A password will be e-mailed to you.

"Müzeyyen o kadar ailemizden ki; başka bir akşam annem sofrayı hazırlarken onun dik, köşeli, bazen isyankar ama sımsıcak ve bizden, geçmişimizden, evimizin içinden olan sesini duyuyorum akşam haberleri öncesinde tek kanallı televizyonda." 

Çocukluğumun en mutlu, bugünden bakınca ise hüzünle yad ettiğim günlerine gittim bu sabah Müzeyyen Senar’ın ölüm haberini alınca. İnsan bebeklikten çocukluğa geçişindeki o ilk hafıza kayıtlarında neleri bulur geriye baktığı zaman? Buğulu fotoğrafların içinde bazı net anları, hafta sonlarını bazen anneannemde bazen babaannemde kaldığım günler oluşturuyor.

Müzeyyen Senar’ı yağmurlu bir sonbahar akşamında anneannemin evinde salonun ortasında oyuncaklarımla oynarken duyduğum an geliyor gözümün önüne.

Anneannem her zamanki gibi caddeye bakan pencereye dayalı sedirde oturmuş, akşam karanlığındaki yağmuru seyrediyor. Şimdilerde çokça alimünyum veya plastikten yapılmış pencerelerimiz o günlerde hep ahşap, hep eski pencereler… Şiddetli yağmurlarda kenarlarından hafif hafif su sızan yerlerine bezler sıkıştırılan o eski evin güzel penceresinin kuru tarafına dayalı, deri kılıflı eski bir el radyosunda şarkılar çalıyor. Sonra sonra anladığım üzere tek kanallı dönemin radyo programı… Ben loş ışıklı salonun ortasında oynarken Urfa’lı Kürt bir ağanın yeşil gözlü dünyalar güzeli kızı İhsan hanım TRT’nin Türk Sanat Musikisi programını dinleyip çalan şarkılara eşlik ediyor mırıldanarak…Gözü bir yağmurda bir bende…Bir an iri yeşil gözlerinden yaşlar süzülüyor, çalan şarkı "O yeşil gözlere leylam". Attila İlhan’a en sevdiğim şiirlerini, "Sisler Bulvarı’nı" ve "Acı ninni”yi yazdırmış bulvar olan Atatürk Bulvarı’ndan akan sele karışıyor anneannemin göz yaşları Müzeyyen’in sesiyle. Bense "O yeşil gözlere leylam" şarkısıyla ağlayan canım anneanneme koşuyorum, kucağına giriyorum. Öpüp kokluyor beni, beraber dinliyoruz şarkıyı. Geniş bulvardan tek tük geçen arabaların yağmurun içinde süzülüşlerine dalıyorum. Radyoda sonradan anladığım üzere yine Müzeyyen çalıyor: "Alişimin kaşları kare." Anneannemin babasının adı Ali… Şarkıyı dinlerken bana babasını anlatıyor kah gülerek kah hüzünlenerek…

İlk torun olmanın semeresi ailedeki herkesin büyük sevgisi ve ilgisi… Annem ve babam babaannemin bize gelemediği zamanlarda beni alıp ona götürürler, çoğu zaman o büyük sevgi ve ilginin sonucu olarak hem babaannem onda kalmamı ister hem de ben gitmek istemezdim. Babaannem Leman hanım kız enstitüsü mezunu Çanakkale’li bir Türkmen kızı… Bana gömlekler, pantolonlar diker, vefatından sonra bir daha asla aynı tadı bulamadığım enfes revaniler, baklavalar, sütlaçlar yapar ve evdeki odamı özlesem de onun sevgisinden ve tatlılarından ayrılmak güç gelirdi. Babaannemi elinde dikişi nakışıyla hatırladığım anların birinde yine Müzeyyen var… Ben yine salonun orta yerinde oynuyorum. Hemen karşımda üzerinde nakışlı beyaz bir örtü olan lambalı büyük radyoda ince ince Türk Sanat Musikisi çalıyor… "Maziye bir bakıver, neler neler bıraktık." Müzeyyen’in sıcak ve içli sesi sızıyor babaannemin gözlerine, erken yaşta yitirdiği yakışıklı eşinin yani dedemin salonun her yerinde olan fotoğraflarında geziniyor gözleri… Yine yaşlar… Kapkara gözlerinden sessiz ve asilce süzülen yaşları görünce ona koşuyorum, sarılıyorum. Başını saçlarıma gömüp beni olanca kuvvetiyle bağrına basıyor… Maziye hep beraber bakıyoruz… Müzeyyen, Leman hanım ve ben…Şair dedemi anlatıyor babaannem. Ona layık olmam gerektiğini anlıyorum o küçücük halimle…

Müzeyyen Senar’ı biliyorum artık. Bir yılbaşı akşamında siyah beyaz TRT’de "Aksaray’dan çevirdiler yolumu" ile evimize geliyor. Babam ve Müzeyyen, her biri bir elimden tutup beni masanın üzerine çıkarıyorlar ve üçümüz çiftetelli oynuyoruz. Annem fotoğraflarımızı çekiyor. 

Müzeyyen o kadar ailemizden ki; başka bir akşam annem sofrayı hazırlarken onun dik, köşeli, bazen isyankar ama sımsıcak ve bizden, geçmişimizden, evimizin içinden olan sesini duyuyorum akşam haberleri öncesinde tek kanallı televizyonda. Arka odadan koşarak geliyor ve televizyonun karşısına oturuyorum. "Mehtaplı gecelerde hep seni andım" diyor bir yaz akşamında. Akşam çökmese de ondan ayrılmasam dediğim, ismini anımsayamadığım o kız düşüyor aklıma. İlk aşkım oydu her halde. O günlerin İstanbul’unda mahalleli hep bir birbirini tanır, herkes rahatça bir birinin evine gider gelirdi. Aileler yaz gecelerinde mis kokulu çiçeklerin ve meyve ağaçlarının olduğu parkımızda gece geç saatlere kadar oturur, sohbet ederlerdi. Biz küçüklerse oyun oynamaktan bitap düşer, annelerimizin hazırladığı sandviçleri, yemişleri yiye yiye çimenlerin üzerine uzanır ve sakinleştikçe gökyüzüne, yıldızlara, aya dalardık. O gecelerden birinde o "adsız" kızla yan yana uzanıp sırtımızı kadim şehrimizin toprağına verip karanlığa doğan aya baktığımızı hatırlıyorum şimdi. Deniz yoktu yanımızda… Ama geceler öyle mehtaplıydı, öyle mehtaplıydı ki…

Yirmili yaşlarımıza geldik sonra. Sevgililerimiz oldu. Bir çoğu da platonik. İçlenip mey çekerken yine masamıza gelip, yine bize arkadaş oldu Müzeyyen ablamız. "Ahhh ulen ahhhh" çekip kadehini bize ve aşklarımıza kaldırdı. Anadolu’dan, Karacaoğlan’dan getirdiği ağıtları söyledi: "Ilgıt ılgıt eser seher yelleri, esip esip yare değmeli." Küllenen -ama derindeki kor’u da bilen- aşkları hep o anladı, "Avuçlarımda hala sıcaklığın var" dedi. İçki bardaklarını duvarlara çalmayı öğretti bize, "delikanlı ve yiğit" bir kadın olarak. Evet o bu ülkenin "delikanlı ve yiğit" kadın timsaliydi.

Müzeyyen ablamızın bu Dünya’dan gidişini öğrendiğimden beri defalarca dinlediğim "Mehtaplı gecelerde hep seni andım" çalıyor ben bunları yazarken yine. Rahmetli canım anneanneme, rahmetli canım babaanneme, çocukluğumun hatırımda kalan en güzel günlerine, o "adsız" kıza, gerçek İstanbul’a, mahallemize, yirmili yaşlarımızdaki aşklardan ayrıldığımız gecelere götürüyor beni usul usul. Ve aslında ağır ağır geleceğe taşıyor tüm güzel, temiz, sıcak hatıralarımızı. Nur içinde yat Müzeyyen abla, ruhun şad olsun. Sen Çanakkale’den Urfa’ya bu memleketin her karışında, her gönlünde, her hüznünde, her neşesindesin. Ne kadar teşekkür etsek azdır sana.

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 17:30:26