"Mario Levi’nin Size Pandispanya Yaptım romanı, hikâye anlatıcılığında yeni bir sayfa, ilham verecek bir çalışma. Açken okunmasın, derim."
“Gelin, gelin bakin, kizim mustaçudos getirdi, alin alin, hepinize var, alin”
Salamon, gencecik bir fakir tenekeci. Çarşıda durmadan alaya alıp, soruyorlar: “Salamon Allah ne yapar?” Cevap her seferinde, hiçbir açıklama yapmadan: “Merdiven”. Gel zaman git zaman Salamon çarşıdan ayrılıyor, aradan yıllar geçiyor ve bir gün, şık bir araba ve giysilerle dönüyor. Herkesin ağzı bir karış açık ve bu defa soruyu -artık- beyefendi olan Salamon soruyor: “Çocuklar, Allah ne yapar?” Esnaf sus pus!.. Derken eskilerden biri hatırlıyor: “Merdiven.”
O zaman işte Salamon “Ya..,” diyor… “Merdiven yapar Allah. Kimi iner kimi çıkar o merdivenden ve kimi de hiç çıkmaz!”
“Fıkra,” Mario Levi’nin son kitabı Size Pandispanya Yaptım’dan…
Kitabın kahramanlarından Madam Lea, birileri hayatın basamaklarını iner ve çıkarken mütemadiyen mutfakta. Cemaatin bütün özel günlerinde, geleneğin izinde giderek, hiç durmadan pişiren, doyuran bir kadın.
Lea’nın mutfak repertuarı öyle böyle değil! Birlikte bakalım: Dil söğüş, beyin kızartma, ekşili köfte, kabak dolması, mücver, patlıcanlı gül böreği, kaşarlı bisküvi, fırında erik soslu balık, ekmek kurabiyesi-köftesi, peynirli domates dolması, bezelye ve havuçlu pilav, fırında kuzu, haşlanmış yumurta ile servis edilen ıspanaklı börek, sebze köfteleri…
Aile çevresinde, her davet günü büyük bir istekle erkenden kalkıp, “bir taburu doyuracak kadar” yaptığı yemekler ve özenle hazırladığı sofralarla tanınan Lea, mutfakta bazen yalnız, bazen geliniyle… Yumurta kırar, patlıcan közler, domates ve kabak soyar, pırasaların suyunu süzüp, hamur açar ve balık ayıklarken… Sebze yıkayıp, maydanozları incecik doğrarken… hatırlar, konuşur, düşünür, üzülür, endişelenir, plan yapar, gülümser: Yaşar!
Mutfak, elbette evin-ailenin odak noktası. Yaşamın, etrafında büyüyüp geliştiği bir merkez. Lea, çalışkanlığı, hafızası ve el emeğiyle bu merkezin pırıltısını artıran kadınlardan.
Vakitsizce kaybedilmiş bir eş, tabiatları ve sorunları çok farklı iki evlat, canı gibi sevdiği bir kız kardeş, gelinler, dünürler, uzaklar, önce -çok- fakirlik, sonra hali vakti yerinde vaziyet, mazi-istikbal.. Bütün olup biteni “susarak” izleyen bir torun…Ve dahası…
20. yy ortalarında İstanbul’da yaşayan “ötekilerin” sosyal ve şahsi tarihi… Hepsi Lea’nın mutfak marifetleri etrafında bir bir geçiyor gözümüzün önünden… Ve biz, burnumuza gelen birbirinden leziz, nefis kokularla parmaklarımızı yiyerek dolaşırken, sayfalar arasında sürpriz finalle karşılaşıyoruz; nihayetinde kitabın.
Mario Levi’nin Size Pandispanya Yaptım romanı, hikâye anlatıcılığında yeni bir sayfa, ilham verecek bir çalışma. Açken okunmasın, derim.
Ama şu da önemli: Lea’nın ve ailesinin hikayesinde öyle detaylar var ki bazen, birbirinden lezzetli yemeklerle dopdolu masayı bile gözü görmüyor insanın…
Aç oturup, aç kalkabiliyor bütün o böreklerin, dolmaların, pilavların, etlerin sunulduğu ziyafetten…
Çünkü yemek, insan ancak mutlu olduğunda afiyetle yeniyor.
Yazının Notları:
1. İlk not, başlangıçtaki alıntıya dair: Mustaçudos, geleneksel lezzetlerden. Kitapta tarifi de var, hem de detaylı bir şekilde. Yani okuyup, -özenip!- mutfağa girerek, bir çırpıda yapıp tadına bakabilirsiniz. Ama Mustaçudos’un hikayesi o kadar hazin ki… İnsanın eli varmıyor yapmaya. Ceviz, yumurta, şeker ve irmikle yapılan ve yoğururken ellerin gülsuyuna batırıldığı bu lezzet, hayat, vefa ve ödevler üzerine derin düşüncelere daldırıyor insanı iki damla gözyaşı ile…
2. Lea’nın mutfak şaheserlerinin orijinal isimleri şiir gibi! Okuyan, hak verecek bu tanımlamaya.
3. Mutfakta geleneğin izini süren Lea benzeri bir başka roman kahramanı, malum: Tanpınar’ın Huzur’undaki Nuran. Nuran, Emirgan’daki “Son Akşam Yemeğinde” dedesinin kendisine tanıttığı kağıtta hindi yemeğini yapmıştı misafirlerine ve dayısı Tevfik Bey de “telifi” gecenin konuklarından Neyzen Emin Dede’nin ağabeyi Hattat Vasfi Bey’e ait olan yemeğin, aralarındaki esprili isminin “Kefenli Hindi” olduğunu söyleyerek eklemişti: “Marifetler, el değiştirmezlerse devam etmezler…”
4. Bilinmeyen bir konu değil ama… En son Murat Belge mi söylemişti? Galiba…”Yemek yapmak, hayatı onaylamaktır” diye… Kesinlikle! Bir eve girdik ve baktık; mesela, cevizli, tarçınlı kek kokuyor. Bu koku, o evde işlerin –hiç değilse o gün itibariyle– yolunda gittiğine dair bir işaret değil midir?
5. Ayrıca: Bu kadar mutfak ve yemek demişken ve mütemadiyen pişirip-doyurarak bir aileyi ayakta tutan Lea ile tanışmış olmanın vesilesiyle şu ilgisiz(!) notu da düşmek isterim: Louis Althusser, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları çalışmasında, düzenin “yeniden üretimi” noktasındaki yapılanmayı anlatır ya… Şirin Tekeli malum; Türkiye’de kadın sorunları ile ilgili ünlü çalışmasında, “yeniden üretim” meselesinde kadınların ev-el emeğinin nasıl da önemli bir noktada bulunduğuna işaret eder. Tekeli’nin kitabını üniversite yıllarımda ev ödevi olarak okumuştum. O gün bugün, nerede “saçını süpürge etmiş”, ocak başında bir ev kadını görsem, Althusser’in tezini ve Tekeli’yi hatırlarım: Devlet ve onun ideolojik aygıtları… Yalnızca sözel haliyle bile çok sevimsiz. Lakin hiç kuşku yok, her sabah –erkenden– hayatı silip süpürerek- pişirerek-kurup kaldırarak- “yeniden üreten” Lea gibi –her takvimden– milyonlarca kadın bu heyula yapılanmanın en kutsal figürleri. Başımızın tacı. Ve onlardan mahrum olan evler ne kadar fakir!
6. Lea, aynı zamanda bir musıkişinas. Vakti zamanında ud çalıp-meşk etmiş. Büyük ailenin üyelerinden Alber’in Üsküdar Musıki Cemiyeti deneyimi var. Mario Levi’nin romanında müzikal repertuar olarak Tino Rossi’den şarkılar olsa da ayrıca; “Feelings” de mevcut, repertuarda- bir dönem Tarkan’ın da yolunun düştüğü “Üsküdar Musıki Cemiyeti” deyince akla gelen ilk isim, elbette lirik bestekar Emin Ongan.
Ongan’ın insanı “hülyalara” sürükleyen külliyatını romanın okurlarına önermek isterim. Ama, çalışkan ve müziksever Lea’ya, hikayesini öğrendikten sonra göndereceğim şarkı kesin olarak şöyle: Kemani Serkis’in Nihavend bestesi. “Kimseye Etmem Şikayet…” Güzin Değişmez, Mehmet Barlas ile katıldığı TV programında söylüyor:
http://www.youtube.com/watch?v=LBKiAQhCW8c&feature=related
7. Mario Levi’nin romanında –hatta belki Lea’dan bile önde olan– “benim” kahramanım: Sami. Sıra dışı zekâsı ile Yale’e kabul edildiği halde… deyip bırakıyorum. Sami’nin insanı keder içinde bırakan lakin… öte yandan göğsünü kabartan hikayesi de tıpkı yazının başlığı gibi –Alikobeni– romandan okunup- öğrenilsin… diye.
8. Size Pandispanya Yaptım, ister istemez okuru, ailesinin geleneksel yemeklerini ve masalarını düşünmeye-hatırlamaya çağırıyor ve tabii o yemekler ve masalarla özdeşleşen evin-ailenin kadınlarını. Herkes kendi listesini oluşturadursun… Mesela ben; kitap bittikten sonra “maziye” yaptığım yolculuğun ilk adımında, annemin kıymalı böreği ve tere yağda kavrulmuş şehriye ile pişen tavuk suyuna pilavını hatırladım.
9. Ve… Pandispanya: Hoş “namı” bir yana… Büyüleyici kokusu, temiz, sade karışımı, yumuşaklığı ve şefkati ile bildiğimiz şahane lezzet. Öte yandan, üzerine konan malzemeye göre –anında– değişen kimliği malum! Şöyle söyleyip bırakalım: Bu manidar vaziyet, romandaki bağlamı ile de uygun!
10. Son not, çok bilinen ve bir o kadar doğru deyime ilişkin olsun: Her türlü-Marifet iltifata tabidir. Evi- aileyi ayakta tutan kadınlardan iltifatı esirgemesin kimse! Yetmez: Gözü gibi baksın on-lar-a!
Görsel Kaynağı: salom.com.tr