Antonio Cosentino ve Extramücadele’nin işlerinden oluşan bu ortak sergiyi 27 Şubat’a kadar Studio-X’te görmek mümkün.
Öncelikle birazcık kent laboratuvarı kimliğiyle bilinen Studio-X’ten bahsetmek gerekirse; Columbia Üniversitesi’nin bir girişimi olarak kurulan, kentin geleceği ile ilgili projeler üreten bir laboratuvar olarak düşünülmüş. Bu yüzden “Anne Ben Beton Dökmeye Gidiyorum”u sergiden çok proje olarak görmekte fayda var.
İki katlı bu mekan Salıpazarı’nda, yani denize epey yakın. Kocaman masaları ve pek havalı bir kahve makinesi var. Freelance çalışan biri olarak artık her mekana ofis gözüyle baktığım için hemen soruyorum; Acaba istediğimiz zaman gelip burada çalışabilir miyiz? Yok efendim sadece belli günler öğrencilere açıkmış. Öğrencilere duyurulur, raflarıyla, ışığıyla, üstünüze üstünüze gelen okul kütüphanelerine gitmek yerine burası aklınızın bir köşesinde dursun.
Mekan ile ilgili bu bilgileri aldıktan sonra bize ayrılan masada başlıyoruz sanatçılarla konuşmaya. Kurabiye, kek ve kahve eşliğinde tabii. Bir de o masada Extramücadele varsa sabah neşemizi siz düşünün!
Extramücadele, binalar, griler arasında sıkışıp kalan çocuklar için 3 küre hazırlamış. Havada duran, çocukların iyi vakit geçirebileceği 3 küre…
Birinci küre; bir kütüphane ama öyle bildiklerimize benzemiyor. Dışarıya sesli okuyan bir kütüphane; en iyi kitapların en güzel paragraflarını okuyor. Örneğin sabahları Calvino’dan ya da vicdanla ilgili bir paragraf. Açıkçası böyle bir şey olacaksa çocukla sınırlamak olmaz. Kim istemez sabah Rilke’nin şiirleriyle, Sallinger’ın hayretlere düşüren öyküleriyle uyanmayı.
İkinci küre ise bir çoklu tapınak. İçinde bütün tanrılar, bütün mitolojiler, dinlerle ilgili bilgiler içeren bir küre. Bir çocuk, Afrika’da neler oluyor, Venüs kim, Thor kim bunları da öğrensin diyor Extramücadele ve ekliyor; çünkü bunların hepsi bir rol model. Bize sadece öğretilmeye çalışılan Milli Din ve bu da insanın bilinçdışı ile ilişkisine beton döküyor. Unutmadan bu kürede bir de hep Beatles çalıyor! Ohh miss!
İçinde bütün ülkelerin milli marşlarının, bayraklarının ve osuruk seslerinin olduğu Milli Zort ise üçüncü küre. Hepsini aynı küre içerisinde eşleştirmek büyük cesaret.
Extramücadele bu kürelerin hazırlanma amacının eğlence olduğunu belirtiyor. Yanında bulundurulması gerekilen diğer şeyin ise vicdan olduğunu söylüyor;" Vicdan ve eğlence olan her yerde olmak isterim, oraya dahil olmak isterim"
Bu üç küreden sonra geçiyoruz Antonio’nun İstanbul Atlası ismini verdiği çalışmasına. Özellikle 20 yılı aşkın süredir 160 mahalleyi gezerek 50.000’e yakın fotoğrafı arşivlemesi bu projeye ön ayak olmuş.
Antonio’nun çektiği bütün fotoğraflarda binaların çarpıklığını, üst üste binmişliğini, arada sıkışmış insanları rahatça görebilirsiniz.
Sanatçı 96 yılından beri İstanbul periferisinin hızlı dönüşümünü fotoğraflamasını şöyle değerlendiriyor: Bunca minor görüntüyü toplamış olmam kaybettiklerimi, hızla yok olacak dökümü yapılamayan periferide arama isteğidir. Bunu yaptığım zaman kendi travmamı biraz daha kolay göğüsleyebiliyorum.
Özellikle 2. ve 3. dünya ülkeleri olarak mekansal verilerimizi ve hafızamızı hepten yitirdiğimizi vurgulayan Antonio, “Sürekli satın aldığımız konservenin yer aldığı rafın bile değişmesini istemeyiz. Her şekilde düşünceyi belirleyen mekan ve mekansal ilişkilerdir. Sanatı sürekli sembolik düzlemden kurtaran da mekandır.” diyor.
Bu iki çalışmayı birleştirme fikrini ise Antonio şöyle özetliyor; “Extramücadele’nin sosyolojiye bakışıyla benim mekanlara bakışım arasında birçok paralellik var. Onun heykellerindeki dadaist tavrı, inançsız tavrı, mekanların yerinde duramamasıyla örtüşüyor.”
En başta söyledik ama bir daha hatırlatalım; Anne ben beton dökmeye gidiyorum 27 Şubat’a kadar devam ediyor.