A password will be e-mailed to you.

Aslında size bir bekarlığa veda partisinden ilginç anılar da anlatıyor olabilirdim. Lakin Erdem Taşdelen’in Here Comes etkinliğini anlatacağım.

Artinternational’ın beklenen açılışının ardından dün gece bir parti düzenledi. Partiyle lgili olarak paylaşacaklarımı ise belki de şans eseri yazıyorum. Çünkü etkinlik için seçilen mekanın bir üst katında da bir parti vardı. Yani varmış aslında. Bina girişinde bekleyen arkadaşın  6. kata mı?” şeklindeki şaşırtmalı sorusu ve asansörde yaşanan; – siz de mi partiye çıkıyorsunuz? -a evet. -tamam aynı katta ineceğiz o zaman şeklindeki diyalog sebebiyle şu an size bir bekarlığa veda partisinden ilginç anılar da anlatıyor olabilirdim.

Here comes partide Erdem Taşdelen “Artist of the day”di.

Taşdelen bu partiye özel “here comes” la başlayan şarkıları bir araya getirmiş.

Söylediğine göre yaklaşık 13 saatlik bir liste oluşturmuş. DJ Low Earth tarafından da derlemesi yapılmış.

Gece boyunca keyiflir bir akış halinde mekanda çalınan playlist buydu. Bulunduğumuz mekanda bowling, bilardo, langırt oynarken, kareoke yaparken her yerden gözümüze takılabilecek bir ekran mevcuttu. 

Erdem Taşdelen etkinliği  “Hem artinternaitonal’in açılmasının ardından bir after party gibi hem de aslında ekranlarda dönen görüntülerle bazı eserlerin ufak bir replikası” olarak tarif etti.

Bense şöyle tarif edebilirim: Artık geleneksel denebilecek şekilde ücretsiz dağıtılan içkilerden şikayetler üzerine kurulan yeni sohbetlerle, sık sık benzeri ortamlarda bir araya gelip birbirini selamlayan insanlar arasında geçen bir parti… 

Kısacası çakırkeyif sohbetler içinde sonunu göremediğiniz, karşılıklı “Biz bu konuya nasıl geldik ?” dediğiniz bir ortam…

Artinternational ile ilgili farklı yorumlar duymak güzeldi öte yandan…

Mesela…

“Dünyadaki çağdaş sanat piyasası şartlarına göre çok çok iyi değil yani ama iyi.”

“ Bu sene yerli ve yabancı sanatçıların eserleri alan içinde güzel dağıtılmış.”

 “ Programı ince düşünülmüş koşturmadan takip etmek mümkün”

 “Sergi okey ama  kongre merkezinin mimarisi biraz kötü yaa “…

.Çağdaş sanat içinse herkesin önceliği farklı anladığım kadarıyla.

“Elle tutulur bir yanı bile olmayan eserler de var ama bu alanda her zaman devamını görmek istiyeceğiniz sanatçılar, etkinlikler, fuarlar, sergiler neyse ki çoğunlukta. Gerçi türkiye için çoğunlukta olma durumu geçerli değil ama umut var.”

Ya da…

“ Yani çağdaş sanat bence nasıl desem passion anlatabildim mi? Yani hayatla beraber sürüklenen bişey bence river gibi anladın mı yani?“

Konuşma şansı bulduğum herkesin diline “dünyada tabii ki çok iyi işler yapılıyor okey ama Türkiye daha acemi” kalıbı pelesenk olmuş. Oturduğum yerden bir şey diyemiyor tabii insan. Oturduğum yerden kastım, İstanbul’da yaşıyor olmak.

Çünkü çağdaş sanatla iç içe olmanın gizli hiyerarşisi; Amerika görmek, ordaki işleri takip etmek sanırım. Ben öyle anladım.

Ama “Özelikle İstanbul her geçen gün yeni bir fuar, sergi, etkinlik için evsahibi oluyor. Evet çok güzel.”

Ve bir klişe hepimizi bu konuşmanın tıkanmaya doğru giden sonunu müjdeliyor: 

“Yani… özellikle İstanbul BATILI ve bir o kadar da DOĞULU bir şehir. Çok güzel bir atmosfer çalışmak ve sanatla bütünleşmek için."

Bazen sanattan, sanatçıdan çok o ambiyansın insanları olmaya kendimizi kaptırabiliyoruz. Özellikle söz konusu çağdaş sanat etkinlikleri olunca. Ancak Erdem Taşdelen’in samimi, içten muhabbeti, ulaşılabilir hali tavrı sizdeki çağdaş sanatın o zümresinden olmasanız da varolabilirsiniz inancını körüklüyor. Ne güzel…

 

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 20:25:45