Arda Karaböcek, özgün adı “Shingeki no Kyojin” olan ve 2015 yılında sinemaya uyarlanacak anime dizisini yazdı.
Bu yazı, dizinin bazı sürprizlerini açık etmektedir.
Japonya ve Amerika’da oldukça popüler olan anime Shingeki no Kyojin’in ürpertici dünyasına kendinizi kaptırmanız için ilk bölümü izlemeniz yeterli.
2015 yılında sinemaya uyarlanacak olan Shingeki no Kyojin, boyları 3 metreden, 60 metreye kadar uzanan ve insan ırkını yok etmekten başka amaçları olmayan titanların yarattığı korkuyu konu alıyor. Ortaçağ dönemini andıran bir dünyada yaşayan insanlar, kendilerini bu titanlardan korumak için çember şeklinde iç içe geçmiş üç duvar inşa ediyorlar. Şehrin en dış çemberinde maddi durumu kötü olanlar, en iç çemberinde ise zenginler yaşıyor. Çizgi-dizi, titanların yüz senedir kendilerine dayanan bu duvarı yıkıp, şehre girmeleriyle açılıyor. Şehri korumakla görevli olan birimler, oldukça yetersiz kalıyor. Titanlar bir çok insanı yiyor, yedikleri insanlardan biri de ana karakterimiz Eren’in annesi oluyor. Agresif bir kişiliğe sahip olan Eren, bu olaydan sonra tüm titanları yer yüzünden silmeye and içiyor.
Titanların esin kaynağı, İspanyol ressam Goya’nın tabloları olmuş. Goya’nın bir Yunan mitolojisinden esinlenerek yarattığı Saturn Devouring His Son kendi yerini alacağını düşündüğü için oğullarını yiyen Satürn’ün hikâyesini yansıtıyor. Bu tabloda Goya’nın, savaş ve devrimlerde kendi halkını tüketen İspanya’yı bir dev olarak tasvir ettiği düşünülüyor. Goya’nın kara resimlerinden bir diğeri El coloso’yu da dizinin etkilendiği eserlerden bir diğeri olarak gösterebiliriz.
Shingeki no Kyojin’de kapitalizm
Shingeki no Kyojin’de titanların insanlara benzemesi farklı bir anlatı olarak kullanılıyor. İnsanları yiyen insanlar imgesini, içinde bulunduğumuz kapitalist düzenin titanlarda vücut bulması olarak yorumlayabiliriz. Bunun en somut örneğini, titan saldırısı sırasında daha güvenli bir bölgeye geçmek isteyen insanların önünü erzak arabasının kapatmasında görüyoruz. Yüzlerce insanın hayatı, maddi bir varlıktan daha az değerli görülüyor. Dizinin yazarı olan Hajime Isayama, erzakları insanlardan daha önemli görenlerin de bir anlamda titanlardan farksız olarak konumluyor.
Titanlar ve insanlar arasındaki bir başka benzerliği de dizinin ana kahramanlarından Mikasa kuruyor. Mikasa, et yemenin aslında ne denli vahşi bir eylem olduğundan bahsediyor ve titanların yaptığı zulmü, insanların hayvanlara yaptığı zulme benzetiyor. Eren’in de yardımıyla yakalanan iki titanın isimlerinin Swaney ve Bean olması da bu açıdan bakıldığında daha anlamlı oluyor. Yarı mitolojik bir İskoç kahramanı olan Swaney Bean, kurbanlarını öldürüp yiyen bir yamyam.
Shingeki no Kyojin’in distopik öğeleri burda da bitmiyor. Çizgi-dizi, tüm insanlığı tehdit eden ortak bir düşman olduğunda birleşeceğimizi iddia eden önermeyi tamamen haksız buluyor. Hatta, çıkar uğruna insanların daha da acımasız olacağını ön görüyor. Hajime Isayama, bu kapitalizm canavarının tüm insanlığı yok edeceğinden o kadar emin ki ana karakterimizi dahi canavarın kendisine dönüştürüyor. Titanlar, insan ırkını tamamen yok etmek isterken; Eren, titan ırkının tamamını yok etmek istiyor. Eren’in ölüp, titan olarak tekrar doğmadan önce et yemesi de tesadüf değil. Öyle ki, bu savaş kazanılsa bile insan ırkı birbirlerini yemeye devam edecek ve bu olaydan bir ders çıkaramayacak gibi bir atmosfer yaratılıyor.
Shingeki no Kyojin’in dine bakış açısı
Çizgi-dizinin geçtiği zaman dilimi konusunda farklı görüşler mevcut ve dizide dokuzuncu yüzyıl tarihleri referans olarak veriyor. Fakat teknolojik gelişmeler göze alındığında bu tarihin gerçekçi olmadığını görüyoruz. Bazı yazarlar gerçekçi tarih olarak 1500’leri gösteriyor; bazı eleştirmenler ise distopik bir geleceğin konu alındığını iddia ediyor. Bu karmaşanın içinden bizi, Leonine City’nin hikâyesi çıkarabilir. Leonine City, duvarlarıyla beraber anılan bir İtalyan şehiri. Papa IV. Leo’nun istemiyle inşa edilen Leonine Duvarı, Vatikan tepesinin etrafını tamamen kapatan çember şeklinde bir yapı. Üç kapısı olan duvarın en büyük kapısı Leonine City’ye açılıyor. Yapımı 846’da kararlaştırılan duvar, 848-852 arası inşa ediliyor. Bu tarihler aynı zamanda dizide karşılaştığımız tarihlere denk düşüyor. Dizinin bu hikâyeden ne kadar yararlandığını bilmiyoruz. Fakat titanların yarattığı korkuyla ortaya çıkan “duvar dini”nin ibadethaneleri de dini liderleri de Hıristiyan dininin öğelerini andırıyor. Korkudan beslenen bu dinin ruhani liderleri, tamir için bile duvara dokunulmasına karşı çıkıyor. Hajime Isayama, mantık dışı bir noktaya kadar giden bu korku ve tapınmayı, fiziksel olarak inanların karşısına çıkarıyor. Titanların çarpıştığı savaş alanında yıkılan ibadethane ve çaresiz kalan dini lider, yazara göre insanoğlunun umudunun dinde yatmadığını gösteriyor.
İkinci sezon
Yaşamayı, duvarların dışını görmeye, yeni şeyler keşfetmeye eş gören Eren’in önündeki tek engel titanlar da değil. Dizinin son bölümünde okuduğumuz bilgiye göre, duvarlar sadece titanları değil insanları da dışarıda tutuyor. Hikâyede, bir iç çembere geçmek isteyen birisinin duvarın dibinde kazı yaptığını, oldukça derine inmesine rağmen duvarın sonunu bulamadığını okuyoruz. Yıllar boyu kazı yapan kişi bir türlü duvarın zeminine ulaşamıyor ve sonunda ortadan kayboluyor. Bu hikâye, animeyi, Lostvari bir düzleme taşıyor. İzlediğimiz şehrin dışında başka bir şehir görmemiş olmamız, titanların hakkında çok az bilgiye sahip olmamız, titanlar öncesi hayatı hatırlayan kimsenin olmayışı, 2015 yılında gösterime girecek olan ikinci sezonun biraz daha bu gizemler üzerinden ilerleyeceği yönünde ipucu veriyor.
Japonya’dan çıkan animeler belli dönemlere damgasını vurur. Bunu daha önce Desu noto, Kauboi bibappu, Naruto, Hagane no renkinjutsushi gibi dizilerde gördük, Shingeki no Kyojin hâlâ devam eden bir dizi olmasına rağmen kendisine bu efsanelerin arasında yer açmayı başardı.