Anna Laudel Contemporary yeni sezona farklı malzeme ve tekniklerle çalışan üç sanatçının işlerini sergileyerek devam ediyor. Ekin Su Koç’un Hiçbir Yerde Mutlu, Tuğçe Diri’nin Bir Başka Dünya ve Tülay İçöz’ün Var-oluş Halleri başlıklı sergileri 15 Kasım’da açıldı. Göç ve kimlik, geleneksel kültürel altyapı ile güncel üretim pratikleri arasındaki bağ ve varoluş süreci ile evren gibi temaların yer aldığı sergiler 6 Ocak 2019’a kadar ziyarete açık olacak.
Ekin Su Koç – Hiçbir Yerde Mutlu
Ekin Su Koç, işlerinde göç, yersiz yurtsuzluk ve beden algısı gibi kavramlardan besleniyor. Kağıt üzeri kolaj, tuval üzeri boya gibi tekniklerin yanı sıra son dönemlerde kumaş malzeme kullanıyor. Resimlerindeki öğe ve imgeler, zamanın, mekanın ve insanların, sanatçının kendi üzerinde bıraktığı izlerden yola çıkarak toplumsal referans noktalarına dokunuyor.
Kimlik ve aitlik oluşturma süreçlerini işleyen sanatçı, izleyiciye de kendisinin sürüklenme ve köklenme halindeki sürecine dair bir okumaya sunuyor. Balık kılçıkları, Osmanlı kumaşları, haritalar, eski göçmen evlerinden çıkan siyah beyaz fotoğraflar, danteller, farklı model ve renklerde saçlardan görüntü parçaları, çok cinsiyetli veya cinsiyetsiz algılanabilecek figürler sergide göze çarpan detaylar arasında…
Tülay İçöz – Var-oluş Halleri
Tülay İçöz’ün heykel pratiğini evren ve insanın var olma halleri üzerine kurulan düşünceler oluşturuyor. Ahşap heykellerinde varoluş sürecinin hareketliliğini ve tamamlanmamışlığı izleyiciye yansıyor. Evrenin döngüsü, oluşma ve tamamlanma çabası ile dünyanın sürekli döndüğünü hatırlatıyor.
Organik bir madde olan ahşap yontuldukça ortaya çıkan dalgalar, bir yandan çiçek gibi açılarak var olurken, diğer yandan da ne olacağı belli olmayan, varlıkla yokluk arasına sıkışmış ve geçişken bir akış içindeki bedenimizin kendisini yaratıyor. İnsan bedeninin iskelet yapısını yansılayan heykellerde somutlaşan bu dalgalar, aynı zamanda bedenimize hareketlilik sağlayan bir güce dönüşüyor. Fakat varoluş gücü ile bedensel enerjinin metaforu olarak ahşap üzerinde somutlaşan bu dalgalara rağmen, tinsel olanın gölgesi maddi dünyaya sızarak, geçicilik ve yok olma ihtimalini de hissedilir kılıyor. Parçalarından bazıları statik, bazıları dinamik olan heykeller, varlığın ve yokluğun olasılıklarını içinde taşıyan döngüsel ya da rutin hareket olanaklarına sahipler. Öyle ki bu hareketler, Big Bang’den beri varoluşun dalgalarının, tensel ve tinsel enerjilerin görünür kılındığı somut varlıklar olarak sürekli deviniyorlar.
Tuğçe Diri – Bir Başka Dünya
Tuğçe Diri, yaşadığı coğrafya ve tecrübeye dayanan süreci plastik olarak ortaya koyma çabasında. Kağıt üzeri desen, tuval ve dantel, tuval üzeri akrilik gibi birbirinden farklı malzemelerle çalışıyor. Çağdaş ifade biçimleri kullansa da, geleneksel sanatlar üretim sürecinin başlangıç noktasını oluşturuyor.
“Bir Başka Dünya”ya adını veren seri ise, zamansız, hangi uzam ve mekânda olduğunu anlamadığımız fakat bize aşina gelebilen doğal formların yeniden yorumlanmasıyla ortaya çıkan parlak, ütopik ve bazen çocuksu bir resimsel dil yaratıyor.
İşlerinde Ursula K. Le Guin’den etkilenerek doğadaki formları tekrar yorumlaması ile, dokuların genişleyerek yüzeyde yarattığı muğlak diyarlar ortaya çıkıyor. Dantel serisi “Simbiyotik” ise, desenler ve dantellerin hem bir form, hem bir düşünme pratiği olarak birbiri olmadan var olamayacağı, birlikte hayat bulacağı bir yapıyı izleyiciye aktarıyor.