Mari Katayama, hem vücuduna referans veren hem de izleyiciyi bedenin limitlerinin yeniden tasavvur edildiği bir dünyayla tanıştıran nesneler kullanıyor. Sanatçı güzellik ve cinselliğe dair nosyonları beklenmedik fotoğrafik otoportrelerle parçalıyor.
Katayama, 1987 yılında Japonya’nın Saitama şehrinde doğdu. Doğuştan “Tibial Hemimelia” (Doğuştan Kaval Kemiği Yokluğu) hastalığına sahip olduğu için kısa bacaklara, yumru ayağa ve çift tırnak ele sahipti. 9 yaşında iki bacağı için de ampütasyonu tercih etti. Amacı bacaklara sahip olarak tekerlekli sandalyede oturmak yerine protezlerle yürümekti. Parçalanan vücudunun fiziksel geçmişi sanatının da gidişatını ve gelişimi şekillendirdi.
Görsel sanatlarda seksüalize edilen, standartlaştırılan ve erkek bakışıyla şekillenen kadın vücudunda o başka bir potansiyel gördü. Aynı Frida Kahlo gibi kendini ve bedenini kullanarak güzelliği yeniden tanımlayan ikonoklastik bir güzellik icat etti. Bunu yaparkenden moda ve aksesuarlardan yardım aldı. Mesela 2014 tarihli “you’re mine #001″da (sen benimsin #001) iç çamaşırları içindeki sanatçı düz siyah saçları, kırmızı ojesi ve ruju, siyah sürmeli gözleriyle objektife bakıyor. Protezleri yok, vücudunun farklılığını gizlemiyor ancak vücudunu normalleştirmeye de çalıştırmıyor, bu yeni bir güzellik formu…
Sanatçı 2016 tarihli “bystander #001”de (seyirci #001) görüldüğü gibi sahte azaları da kullanıyor. Bu şekilde kendisini bir cansız manken gibi kullandığını söyleyen Mari Katayama, neden daha az ya da daha çok parmağımız ya da kolumuz olamazı sorguluyor. Protezlerinin kendi vücudunun bir parçası olup olmadığına henüz net bir cevap veremediği için vücudun ve vücudunun sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğinin de kararını veremiyor.
Katayama’nın işleri bu yılki Venedik Bienali’nde Merkez Pavyon ve Arsenale sergilerinde de yer aldı.
İLGİLİ HABERLER
Bedenin oluş eyleme maruz kalma etki etme ve etkilenme kuvvetleri