yola çıktık. Kızılay'dan kötü haberler geliyordu. Tunus caddesinde biber gazı başladı. Yoldan geri döndük... Ertesi gün bu kez Güven parkına gitmek üzere üst geçitten inerken büyük arbede yaşandı. Polisler geçidin çıkışına barikat kurmuş köprüdekilerin panikleyip sıkımasını sağlıyordu. Hep böyle yapıyorlardı. Nereye gitmek istediğimizi  biliyor bizi sokak aralarında biber gazı silahlarıyla karşılıyorlardı. Sakarya caddesinden bombadan kaçan bir grup bankamatiklerin içine sığındı. Polis onları takip etti. Bankamatiğin camını kırdı. Bu cam kırıkları içerideki iki kızın yüzünü çizdi. Polis bununla yetinmedi. Onları dövmeye başladı. Hastanelik etti. Şikayet edin dedim ama korkuyorlar. Bu kadar hain bir polis filmlerde bile görmedim."

“Cennetten Ateşi Çalmak”: Kendell Geers, Galerist’te…

Güney Afrikalı sanatçı Kendell Geers’in, Galerist’te yer alan “Cennetten Ateşi Çalmak” isimli sergisi, sanat eleştirmeni Ayşegül Sönmez’in katılımıyla gerçekleştirilecek olan söyleşiyle başlıyor. Söyleşi, 3 Temmuz 2013 Çarşamba günü saat 18:00’de gerçekleştirilecek. Serginin açılışıysa saat 19:30’da.

Politik olarak sanat yapmak

Ünlü sanatçı Thomas Hirschorn'un politik sanat yapmak üzerine 2008 yılında kaleme aldığı metni, içinden geçtiğimiz şu günlerde sanatın siyasetle ilişkisi açısından değerli, yol gösterici olmakla birlikte tartışmaya açık.

Emek yok O da yok

Sanat dünyası bir ünlü eleştirmenin daha yaşadığı hayatın koşulları yüzünden istifa edişine tanık oldu. Atilla Dorsay, Sabah gazetesinden ayrıldı. Ayrılışını yazısıyla duyuran Dorsay, "Emek yoksa ben de yokum" dedi:

'"Emek Yoksa Ben De Yokum' başlıklı yazımı hatırlarsınız. Bu sinemanın hem kendisi önemliydi, hem de temsil ettiği kültürel altyapı, tarihsel birikim ve yaşam biçimi. Bugün artık Emek yok. Onun gerçek ve de simgesel önemini anlatamadık. Sabah bu ve Taksim Parkı, Çamlıca Camisi vb. konularda sütunlarını bana hep açtı, tüm eleştiri ve uyarılarımı kullandı. Sağ olsunlar... Ama hiçbir girişimi değiştiremedik, hiçbir şeyi kurtaramadık. Benim için artık ne sözün, ne de yazının önemi kaldı. Bu belki, artık sessiz kalmanın çığlık atmaktan daha önem kazandığı bir durumdu. Ve bırakmak kaçınılmaz oldu. Bunca yıldır hep beni koruyup gözeten, uygar ilişkiler kurduğum tüm geçmiş ve bugünkü Sabah patronlarına, yöneticilere, yazar ve gazeteci dostlara, çalışanlara ve emekçilere gönül dolusu teşekkürler."

Burhan Doğançay onuruna NY’da davet

New York Metropolitan Müzesi, 2 Mayıs’ta dünyaca ünlü ressam Burhan Doğançay’ın onuruna bir davet verdi. İslami Sanatlar Bölümü küratörü Sheila R. Canby ve The American Turkish Society Başkanı Murat Köprülü’nün ev sahipliğini yaptığı bu davette, sanatçının son kitabının yazarı  sanat eleştirmeni Richard Vine, bir sunum yaptı. Küratör Dr. Sheila R. Canby , açılış konuşmasında; “yakın bir gelecekte kolesiyonumuzda bulunan Türk çağdaş sanatının en önemli ismi olan Doğançay’ın eser sayısını attırmayı hedefliyoruz” dedi. Ressamın eşi ve Doğançay Vakfı'nın başkanı Angela Doğançay’ın yanısıra, sanatçının aile üyelerinden Sedef – Şevki Korkmaz ve Ali – Selmin Özbudak, Doğançay Müzesi Direktörü Bergin Azer, Yazar Clive Giboire, Metropolitan Müzesi islami eserler asistan küratörü Deniz Beyazıt, New York başkonsolusu Mustafa Levent Bilgen, Nurdan Yüzbaşıoğlu, Manhattan Prosthetic Dentistry sahibi Dr. Dino Bertini, Arif Mardin’in kızı Julie Mardin gibi isimler katıldı.

article placeholder

İKSV’den yeni bir açıklama

İKSV'nin Kamusal Simya oturumlarında yaşananlarla ilgili yaptığı açıklamayı yayınlıyoruz:

"13. İstanbul Bienali kapsamında düzenlenen Kamusal Simya açık oturumlarının ilk gün, Taksim’deki The Marmara otelinde, Vermeir & Heiremans sanatçı ikilisinin sunum ve performansı ile başlayan 13. İstanbul Bienali “Kamusal Sermaye” konulu etkinliği, bir grup protestocunun pankart açması ve yere yatıp bu pankartlarla üstlerini örtmesiyle belirli aralıklarla bölündü. Program ve performansın devam edebilmesi için protestocular bienalin prodüksiyon ekibi tarafından salonun dışına çıkarıldı. Bir saatten fazla süren performans boyunca izleyiciler arasında bulunan Niyazi Selçuk da özellikle Fulya Erdemci’yi ve yanında oturan eş küratörü, İstanbul Bienali Direktörü ve bir konuklarını kesintisiz olarak kamera ile filme aldı. Fulya Erdemci performansın sonunda Niyazi Selçuk’tan kişisel görüntü kayıtlarını izni olmadan kullanmamasını istedi. Bunu bir tehdit olarak algıladığını belirten Niyazi Selçuk bu görüntüleri istediği şekilde kullanabileceğini söyledi. Kişisel haklarının ihlal edildiğini belirten Fulya Erdemci ve konuğu bu görüntülerin izinsiz kullanılmaması için şikayette bulunacaklarını ifade ettiklerinde, Niyazi Selçuk kendisinin de dava açmak istediğini söyledi. Her iki tarafın da birbirinden şikayetçi olması nedeniyle, hukuki işlem başlatıldı. Performansı kesintiye uğratmalarına rağmen protestocular hakkında herhangi bir şikayette bulunulmadı. Bu bize neler düşündürdü? Sanat ve sermaye ilişkisini sorgulayan bu sanat performansına müdahale eden protestocuların eylemleri tartışmaya açılabilir, vandalizme varmadığı ve şiddet içermediği sürece sanat ve aktivizm ilişkisi içerisinde değerlendirilebilir. Ama Niyazi Selçuk’un ısrarlı ve kesintisiz bir biçimde Fulya Erdemci ve yanında oturanları bir saati aşkın bir süre boyunca filme alması protesto ya da aktivizm olarak görülebilir mi? Bu bir protesto biçimi olarak kabul edildiğinde bu protestonun amacı nedir? Psikolojik baskı, taciz ve kişisel hakların ihlaliyle politik bir mesele gündeme getirilebilir mi? Protesto bir araç olmaktan çok kendi başına bir amaç haline geldiğinde neyi hedeflemektedir? Aktivizm, vandalizm ve oportünizm arasındaki sınırları siyasi düşünce ve hareket nasıl tanımlayabilir, böyle bir eyleme nasıl yanıt verebilir? Bienal ve Kamusal Program, tüm farklı seslere, hatta birbiriyle çatışan düşüncelere açık, insanların korkmadan ve birbirlerini engellemeden konuşabildiği gerçek bir kamusal alan düşüncesini açmayı amaçlamaktadır. Bu tür platformların gerçekleşmesine izin vermemek ifade özgürlüğünü engelleyen yöntemleri tekrar etmekten ibarettir. Konuşma, dinleme ve birbirini anlamaya yönelik bu yöntemin, sosyal, politik ve sanatsal değişime imkan tanıyacak yegane yol olduğunu düşünüyoruz."

2025-02-23 20:42:58