Ahmet Müderrisoğlu’nun 25 yıllık sanat yolculuğunun son durağı ‘Trip,’ bugün (20 Eylül) Ankara m1886’da açılacak. 24 Ekim 2014’e dek ziyarete açık olan serginin tanıtım yazısını Müderrisoğlu bizzat kendi kaleme aldı. Biz de Sanatatak okurları için paylaşıyoruz.
Ahmet Müderrisoğlu’nun kurtları şehre geleli 25 yıl oldu.
1990 yıllında başlayan yolculuğun ilk günlerinde Özgür Uçkan şöyle yazmıştı "İnsanların zoraki ve amansızca kurtlaştığı bu zamanda hala La Fontaine’ın masalları geçerliliklerini korurken neden kurtlar da insanlaşmasın?"
Henüz 10 yaşındayken ilk defa gördüğüm kurtlar da benim için La Fontaine’ın masallarındaki fantastik karakterlerden farksızdı. Onlara ilk baktığımda biçimsel olarak bir kurdu, sezgisel olarak bir insanı aynı bedende gördüğümü hatırlıyorum. Kurtlaşmış insanlar, insanlaşmış kurtlar.
Gönülleri kışkırtan edepsiz hareketleri, çakmak çakmak dişlerinin ardında görünen kocaman kahkahaları, aykırı duruşları ve ince bedenleriyle rutinin karşısına eğlenceyi, itaatin karşısına hınzırlığı, cinsiyetçiliğin karşısına androjenliği, iktidarın karşısına oyunu koyuyorlardı.
Gün geldi, kurtlarla yollarımız ayrıldı. Ayrı yolların yolcusu olduk. Onlar bozkırdan şehre gelmişti, ben şehirden metropole göçtüm. Zaman ve yaşam deneyimleri ikimizi de değiştirdi. Ben insanların içindeki kurdu, kurtlarsa içindeki insanı her geçen gün daha fazla keşfetti.
Bu arada kurtlar çeşitlendiler, alt türlere ayrıldılar. Bazıları boyut değiştirip, tuval üzerinde serüvenlere atıldı, rengârenk ve hızlı, ince dinamikleriyle. Bir kısmı da giderek parlamaya, kendilerine özgü bir “glamour” dünyası kurmaya başladılar. Kimi zaman bir tren garını, kimi zaman bir mağaza vitrinini mesken tuttular. Tek hareketle bükülen çatallarla form kazanırken yaramaz, sorgulayıcı duruşlarıyla, hem vücutları hem gölgeleriyle oynayan ışığın diliyle hepimize çatallanan hikayeler anlattılar.
Şimdi kurtlarla yolum(uz), onların bir süredir devam ettikleri TRIP’te, ilk mola mekanlarında kesişti. Kurtların TRIP’teyken yaşadıklarını gözlemleyip Ahmet Müderrisoğlu’nun elinde gün ve gün değişimlerine tanıklık ederken, tüm bu süreç bana kült bir yol filmi olan, 1960 yapımı Easy Rider’ın hikayesini hatırlattı. Yol filmindeki senaryo olgusunu Wim Wenders şöyle açıklamıştı: "Senaryo yoktur, salt bir sayfalık bir sinopsis vardır. İzlenen yolun kendisi başlı başına bir senaryodur. Senaryo böylece yol boyunca yazılır, sık sık değişime uğrar".
Kurtların zamansız, plansız yolculuklarında senaryo yolda yazılıyor. Yoldaki başka insanlar, hikayeler, duygular, çağrışımlar, etkileşimler yollarına yön veriyor. Kurtların kimi zaman saptıkları engebeli yollardan, kimi zaman yoldan çıkıp bilinmezlikten getirdikleri bedenlerine taktıkları yaşanmışlıklar, bu TRIP’e dair bazı ipuçları veriyor. Yolda olan yolda kalmıyor; kurtların bedenlerinde bir iz, bir eklenti olarak karşımıza çıkıyor.
Yatay düzlemde uzanan ince bedenlerini yola bağlayan tekerlekler kurtlara hareket alanı açıyor, onlara aerodinamik bir yapı kazandırıyor. Tekerlekler günümüzdeki mobil teknolojinin yaşamları mobilleştirdiği gibi, kurtları da mobilleştiriyor.
Şehirden kaçıp yeniden göçebe hayatın özlemini kuran şehirlilerle, şehirden kaçan kurtların yolları kesişmeye açık.
Aynı bugün olduğu gibi.