A password will be e-mailed to you.

Yeni vizyona giren ‘Rüzgarda Salınan Nilüfer’, kendini aydın zanneden orta-üst sınıfın sahte ahlakını erkek egemen bir anlayışla anlatırken, kadınların tavırlarının ve gösterdikleri tepkilerin erkek dili üzerinden inşasını tüm çıplaklığıyla ortaya koyuyor.


Beyoğlu Sineması’nda ilerleyen günlerde adından sıkça söz ettirecek bir filmin ön gösterimi yapıldı. İlk sinema yönetmenliği ‘Çoğunluk’ ile önemli ödüller alan Seren Yüce, ikinci filmi ‘Rüzgarda Salınan Nilüfer’ ile tekrar izleyicinin karşısına çıktı. Hem senaryosunu yazan hem de filmi yöneten Seren Yüce, film sonrasında ekibiyle beraber seyircilerin sorularına cevap verdi. 

Film orta yaşlarına varmış Handan ve Korhan’ın evliliklerine odaklanarak başlıyor. Handan aslında eşinin ilgisizliğinden dolayı çok mutsuz ve ruhen sıkışmış ve itilmiş bir pozisyonda. Maddi durumlarının verdiği rahatlıkla da çalışmayan bir kadın. Günü çoğunlukla AVM ve kafelerde geçiren bir kadın. Korhan ise, evliliklerindeki mutsuzluğu köşesine çekilerek, tablet ve cep telefonu ile chat yaparak aşamaya çalışan, aynı zamanda kendi işini yapan tipik bir erkek. Bu ailenin bir de kızları var. Günümüzün tek çocuklu çekirdek ailelerinden anlayacağınız.  Kendi hayatlarındaki ‘boş’ zamanı kullanmak adına günümüzün orta ve orta-üst sınıfının yaptığı gibi çocuklarını kursa gönderiyorlar. Kızlarının kurstaki başarısızlığını başka bir kursla ikame etmek istemeleri günümüzün modalarından galiba? Fakat anne babanın kızına ilgisi aslında pek samimi değil. Çünkü Handan ve Korhan aynı zamanda evliliklerinden dolayı mutsuz, ama bir şekilde kör topal ilerleyen bir durumda. “Yani bir şekilde devam ediyor, daha iyisini mi bulacağım” gibisinden.  Handan bu mutsuzluk içinde bir şeyler yaratmak, yapmak, kendi varoluşunu gerçekleştirmek istiyor ama yeterli bir kültürel sermayesi olmamasından dolayı hep duvara tosluyor. Hayal ediyor ama gerçekte karşılığını alamıyor. Refahın verdiği rahatlık ile mutsuzluğunu bir nevi takas ediyor yaşamında. Bu nedenle yazar arkadaşı Şermin’e özenerek, kitap yazmak için bir bilgisayar alıyor ve macerası bundan sonra başlıyor.

Günümüzün evlilikleri Handan ve Korhan’ınkine çok benzer aslında. Bir taraftan da kendini bilgili ve aydın bir insan sanırken, gerçekte altını doldurulamayan bir aydın stereotipini sıklıkla görüyoruz. Yaşamımız belki bu tip insanlarla çevirili. Her şeyin kolayca yapılabileceğini zannederek işe başlayan ama sonrasında yeterli birikimi olmadığı için çuvallayan insanlar topluluğu. Ahlakçı olup ilk fırsatta ahlaksızlık yapanlar. Seren Yüce’de filminde kendini aydın zanneden sermaye sınıfının eleştirisini çok net gözlemlerle izleyiciye aktarmış. Bu sınıfın ahlakını sorgulamış ve sahte ahlakçılığı ifşa etmiş. Aslında bu filmdeki karakterler hep ‘mış’ gibi yaparak bir ahlakçılık sergiliyor ve rasyonalize etme yoluna gidiyor. Film hızla akarken, herkesin kendinden bir parça bulduğu hissiyatını anlıyorsunuz. Belki de hepimizin iki yüzlülüğünü ortaya koymaya çalışıyor yönetmen. Batılı dediğimiz kavramı çarpıcı bir şekilde irdeliyor ve ortaya hakikati seriyor. Bazı sahnelerde özellikle verilmek istenilen ‘anlamsız’lığı görebiliyorsunuz. Sert bir eleştiri getiriyor sisteme Yüce. Bu sınıfsal eleştiriye ek olarak, iletişim teknolojilerinin gelişmesi ile insanlar arasındaki bağın koptuğunu ve sanal bir dünyaya aktarıldığını da bize anlatıyor. Herkesin evinde kendi köşesine çekilerek, elindeki cihazlarla hipnotize edilmiş gibi bağlantıya geçip, -sınırlı bir şekilde- konuşmadan oturmaları ve oradaki dünya ile ilgilenmeleri çağımızın en büyük problemi aslında. Gerçek olmayan dünyada gerçekmiş gibi yaşayarak, hayatların sevgisiz bir şekilde devam ettirilmesi. Ki bu sanal dünyadan türeyen yüzeysellik ile bilgisizliğin kaynağını oluşturmakta. Bizleri aptallaştırmakta; emek sarf etmeden anlık mutluluğu hayatımıza işlemekte. İşte bu film tüm bu komplikasyona uğramış hayatlarımızı ifşa ediyor.   

Aydın kesimin eleştirisi yanında, yönetmen, kadınların kendilerini erkekler yani erkek dili üzerinden tanımladığını da bize izletiyor. Handan hapsolduğu evliliğinin içinde herhangi bir çıkış ararken, devamlı eşinden de içinde bulunduğu kötü ruh halini aşmak için destek bekliyor. Halbuki, barındırdığı ruh hali özgür olabilmek, istediğini yapabilmek belki de. Fakat ona sunulan göreceli olarak rahat hayatın prangalarını kıramıyor, cesaret edip kendi arzularını yerine getiremiyor. Bunun acısını bakıcı kadından, Şermin’den veya kızından çıkarıyor. Şermin, Handan’a göre filmde daha iç disiplini olan bir karakter ama oğlunu öptüğü sahne ile erkeklik imtiyazının kabul ettiği an oluyor. Özellikle Handan da kendini erkekler üzerinden tarif ederek hayatını kendi olmadan devam ettiriyor. Varoluşunu gerçekleştiremiyor. 

Son zamanlardaki değişen orta sınıf evililiklerini, ahlakını ve arkadaşlıklarını irdeleyen bu filmi tavsiye ederim. Filmi seyrettiğinizde “evet iyi bir film” diyeceksiniz ama kendi yaşamınızı da belki sorgulayacaksınız. Bu sevimsiz yüzleşme bazılarımız için zor gelebilir. Seçim sizin…

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 14:26:46