Girişte bu kitabın İngilizce orjinalinin Nisan 2024’te yayınlanacak Christian Atheism kitabının ikinci bölümünü oluşturduğunu ve Žižek’in bu metni Encore Yayınları’na Ağustos 2023’te gönderdiğini öğreniyoruz. Öyleyse her şeyden önce Encore Yayınları’nın bu iş birliğindeki yayıncılık başarısı tebrik edelim ve Tin Kemiktir serisini takibe alalım.
“Bu nedenle, Marx için bir proleter bir insan varlığının tam da ‘kendisi’dir.“** cümlesiyle biten kitap dört ayrı bölümden oluşuyor: Budizm’i merkeze alan ilk iki bölümün ardından Bodhisattva ideali üzerinden fedakarlık temasını inceleyen üçüncü bölüm ve varoluş-boşluk ilişkisine bakış atan son bölüm geliyor.
Bölümlerin ilerleyişiyle Budizm’den Marx’a geçişin rotasını merak edenler için bu metinler öncesinden bilinen şu açılımı not düşelim: Žižek, Budizm’in Batı’da küresel Kapitalizmin bir çeşit payandası olarak araçsallaştırıldığı fikrine sahip olmasının ötesinde dinler arasında zirveye Hristiyanlığı yerleştirmesiyle de bilinir. Düşünür için ateizm temeldir fakat ateizme geçiş için de Hristiyanlık şarttır.
Tüm dünya görüşünü Hegel üzerinden temellendirdiğini ifade eden Žižek, Hegelci merhaleler modelini takip etmekte ve Hristiyanlığın kurduğu çerçevenin ateist bir çıkışa geçiş sunduğunu söylemektedir.
Žižek, bu kitapta da değindiği Hristiyanlığın özgün fedakarlık kavramlaştırmasını özellikle vurgular. Üçüncü bölümde fedakarlık kavramını Hristiyanlık ile Budizm’deki farkları üzerinden ele alan düşünür için Hristiyanlığı temel kılan bir başka nokta da “düşmüşlük” anlatısıdır.
Budizm’in, insan yaşamının varoluşun tamamıyla uyum içinde olduğu iddiası ise Žižek açısından kabul edilemezler kategorisindedir.
Žižek’in Budizm’i söküme uğratarak geçersizleştirme projesi Budizm’i özgürleştirici değil zincirleyici bir kuvvet olarak görmesine dayanır. Filozof, geç kapitalizm öznelerinin içsel özgürlük arayışıyla benimsediği Budist paradigmada tehlikeli bir kapan görmektedir ve amacı herkesi hızlıca uyarmaktır: Dikkat edin, kandırılıyorsunuz!
Elimizdeki kitap işte bu proje uzantısında Budist tezlerin yerlebir edilmesi yönünde tasarlanmış bir savaş çağrısı. Filozof, Nietzsche’nin baltasını ödünç almış ve uyarısını derinleştirerek Budizm’in peşine düşmüş; kavramları acımasızca parça parça ediyor.
“Dharma genel olarak, ulaşabileceğimiz en yüksek özgürlük olarak tarif edildiği için, biraz Hegel bilen herkesin bir Budist ile Hegel’in özgürlük nosyonu arasındaki radikal karşıtlığı fark etmesi işten bile değil: Budizm’e göre kendimizi parçalara ayıran ve böylece gerçekliğin saf, tözellik-dışı akışını zedeleyen rasyonel kategorilerden kurtardığımızda gerçek anlamda özgür oluruz, fakat Hegel’e göre tam da en temel haliyle özgürlük, Anlama yetisine (Akla değil) ait olan soyutlamanın sonsuz gücüdür, gerçekliğin pürüzsüz akışına müdahale etmek ve gerçekliği mekanik bir biçimde kendi türlerine ayırmanın gücüdür. Anlama yetisinden kaçan bir şeyin (analiz edilen şeyin tözel içeriğinin çekirdeği), onun ulaşamayacağı rasyonellik-ötesi bir Öte olduğu fikrinin kendisi Anlama yetisinin en temel yanılsamasıdır.“***
Bu pasajda kristalleşen nedir derseniz: Žižek, Budizm’de en yüksek özgürlüğe denk gelen Dharma kavramını kenara alır ve herhangi bir aşkınlıktan bahsedeceksek buna ancak Anlama yetimizle ulaşabileceğimize işaret eder. Bu söylem ilk başta geçerli görünse de tam tersini varsayan Budist bir düşünürün metninin bizi aksine ikna edemeyeceğinden emin olamayız çünkü Žižek tüm kitap boyunca, Budizm’in, analitik değil de deneyimsel planda ele alınmasını şart koştuğu kavramları kendi rahat ettiği zihinsellik alanına indirger.
Öyleyse Žižek, kitabında yer verdiği şu eleştiriyi mi doğrulamaktadır? “Budizm yalnızca Žižek’in Batılı ideolojik matriks olarak adlandırabileceği şeyde, tam da onun kavranabilme başarısızlığına bir kanıt olarak algılanabilir.”****
“Hayır” der düşünür ve eleştirmenlerini cevap salvolarıyla daralan bir çembere kilitlemeye çabalar fakat retorik hatta sofist perspektiflere mi sürüklenmektedir?
Bu konular düğümlüdür elbet: Pozisyonunundan böylesi emin kült isimler karşısında bizim sözlerimiz en ufak bir anlam ifade edebilir mi?
Etmez büyük ihtimalle yalnız yine de metnin başındaki “Eğer Hegelci bir aksiyom varsa, o da bu aksaklığın tüm hareketin en başında yer alması gerektiğidir.“***** yargısından bahsetmeden geçemeyiz.
Bu çok genel bir varsayımdır da kanıtlı mıdır? Hegel gelse o dahi kanıtlayabilir mi? “Kanıtlayamaz ama zaten bu bir aksiyom” diyeceksiniz.
O vakit hemen aksiyom nedir diye sözlüğe bakayım “Doğruluğu ispat edilmesi gerekmeyecek kadar apaçık olan, böylece başka hükümlerin ispâtına yarayan temel önerme.”******
Budizm tarihinde nerededir bu ispata ihtiyaç duymayacak kadar temel Hegelci önerme? Nerede mi? Žižek’in bakışında değil mi? Žižek’in bakışında.
Konuyu az daha esnetelim mi? Bu Hegelci aksiyom tespitinde bir de aksaklığın tüm hareketin en başında yer alması gerekliliğinden bahsedilmektedir? Budizm’in, klişeleri temeizlemesinin ardından açılan boş alana inşa edilen tıka basa mitoloji bir regresyon olamaz mı? Žižek’e göre olamaz.
Katının da katısı bir Hegelcilik anlayışıyla karanlığa kayan nüansların hepsi temizlenir; Anlama yetisi dolu büyük aydınlıkta tüm görüngüler yerli yerine oturur. Budizm’in bahsettiği öz yalandır. Gerçek illüzyon Budizm’in hedefindeki maddî dünya değil gerçek illüzyon maddî hareket ötesindeki anlaşılamaz bir öz varsayımıdır. Mesele çözülmüştür, karar verilmiştir.
Budizm aradan çıkmıştır fakat Wittgenstein’ın “Söylenebilen her şey açıkça söylenebilir ve üzerine konuşulamayan hakkında susmak gerekir.” cümlesi hangi halının altına süpürülecektir.
Žižek’e inancımız tamdır; filozof, tüm muğlaklıkları dümdüz etmek için daha güçlü geri dönecektir ama o zamana dek bu nöron ateşleyen kitabı bir kaç kere daha okusak iyi olur çünkü katılalım katılmayalım, açılan tartışma sahasına dalınca gündelik algımız genişler; artık kafamızda sürekli şu soru dönmektedir: Lacan neden Budist değil?
*Slavoj Žižek, Encore Yayınları, Ocak 2024, Çevirmen: Ayça Göçmen
**sayfa 107
***sayfa 53-54
****sayfa 24
*****sayfa 14
******http://lugatim.com/s/AKSİYOM