"Fotoğraf benim için bir dokunuş biçimi. İdeoloji ise, çaresiz bir şekilde, algıyı değişime karşı koruma çabası."
Ali Emir Tapan
Sanatatak: Fotoğraf çekmek eskiden ender yapılan bir eylemken, günümüzde hemen hemen her an yapılabilen bir eylem… Bunun fotoğraf pratiğini nasıl etkilediğini düşünüyorsunuz?
Ali Emir Tapan: Muhteşem bir şekilde etkiliyor. Bana göre bu durum, fotoğrafın bütün doğasını etkileyen bir durum. Fotoğrafın herkese ait olması, onu, zanaatkârlığın ötesinde bir ilişki gerektirir duruma getiriyor: Vahşi bir demokrasi.
Julian Stallabrass, fotografik kültürle yani her an fotoğraf çeken insanlık ile sanat adına fotoğraf çekenlerin bir kutup oluşturduğunu düşünüyor. Ne diyorsunuz? Bunlar zıt, fakat birbirini besleyen kutuplar mı?
Fotoğrafla kendini ifade etmeyi seçen birey, sadece iyi uygulamanın ötesinde, yeni ve bir nevi soyut kriterler içerisinde var olabiliyor. Dediğim gibi vahşi bir demokrasi söz konusu. Bu işin temelinde, sanatın tanımına kadar gidebilecek semantik bir tartışma yolu var.
Dışarıdan bir “dışarılı” olarak fotoğrafa girilir mi? Örneğin Banksy gibi? Banksy’yle ilgili genel olarak ne düşünüyorsunuz?
Fotoğrafta “dışarılı” olmak gibi bir şeyin olmadığı bir devirde yaşıyoruz. Elitizm gereksiz bence. Banksy’i çok eğlenceli buluyorum. Central Park’ta bir stand açıp, orijinal ve imzalı islerini tanesi 60 dolara satması, bir yaşlı hanımın pazarlık ederek 40 dolara bir Banksy alması…
Sürekli fotoğraf çeken insanlığı ve bu fotoğraflarını çoğunlukla yayınladığı sosyal medyanın fotoğraf pratiğinin, ister istemez kendi pratiğinizi etkilediğini düşünüyor musunuz?
Kaybolan bazı tabular dışında bir şey yok. Kendi fotoğraf pratiğimin, insanların kendi hayatlarını birer pop objesi haline getirmeye çalışmasıyla doğrudan bir ilişkisi yok. Sosyal medya, fotoğrafı değerlendirme alanımın şimdilik dışında; ama fotoğraf pratikleri açısından muhteşem ihtimaller oluşturduğunu düşünüyorum.
Fotoğraf 40 yıldır büyük bir savaş verdi. Tıpkı resim ve heykel gibi bir kategori, disiplin olmak adına… Savaş sizce kazanıldı mı, kategori olma hakkı elde edildi mi?
Bana sorarsanız hiçbir şey, hiçbir zaman, tamamıyla tamam olmuyor. Ama başka bir açıdan yaklaşırsak fotoğrafın keşfi ve gelişimi, resim ve heykelin bütün doğasının yeniden tanımlanmasına sebep olmuş bir devrim. Geri dönersek, belki de sosyal medya ve fotoğraf ilişkisi de benzer bir yönde evrime sebep olabilir.
Fotoğraf bağımsız bir disiplin olma adına savaşı kazandığı şu günlerde başka bir savaş vermiyor mu? O savaş da “medium”un internetle yeni uygulamalarla, filtrelerle vs. “medium”un kendisi melezleşiyor, yeni protezler ediniyor… Bu nasıl bir manzara? Postmedya çağında bu manzara karşısında neler hissediyorsunuz?
Yinelemek gerekirse muhteşem hissediyorum. Tarih içinde, tabulaşma sürecini kıran her gelişme heyecan veriyor bana. Belki de fotoğrafın tazeliğinden dolayı böyle bir tutuculuk söz konusu. Bu durum, değişim zamanının sadece başka bir adı; korkacak bir şey yok. Sadece perspektifimizi genişletmemiz lazım.
Eninde sonunda fotoğraf gördüğün –ki o da Dünya– karşısında bir duruş değil midir? Bu duruşun ikiyi ayrıldığı algısal ve ideolojik olduğuna katılır mısınız?
Tabi ki hayır. Düalisttik olmanın manası yok. Temelde, hem algı ideolojiyi hem de ideoloji algıyı şekillendirir. Fotoğraf benim için bir dokunuş biçimi. İdeoloji ise, çaresiz bir şekilde, algıyı değişime karşı koruma çabası. Özgürlüğümüzün bilincinde olduğumuz sürece algımızın katılaşmasına gerek yok.
Hikaye anlatmak mı hikaye anlatmamak mı; aksine hikaye anlatmaktan kaçınmak mı?
Hepsi; aynı anda.
Kişisel tarihinizle birlikte düşünerek yerli ya da yabancı isimlerden hayali bir fotoğraf tarihi sıralar mısınız? Brassai, Bresson, Ruff, Shore mesela…
Kişisel tarihim açısından çok basitçe ve bilindik fotoğrafik figürler üzerinden Hippolyte Bayard, Ansel Adams, Imogen Cunningham, Edward Weston, Diane Arbus, Lee Friedlander, Robert Frank, Nan Goldin, Wolfgang Tillmans gibi bir çizgi çizebiliyorum.
Önce fikir mi?
Bazen.
Mesaj, “medium” mudur?
“Medium” mesajın bir parçasıdır.
Portre, manzara, sokak fotoğrafçılığı ve sosyal medya gözetleme diye yeni bir genre’dan söz açılıyor… Makul mu?
Post-genre bir devirde yaşıyoruz. Her türlü şeriatı geride bırakıp, isimsiz şeylere karşı hayranlık beslemeliyiz. Yeni bir genre, zaten var olan bir şeyin birileri tarafından isimlendirilmiş olması dışında bir anlam taşımıyor.
Türkiye özelinde düşünürsek biraz da… Türkiye fotoğraf tarihimizle ilgili nasıl bir tarih önerimiz olmalı? Folk grubu estetiği, Ara Güler estetiği derken yüzleşmemiz gereken konuların başında ne geliyor?
Dijital düğün fotoğrafı.
Görsel: GALERIST üzerinden…