Sanatatak kurucusu ve Animal Charm konserinin müzik küratörü Ayşegül Sönmez yarın akşam Babylon’da gerçekleşecek, bienale paralel düzenlenen konserin kavramsal çerçevesini yazdı:
Paleontolog ve antropolog olan Pascam Picq’e göre insan düşünen tek hayvan değildir. Ama bir hayvan olmadığını düşünen tek hayvandır.
Tanzanya’da Babunlarla ilgili çalışan Barbara Smuts saha çalışmasında Babunların güvenini sesini, gözlerini eskisi gibi kullanmaya başlamadığı anda kazanır. Onlara benzer davranışlar sergiler. Onlarla aynı vücut dilini kullanır.
Teorisyen Donna Haraway’e göre bu bir saygı ilişkisidir. Bakışı bakışla karşılayan, yanıtlayan örnek bir koreografi…
Ötekiyle birlikte dönüşme olanağıdır söz konusu olan.
Empati arzusu da değildir. Özdeşleşme ilişkisiyle alakası olmayan bir mübadele ve yakınlık ilişkisine dahil olma imkanını kabul etmek ve yaratmaktır.
İnsan havyan ilişkisinde sıkça rastlanan bir tür romantik füzyon gibi bir iddiası da yoktur.
Aynı duruma Neşet Ertaş’ın Yolcu şarkısının sözlerinde de rastlarız:
Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyaya gönül verdin mi
Kimi böyük kim böcek kimi kul
marak edip heçbirini sordun mu
Bunlar neden nedenini sordun mu
İnsan ölür ama uruhu ölmez
Bunca mahlukat var heçbiri gülmez
Cehennem azabı zordur çekilmez
Azap çeken hayvanları gördün mü
İnsandan doğanlar insan olurlar
Hayvandan doğanlar hayvan olurlar
Hepisi de bu dünyaya gelirler
Ana haktır sen bu sırra erdin mi
Vade tekmil olup ömrün dolmadan
Emanetçi emaneti almadan
Ömrüyün bağının…
Burada böbürlendiğimiz bir insanlık tarihimiz yoktur.
Hayvanların dünyasına karşı tutumumuzu değiştirmeye yönelik bir çağrıdan çok kez konusu olan bir varlık sorgulamasıdır.
Burada Neşet Ertaş, insan dışı tüm canlıları kız kardeşim ya da erkek kardeşim fratella fratello diyerek çağıran Assisili Francesco’dan farksız değildir.
Hayvanlar ve insanlar arasındaki ilişkiyi bir sanatsal zemin olarak kurgulamak, onlarla ilgili yazılmış şarkı ve türkülere bakmak, aynı zamanda, kendimizi yeryüzünün öteki yaratıklarına karşı üstün sandığımız gerçeği ve bu gerçeği içeren koca bir büyük harfle yazılmış tarih üzerine de düşünme fırsatı.
Animal Charm konserinin kavramsal çerçevesinde bunların hepsi ve başka pek çok şey var. Lakin ben 16. İstanbul Bienali’nin Yedinci Kıta başlığından yola çıkarken aşağı yukarı bunları düşündüm. İnsanın gezegene yaptıkları bienalin konusuysa Animal Charm’ın konusu da bu gezegenin bir bölgesinde havyanlarla ilgili kurduğumuz sözler ve çıkardığımız sesler olabilir mi dedim. Bu anlamda Animal Charm, şarkılardaki hayvanların bir dökümünü çıkarmıyor. Bu çok kalabalık ve çeşitli. Ama bütün bu şarkıların insanın bu coğrafyadaki kaderiyle bağlantılı olduğunu vurguluyor.
Şarkılardaki hayvanlar birer sembol, birer işaret birer gösterge. Şarkılardaki hayvanlar birer kültürel kahraman. Şarkılar da birer sosyal işaret. Türkülerimizde bolca kuş türü var. En çok turnalar. Sonra leylekler, bülbüller…
Günün trajik göçlerini öngörmüşcesine turnalar, leylekler, kazlar ve kırlangıçlar göç ederler, çığırırlar:
Aşık Sıtkı Baba Suna’yla konuşur, Adana’da yükleteyim göçünü lale sümbül donatayım saçını der.
Karacaoğlan Leylek’lere özenir, gezgin gibi olalım der.
Ruhi Su, Akkuğu’lar sakin edince yurdundan yiğit ola, der.
Ve Mor Koyun, meleyebilir, dağları delebilir.
Kuşlu türkülerde avcılar uğursuzluk getirir üstelik. Karga da, şahin de, atmaca da öyledir.
Turnaya dönüşmenin yolu aşık olmaktan geçer.
Çocukları boşuna leylekler getirmez. Doğumun baharın sembolüdürler.
Bahri bir deniz kuşu olarak kadındır.
Bülbül aşık erkeğin ta kendisidir.
Çekirge dişidir, güvercin ve kumru hep aşkı ifadenin kuşlarıdır.
Türkülerden romanlara…
Kemal Varol’un son romanı Aşıklar Bayramı’nda radyodaki yorgun sesli türkücü Bülbül Ne Yaparsın Bahar Erişti türküsünü söyler. Bağlamalar susar, acı gırnatalar devreye girer. Romanın kahramanı çok ister ama kapatamaz radyoyu. 25 yıl sonra ortaya çıkan babası gelişiyle gidişi arasında göz açıp kapayana kadar yine kayıplara mı karışacaktır?
Gene bahar oldu açıldı güller
Figana başladı gene bülbüller
Başka bir hal olup açtı sümbüller
Aşıkların del’olduğu zamandır
Gene bülbül bilir gülün halinden
Yeter deli oldum yarin elinden
Aşık aşıp gelir yaya belinden
Yardan bize gel olduğu zamandır
Karac’oğlan der ki geçti çağlarım
Meyve vermez oldu gönül bağlarım
Aklıma geldikçe durmaz ağlarım
Gözüm yaşı sel olduğu zamandır
Kaptan Ahab’ın kaderi balina
Yine bu konser çerçevesinde ele aldığımız bir çocuk şiiri var Dağlarca’nın…
Moby Dick’i düşünürsek balina, Kaptan Ahab’ın kaderi olabilir.
Dağlarca’nın çocuklar için yazdığı şiirde ise mandalinanın kaderi balinadadır ve ikisinin de kaderi insan tarafından şekillenecek macera kanlı bir sonla bitecektir.
Norveçli yazar Karl Ove Knausgaard, Kış adlı kitabında büyükbabasının tüfeğiyle sakat bıraktığı kargayı Kaptan Ahab’a benzetir. Sakat karganın tek ayağıyla evin civarında dolaşarak hep büyükbabasını izlediğini… Knausgaard’a göre kargalara kötülük yüklememizin nedeni tam olarak çirkinlikleri değildir. Onlarda insanı çağrıştıran ve bize yakın kılan bir şey vardır.
Bazı şarkılar, şiirler, türküler, romanlar hayvanları birer simge olarak Karga’daki gibi uğursuz olarak bazen gerçek varlığıyla anlatabilir.
Kafka, bu ikisini de yapar Akbaba’da. Minicik bir hikayedir bu. Borges çok sever onun seçkisinden okuruz.
Poe’nun kuzgunu, Knausgaard’ın kargası, Flaubert’in papağanı…
Kafka’nın kahramanı Akbaba’nın eline düşmüş ölmesi an meselesidir. Oradan geçmekte olan bir insan bunu görür tüfeğini almak üzere evine koşar. Bu sırada akbaba insana saldırır. Öykünün kahramanı, akbabanın onun kanının çokluğunda boğulmayacağından emin olduktan sonra huzur içinde ölüme kavuşur.
Poe’nun kuzgunu, Knausgaard’ın kargası, Flaubert’in papağanı, hem Borges’in hem Ai Weiwei’in kaplanı, Dali’nin gergedanı ve Joseph Beuys’un çakalı…
Zarafetleri, cazibeleriyle konuşamadığımız bir dilin sahibi ve sahibeleri olarak yeryüzümüzü sesleriyle dolduruyorlar. Biz de şarkılarla bir birlikte yaşama pratiğine dönüştürüyoruz bu dili. Animal Charm, işte tam da şunu diliyor: Hayvanların cazibesine bakabilmek tekrar tekrar buna kapılabilmek. Hayvanlara zarafet içinde bakabilmek. İnsanın gezegene yaptıklarıyla birlikte hayvanlar hakkında nasıl ve ne düşündüğünü merak ediyor. Hayvanlara karşı bir empati arzusuyla ya da onlarla özdeşleşmek istemeden, bir mübadele ve yakınlık ilişkisine dahil olma imkanını kabul etmek ve bunu bir konser aracılığıyla yaratmayı diliyor.