A password will be e-mailed to you.

Görsel Sanatlar Derneği Platformu (GSD_P) tarafından organize edilen “Müzemi İstiyorum” paneli hakkında

Biraz sonra okuyacağınız notlar oturumlar sırasında GSD_P tarafından kaleme alınan ve düz metin oluşturmak amacı taşımayan; sadece konu ile ilgili önemli olguları, bulguları, saptamaları, savları, panele konuşmacı olarak katılanların kişisel aktarımları bazında paylaşmayı hedefleyen bir metin bütünüdür.

Metin sırası kronolojiktir, metnin konuşmacıların tüm söylediklerini içerme iddiası yoktur; panele katılan kişilerin dediklerine dair herhangi bir yanlış, eksik bilgi aktarıldıysa, özürlerimizin kabulü ricası ile düzeltmeye, geliştirmeye açık bir metindir.

Oturum I

Bir Müze Hikayesi: Geçmiş – Şimdi – Gelecek

Moderatör: Burcu Pelvanoğlu

Konuşmacılar: Ayşe H. Köksal, Rahmi Aksungur, Yusuf Taktak

 

Burcu Pelvanoğlu

 

         – Müzenin kapalı olması toplumla buluşamamasına yol açıyor, bir âtıllık söz konusu.

        – Bir önceki rektörlüğün tasarladıklarını yeni yönetim boşladı, görmemezlikten geldi.

 

 

Ayşe Hazar Köksal

 

        – Müze başlarda Maya Galeri gibi idi, Paris tarzı komünal kafe formatı gibi.

        – Bizde müzeler el yordamı ile aceleyle kuruluyor, İstanbul Modern’in Avrupa Birliği’ne acilen yetiştirilmesi gibi…

        – Koleksiyonu oluştururken şu mantık hakimdi: “Çağdaş ile başlayalım, çünkü daha ucuza alırız…”

        – Müze II. Dünya Savaşı dolayısı ile 1939-51 arası kapanıyor.

        – Sonrasında ise müze var ve yok arası, 2003 yılına kadar müze kanunen yok sayılıyor.

        – Müze sanatçılarla ilişki kurmak için uğraşmış ama buna rağmen sanatçı sahiplenememiş müzeyi. Akademi bir otorite olduğu için otoriteye karşı sanatçılardan bir tepki söz konusu belki de…

        – Türkiye’de ilk defa ‘kamusal’ bir müze oluşabilmesi gündeme geldiği için GSD_P’nin bu konuyu sahiplenmesi önemli.

        – Bir takım insanlar bu müzeyi kendi müzesi haline getirmek istiyor…

        – Temelde müze sanatçıların sivil inisiyatifiyle (yani aslında devletin tepeden inmeci mantığıyla değil) ve çabalarıyla doğdu, yani “ölü” doğmadı. Ancak konjonktürel nedenlerle gelişemeden durakladı ve sonrasında da temelde üç sebepten; bürokratik, Veliaht Dairesi sorunu ve kamusal olamamasından ötürü de hep “var ile yok” arasında kaldı. Ali Artun bu durumu devlet politikalarına ve devletin esas olarak sanat ile nasıl bir iktidar alanı tanımlayacağını ve kimlik yaratmada nasıl kullanacağını bilemediğinden destek vermemesine bağlıyor.

        – Müze aslında “her dem etkin” ama farklı nedenlerle hep âtılmış gibi algılandı.

        – Finans / gösteri ilişkiler ağının dışında kalması gereken bir yer olarak, bir “kamusal” müze yaratılabilecek yegâne kurumsal yapılanma olarak görüyorum ve GSD_P’nin bu süreçteki rolünün önemine değinmek isterim.

 

Rahmi Aksungur

 

          – Gördüğünüz gibi burada maalesef bir avuç insanız, demek ki kamuoyu yok bu konuda.

        – Bu müze vesilesi ile müze yönetmeliği ilk defa tasarlandı.

        – 50 sene boyunca bir yer âtıl kalabilir mi?

        – Milli Saraylar köklü bir bürokrasi, Atatürk’ün emriyle kurulan IRH Müzesi saraydan kopuyor. Bunu takiben tepki oluşuyor, devlet tarafından sahiplenilmiyor. Sarayın parçası olduğu, geri iade edilmesi gerektiği belirtiliyor. Özellikle “ihmal etmek” politikası güdülüyor, “bina çökerse otomatik olarak Milli Saraylar ele alır nasıl olsa” yaklaşımı devreye giriyor.

        – Atatürk’ün açması dolayısı ile müzenin manevi bir değeri olması söz konusu, TBMM kararı ile mekan tahsis edilen ilk kurum.

        – IRHM’nin prensibi ise şu idi: Mevcut bina korunmalı, ek bina olmalı (sonuçta koleksiyonu Türkiye ile paylaşmak lazım), araştırma-restorasyon gibi bölümler ise ana binada olmalı.

–      –  Devlet ise IRHM’yi devamlı ana binadan çıkarmaya çalıştı, manevi değer dolayısı ile devletin başka binaya geçme önerileri IRHM tarafından hep reddedildi. Kültür bakanı Ertuğrul Günay birkaç deneme yaptı, ama sonunda ikna oldu.

        – Sonrasında belediye “Mimar Sinan Çağdaş Sanatlar Müzesi” adlı bir proje için ihale açtı. Bu arada ana binada restorasyon bitmişti, bir tek ışıklandırma kalmıştı. Işıklandırma ihaleye çıkarıldı, usul yanlışlığı yapıldığı için ihale iptal edildi. Bir ara müzeyi ışıksız açmayı düşünmedik değil, ama tabi mümkün değildi.

        – Osmanlı’nın kurduğu son kurumdur akademi.

        – Devlette işler uzun sürüyor, aynı tavırda olan birkaç nesil rektör gerektiriyor, süreklilik şart.

 

Yusuf Taktak

 

        – Belki de bizim kültürümüzde müze yok.

        – “Yaşayan müze” gibi bir fikir ortaya atıp, atlar getirerek “kültürel” etkinlik düzenleyecek çapta bir müzecilik kavramı var devlet tarafında.

        – Müze akademinin elindeydi, “ya oraya Tatbikî’den birisi gelirse” gibi endişe vardı.

        – Yeni müze alışveriş merkezi gibi sanki.

        – Léopold Lévy seçki yapıyor, yabancıya karşı bir tutkunluk vardır bizde. Atatürk bu seçki ile yapılan sergiye bizzat katılıyor, halbuki daha sonraları devlet erkânı sergilere katılmadılar. Bu bağlamda Kenan Evren’i unutmamak lazım: Bir sergiye şahsen geldi ve “bunlar da resim mi yahu?” yorumunu yaptı. Evren, bir de, Taşkışla’yı önerdi müze binası olarak.

 

Pınar Sönmez

 

        – 1951’de Fikri Eserler Kanunu ortaya çıktı, müze de aynı yıl, 12 sene aradan sonra, açıldı; ama fikri mülkiyet konularına ne yazık ki önem verilmedi…

 

Oturum II

Müzeyi Yönetmek: Kimlikler, Tanımlar ve Koleksiyon Politikaları

Moderatör: Derya Yücel

Konuşmacılar: Deniz Ünsal, Tomur Atagök

 

Deniz Ünsal

 

        – Koleksiyon politikası ve ona göre eser seçmek bu işin esasını oluşturuyor ama IRHM’de bu söz konusu olamadı.

        – Hollanda’da yakın zamanda farklı yöntem ve idari kadrolarla yönetilen müzelerin birleştirilmesi gündeme geldi, 3 ayrı müzeyi tek başlık altında topladılar, işten çıkarmalar vb. gerçekleşti.

 

Tomur Atagök

 

        – Bizde hâlâ vizyon, misyon, strateji kelimelerinin anlamlarını bilmeyenler var.

        – Neden Kültür ve Turizm Bakanlığı, neden turizm eklemlendiriliyor kültüre?

        – Kültür Bakanlığı’nda lisan bilen ve uluslararası müzeoloji toplantılarında bakanlığı temsil edecek insan neredeyse yok gibi. ICOM (International Council of Museums – Uluslararası Müzeler Konseyi) stratejileri hakkında devamlı güncel bilgi sahibi olmak lazım oysa ki…

        – Koleksiyon yönetimi, denetimi, envanter güncellemesi çok önemli konular ve bizde yeteri kadar ciddiye alınmıyor.

        – Halkla ilişki yeterli değil.

        – Hollanda birkaç müzeyi bir araya getirme kararı almış bütçesel nedenlerden, öyle bir memlekette bile devlet kültüre ayırdığı bütçeyi kesti.

        – Tüm koleksiyonerlerin müze açmasındansa tek müze ve koleksiyoner adları altında açılan çeşitli seksiyonların olması daha doğru bir yaklaşım değil mi?

 

Oturum III

Müze Tasarımı ve Mimarisi: Kime Göre, Neye Göre?

Moderatör: Murat Germen

Konuşmacılar: Burçak Madran, Emre Arolat

 

Murat Germen (Burçak Madran ve Emre Arolat’a yöneltilen sorular)

 

        – Müze yönetimi tarafından sunulan ihtiyaç listesinde neler vardı? Müzenin spesifik misyonu belirtildi mi, evet ise bunu karşılamak üzere ne gibi özel tasarım tedbirleri alındı? Tema, amaç, konsept aktarımı yapıldı mı? Çağdaş Sanatlar Müzesi’ndeki çağdaş neye işaret ediyor: Binaya mı, içeriğine mi, her ikisine de mi?

        – Araştırma / arşiv (Örneğin bir Zeynep Rona arşivinin müzeye dahil edilmesi) bölümleri için nasıl bir fiziki planlama yapılmalı? Koruma-restorasyon / küratoryal eğitim bölümü var mı, olmalı mı? Sanat, tarih, bilim ve felsefenin birlikteliği gözetildi mi, yoksa müze daha çok bir eğlence / gösteri platformu olarak mı düşünüldü?

        – Teşhir / sergileme tasarımı + kürasyon ile mimari tasarım aynı şey değil – bu ikisi arasında nasıl bir bağ kurulabilir? İşaret, yönlendirme tasarımı için özel bir talep oldu mu?

        – Son zamanlarda gezi ile ön plana çıkan katılımcı “forum” kavramını ön plana çıkaran bir mekan tasarımı var mı? Olmalı mı?

 

Emre Arolat

 

        – Genelde dünyada mimari tasarım kendi içine kapalı bir şey gibi görünüyor son zamanlarda.

       –  Ofiste çağrılar yapıyoruz, çeşitli meslek insanlarını davet edip projeleri tartışıyoruz; müze ile ilgili böyle bir durum oluşmadı.

        – Biraz önce seyrettiğimiz ve medyada yer alan mevcut promosyon animasyonundan beri çokça revizyon yapıldı.

        – Gizli saklı bir şey yapılmıyor ve bu konuda bir endişe olmasını yersiz buluyorum.

        – Proje için MSGSF Rektörlüğü’nden çağrı geldi, projeyi bizlere ilk anlattıklarında bir hayal gibi gelmişti bana…

        – Yapının dönüşmesi konusu müzeolojiye göre daha ağır basıyordu. Yıkım yapılmasını doğru bulmuyorum, mevcut bir yapının dönüşmesi daha doğru.

        – Tasarımda gözetilecek spesifik bir tanım gelmedi bize, aynı Bilgi’deki santralistanbul’da olduğu gibi; ama IRHM’de zaten bir geçmiş söz konusu idi, 12.000 eserden bahsedildi, tek seferde 1.000 eser sergileme amaçlanıyor. Programı birlikte oluşturma şansı buldum, farklı kişilerle çalışıldı süreç boyunca.

        – Müze stratejisi net bir tanıma sahip değildi, arama konferansı yapılmalıydı belki de.

        – Metrekare olarak elverişli bir yer, konum çok iyi, Galataport spekülasyonunun ise tam göbeğinde.

        – İşlev tanımı ile ilgili fazla zafiyet olduğunu düşünmüyorum. 7.500 m2 sergileme, 3 ilâ 9 metre arasında duvar yükseklikleri, 2.5 km-tül tutan bir sergileme yüzeyi söz konusu.

        – Müzenin küratörü yok.

        – Süreç esnasında iletişimde bulunmam gereken gerekli bazı insanlara hâlâ ulaşamıyorum, 4 kere arayıp hiç cevap alamadığım insanlar oldu.

        – Koruma kurulunda “bu binayı neden koruyorsunuz?” diye soranlar vardı, yapının gridal yapısının üçboyutta nelere kâdir olabildiğini gösterebilmek önemliydi.

        – İstanbul’un her tarafı su ama kent ve yapıları suyla yeteri kadar buluşamıyor, hatta sırtlarını dönmüş vaziyetteler. Bu yüzden mevcut yapının geçirgenleştirilmesi çok önemliydi. Yapıyı dışarıya açmak, sergilemenin yapıldığı ve günışığı görmeyen kapalı konteynerler arası geçiş yaparken şehrin görülmesini sağlamak önemli amaçlardan birisi idi.

 

Burçak Madran

 

        – Kervan yolda düzülüyor bizde.

        – Müzeoloji uzmanı olmadan kesinlikle müze tasarımı yapılmaması gerekiyor. Bu yüzden IRHM müzesi tasarım ekibine bir müzeoloğun dahil edilmemesini inanılmaz buluyorum.

        – Koleksiyon planlaması, koruma en önemli bileşenlerden.

        – Koleksiyon bence bir aşamada Mimar Sinan’ın elinden alınacak.

 

Oturum IV

Bir Çerçeve Oluşturmak: Müze Nasıl Hepimizin Olur?

Konuşmacılar: Ali Artun, Mürüvvet Türkyılmaz

 

Mürüvvet Türkyılmaz

 

        – Sanatçı olarak derdim, hiç bir zaman muhatabımı bulamamam.

        B- irey olarak kurumsal eleştiri hakkım evcilleştirilmemeli.

        – “Gezi” küresel ölçekte, en çok da insani ölçektedir.

        – “Müze nerede ki, sokakta değil mi?”

        – Ancak kavramlarımıza sahip çıktığımızda müze kamusallaşabilir.

        – Murat’ın, egemenlerin kendi bildiklerini okuma bağlamında “enselerinde sürekli bizi hissetmeliler” sözü çok önemli.

        – Ayşe H. Köksal’ın “Çağdaş sanatçılar IRHM’nin durumunu neden sahiplenmiyorlar ya da bu süreçle bağ kuramıyorlar?” sorusuna cevaben: Müze’nin akademik otoriter yapısı ya da zaman zaman hükümet politikalarıyla işbirliği sanatçılarda mesafe yaratıyor. Süreçte, sanatçıların bazı taleplerine karşın müzenin muhatapları diyalog kurmayınca yıldırıcı oluyor doğal olarak ve müzenin kendisi de sanatçılar tarafından muhatap kabul edilmemeye başlanıyor, bağ kurulamıyor. Uğraşmaya da değmez deniyor. Bence, eleştiride ısrarla anımsatıcı olmak, yüzleşmeye davet etmek hem müze hem sanatçı için sürdürülmeli.

 

Ali Artun

 

        – İdeal anlamda müze modernist bir kavram.

        – Müze şimdilerde mimarıyla anılıyor, metropollerin markalandırdığı bir şey artık müze, çağdaş müzecilik “mimari gösteri”ye indirgenmiş durumda. (bunun için bkz.: Art and Artifact: The Museum As Medium-James Putman http://books.google.co.uk/books/about/Art_And_Artifact.html?id=DrEzAQAAIAAJ&redir_esc=y)

        – Louvre ilk kamusal müze, evrensel sanat kavrayışına bağlı bir duruşu var. Önceki anlayış kilise, saray, soyluların koleksiyonlarından yola çıkıyor, dolayısı ile tanrı ve aristokratları temsil ediyor. Louvre bunu tersine çeviriyor, modernlik müzede kuruluyor bu anlamda. Müze artık tanrının değil, insanın dehasını temsil ediyor; diğer bir deyişle sanat sanatı temsil ediyor, dini değil.

       –  Müzelerin tasnif sistemleri ona göre gelişiyor. Kronolojik dönemlendirme, estetik hiyerarşi (kanonlar) ve sanat tarihini Greko-Romen baza oturtan bir anlayış var. Ussal tasnifleme ve insanın, modern bilgi rejiminin ön plana çıkartılması söz konusu, ulusu ve devleti yüceltiyor bu yaklaşım. Bizim resim heykel müzesi de bu yaklaşımı benimsiyor. Bu müzenin bir akademi içinde kurulmasıysa önemli.

        – Yabancı koleksiyon yanında Türk resim ekolü de devreye sokuluyor, eklemlenme gerçekleştiriliyor. Topkapı’daki ikonografiye ters düşen bir yaklaşım bu, bu şekilde monarşi tarihine karşı tavır geliştiriliyor. Milli Saraylar ise bu yaklaşımı tersine çeviriyor, reddediyor; sanat muhafazakârlaştırılmaya çalışılıyor.

        – Devlet müzeyi restore etmeye yönelik girişimlerde bulunmayıp, müzeye baskınlar yapıyor ve kendi sebep olduğu bakımsızlık için akademiyi suçluyor. Bu baskıyı gerçekleştiren devlet aslında neyle karşılaşacağını gayet iyi biliyor. Müzeden nelerin atılacağı ve yerlerine nelerin konulacağı önceden belirlenmiş, baskın bahane. Saray, modernliği ve cumhuriyeti devre dışı bırakma projesini bu şekilde gerçekleştiriyor.

        – Diğer yandan, müze elindeki eserleri nasıl anlamlandıracağını bilmiyor. Müze kapalı kalıyor çünkü büyük olasılıkla cumhuriyet dönemi yönetimleri nasıl bir kimlik üzerine inşa yapacaklarını bilmiyor; Türklük, İslam? Üstelik, nasıl denetleyeceğini de bilemiyor, sanatın enigmatik dilinden korkuluyor. Milletin sanatı dinle uzlaştıramaması da başka bir boyut (güncel örnek: Tophane’deki saldırılar).

        – “Yeni müzenin sanatın muhafazakârlaştırılma süreciyle bağlantısı ne olacak?” çok önemli bir soru…

        – Günümüzde, küresel ölçekte; çağdaşlığın modernliğe karşı olması, dolayısı ile tarihselliğin silinmesi söz konusu, sanat tarihi şimdiki zamana indirgeniyor.

        – Çağdaş müzede mimarlık sanatı eziyor; zamanın zamanı değil, mekânın zamanı artık. Bu halin çok şatafatlı örnekleri şeriat ile yönetilen emirliklerde görülüyor. Louvre’un Abu Dabi’ye satılmış olması çok anlamlı, halkı savunan anlayışa ters düşen bir rejime satıyorlar bu müze markasını.

        – Çağdaşlık ve muhafazakârlığın beraberliği oksimoron gibi dursa da bu iki kavram modernliğe olan ters duruşta birleşiyorlar, ama bunların ilişkilendirilmesi şu an girilmeyecek çok uzun bir konu.

        – Yeni müzenin evi olan antrepo aslında Sedad Hakkı Eldem tasarımı ve yeni tasarım ile bu miras kaybedilmiş olacak.

        – Sergi akademinin kendi geçmişini sergiliyor, kamuya açıyor. Bu durum bize kamusal bir müzenin diriltilebileceği umudu verdi.

 

GSD_P’nin son olarak belirtmek istedikleri:

Çağrımıza cevap veren ve oturumlara gelen, müzeyle direkt bağlantılı tek kişi olarak mimar Emre Arolat’ın yapıcı tutumunu ve katılımcı bir sürece dair davete açık olmasını takdir ediyor ve önemsiyoruz. Bu olumlu tavrın Akademi yönetimine sirayet etmesini ummaktayız. Biz artık “bu iş oldu, bitti” deyip geçmeyeceğiz. Bu müzenin ve bu müze için yapılan her şeyin takipçisiyiz ve sürece yön verenlerin “ensesindeyiz…”

 

Görsel Sanatlar Derneği Platformu (GSD_P), Nisan 2014

 

Fotoğraflar: Derya Yücel

Daha fazla yazı yok
2024-11-24 12:27:49