A password will be e-mailed to you.

 

İstanbul Modern Sanatlar Müzesi kuruluşunun 10.yılında görsel sanatlar ve müzik arasındaki derin ilişkiyi gündeme aldığı ‘Çok Sesli’ adlı sergiyle yazı karşılıyor. Muhabirimiz Barış Çelik, serginin basın toplantısı izlenimlerini yazıyor.

Serginin küratörlüğünü Levent Çalıkoğlu ve Çelenk Bafra üstleniyor. 

Sergiyle ilgili olarak İstanbul Modern yönetim kurulu başkanı Oya Eczacıbaşı, şef küratör Levent Çalıkoğlu,asistan küratör Birnur Temel tarafından bir basın toplantısı düzenlendi.

Çalıkoğlu uzun bir araştırma sürecinden geçtiklerini ve sanatçı seçimi yapılırken oldukça titiz davrandıklarını ifade etti. Yoğun bir arşiv çalışması yapıldığını ve bu alanın aslında son derece bakir bir alan olduğunu, yeterince irdelenmediğini ve aydınlatılmadığını da sözlerine ekledi.

Tam bu noktada Levent Çalıkoğlu’na bu alanın bakir olmasının sebeplerini ve bu sebepler arasında sanat psikolojisi ve sanat sosyolojisini nereye koyduğunu sordum.

Bu alana pek girilmemesinin temel sebebinin bilhassa ülkemizde sanat tarihçiliğinin geri kalması olduğunu ve sanatın sosyolojik yönünün de etkisinin olabileceğini fakat temel nedenin sanat tarihi olduğu yanıtını aldım.

Repertuar nedir?

Türkiye’nin sosyokültürel gelişim süreçlerini, görsel sanatlar ve müzik alanındaki yansımalarıyla araştıran, disiplinlerarası gelişen bu zeminde sergiye dair özel bir araştırma Repertuar. Sergideki güncel sanat çalışmalarının tarihsel arka planını da vurgulaması sebebiyle oldukça önemli bir çalışma. İstanbul Modern’den Birnur Temel ve Ülgen Saray’ın, başta Alper Maral olmak üzere pek çok müzik uzmanına danışarak ortaya koyduğu Repertuar çalışması, Türkiye’de çok uzun zamandan bu yana görsel ve işitsel sanatlarda üretimde bulunan sanatçıların birikimini aktarıyor. Sergide birbirinden değerli ve güncel hayatta belki sıkça karşılaştığımız ancak içerisindeki sanatsallığı kavrayamadığımız yapıtlar bulunuyor.

Sergide kimler var?

Fikret Atay ‘Tinica’ adlı videosuyla sanatın hayatı değiştirme ihtimalini ve gücünü vurgulamaya çalışıyor. Batman’da yaşayan genç bir erkek kentin gelişmekte olan yeni yüzüne tepeden bakan bir yerde bulduğu yağ tenekesi, plastik kova, metal çubuk ve diğer çöpleri neredeyse tam teşekküllü bir davul setine dönüştürüverir. Genç, kurduğu sahnede bir rock yıldızıymış gibi hevesle çalmaya başlar. Ancak olmayan hayranlarına verdiği konserin en coşkulu yerinde bir anda durur ve tepeden boşluğa doğru enstrümanlarına da performansına da tekmeyi savuruverir. Sonrasında o alanda toz topraktan başka bir şey kalmaz.

Yeni kent ve dünya adeta ona karşı sağırdır. Semiha Berksoy’un ‘Çok Sesli’ sergisiyle örtüşen çok yönlü kişiliği ve özgün sanat anlayışı, sergide sanatçıya ayrılan odada, hayatından kesitlere bakarak, kendi sesinden bir arya dinleyerek ses ve müzik üzerine yaptığı resimlere bakarak deneyimlenebiliyor.

Serginin finalinde yer alan Servet Koçyiğit’e ait ‘To Die For’ (Uğruna Ölmek) adlı video ile popüler müzik parçası ‘You’ll never walk alone’ ile farklı kişi, kültür ve topluluklar arasında müzik aracılığıyla evrensel bir duygu bütünlüğü yaratılabileceği vurgulanıyor. Zira bir müzikal için yazılan bu parça hemen akabinde İngiliz askerlerince II.Dünya Savaşında şehitlerin yasını tutarken söylenir .LGBT hakları savunucularından, hristiyan cemaatlere kadar birbirinden farklı gruplar tarafından da benimsenmiştir. Son yıllarda ise Liverpool gibi büyük futbol takımlarınca da hep bir ağızdan söylenmekte.

Vahit Tuna’nın ‘ Sunshine’ başlıklı çalışması, ses ve müziğin baskı ve iktidar aygıtı olarak kullanımına dikkat çekiyor.

Borga Kantürk, ‘Sahibinin Sesi’ adlı sesli yerleştirmesinde, klasik sanat müziğinin usta isimlerinin yorumlarıyla belleğimizde yer edinen Unutturamaz Seni Hiçbir Şey başlıklı parçayla toplumsal tarih ve hafızayı yeniden üretiyor.

Ferhat Özgür, ‘I Can Sing’ ile bir müzik parçası üzerinden modernleşme ile geleneksel yaşam arasında kalan bireyin yüzleşmesini anlatıyor. mentalKLINIK’in birbirine kenetlenmiş iki fransız kornosundan yaptığı ve kişiler arası iletişim ve etkileşim süreçlerini işaret eden ‘FrenchKiss’ adlı heykel, bu sergiyle ülkemizde ilk kez gösterilecek çalışmalar arasında. 

 

Farklı kuşaklardan 17 sanatçının aynı zeminde çalışmalarını ortaya koyabilmeleri açısından da son derece değerli bir sergi ‘Çok Sesli’. Sergi 27 Kasım 2014’e kadar İstanbul Modern, Süreli Sergiler Salonu’nda misafirlerini ağırlayacak.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 21:31:56