“Mad Max” serisinin yeni kuşak filmi “Fury Road” geçmişteki distopyanın içinden günümüz dünyasının ütopyasını üreten, çok iyi çekilmiş bir aksiyon filmi.
Max’in kızgınlığını, çılgınlığını bir yana bırakıp Furiosa’nın öfkesine odaklanıyor Mad Max serisinin güncellenmiş versiyonu. Bir Amazon toplumundan gelen, içindeki özgürlük, eşitlik ve adalet duygusunu yitirmeden birer arzu nesnesi ve kuluçka makinesi olarak kullanılan kız kardeşlerini kıyamet sonrası dünyanın geleceğine umut olsunlar diye korumaya çalışan kadın kahramanın filmi “Mad Max: Fury Road”. Mad Max tek amacı hayatta kalmak olan yalnız ‘kovboy’ olarak yine bu filmin kahramanı ama artık geleceğin kadınların elinde olduğu bir dünya hayaline hizmet ediyor.
Farklı türlerde filmlere eş derecede ustalıkla imza atabilen yönetmen George Miller daha önce üç filmine imza attığı “Mad Max” serisini dijital çağda yeniden beyazperdeye aktarırken değişen teknoloji kadar değişen fikirleri de yansıtmış “Fury Road”da. İnsanlığın vahşileştiği ve şiddetin hem bir güç göstergesi hem bir sağ kalma çaresi olarak egemen olduğu kıyamet sonrası dünyada en önemli zenginlik kaynağının ve hayatın devam etmesinin tek çaresinin su olduğunun altını çiziyor. Distopyanın içindeki ütopyayı, kadınların özgür, suyun herkese ait olduğu barış içinde bir toplumu ağır silahlar, şiddet ve kuraklıkla beslenen totaliter yapının içinden yeşertiyor.
“Fury Road” adı üstüne bir yol filmi. Bir ütopyaya ulaşmak isteyen kahramanları upuzun ve zorlu bir takip ve kanlı çatışma sahnelerinden örülü bir yolculuğa çıkıyor. Finalde ise onları da izleyicileri de bir sürpriz bekliyor… Çölde bir kanyonda kendilerine bir tür vaha kurmuş, kudurgan denecek kadar saldırgan, kendini savaşa ve ölüme adamış, lidere biat ve itaat etmeyi şart koşmuş, şehadete en yüce mertebe diye bakan erkek egemen toplum çağdaş modellerinden çok da farklı değil… Yoksulları sömüren, onlara suyu lütfeden, herkesi askeri gücüyle kontrol eden bir monark ve oğlu kadınların da sahibi olarak görüyor kendini.
En gözde savaşçılarından, bir elini savaşta kaybetmiş Furiosa, biri hamile olan ‘harem’i büyüdüğü yeşil topraklara kaçırma planında beklenmedik bir işbirlikçi buluyor yanıbaşında: Bu vahşi topluma esir düşmüş olan Max ve ondan kan nakli yapılan bir savaşçı, önce peşine düşüp çatıştıkları Furiosa’nın yanında yer alıyorlar amacını keşfedince. Geçmişte kurtaramadığı masumların hayalleriyle vicdanı rahatsız olan Max bireyciliğinden, bencilliğinden sıyrılıyor… Genç savaşçı ise gelinlerden birine gönlünü kaptırınca vahşi bir ölüm makinesinden aşık bir şövalyeye dönüşüyor.
Sonuçta yine şiddete dayalı aksiyon sahneleriyle ‘eğlence’ ögesini oluşturan bir film “Fury Road” ama bir yandan neredeyse tamamen gerçek mekanda ve gerçek araçlarla çekilen bu sahnelerin mükemmeliyeti diğer yandan içeriğin sağlamlığıyla kof türdeşlerinden ayrılıyor: Heyecansa heyecan, aksiyonsa aksiyon, distopyaysa distopya, sanatsa sanat… Biraz kefen biraz kundak biraz gelinlik havası verilmiş uzun beyaz kumaşlara sarınmış kadınlar çölün ortasında birer serap gibi görünüyor. Özellikle hamile olan, Klimt’in rengarenk desenlerle bezeli “Umut” alegorisini çağrıştırıyor.