A password will be e-mailed to you.

Bu yıl ödül için yarışan dokuz kısa metrajdan biri Ziya Demirel’in imzasını taşıyan “Salı”.


Cannes Film Festivali’nde kısa metrajlı film dalında Altın Palmiye için yarışan dokuz filmden biri olan “Salı” Türkiyeli yönetmen Ziya Demirel’in imzasını taşıyor. Yapımcılığını Anna Maria Aslanoğlu, görüntü yönetmenliğini Meryem Yavuz ve başrolünü Melisa Balaban’ın üstlendiği “Salı”, Türkiye’ye kendi dalında üçüncü Altın Palmiye’yi getirir mi Pazar günü göreceğiz…

“Salı” son derece yalın, inişsiz çıkışsız, karakter odaklı bir film. Bir kız çocuğunun sıradan bir gününü anlatıyor. Sokaklarda yürüdüğü, okula gittiği, basketbol oynadığı bu sıradan günde otobüste, amiyane tabirle “fortçu” diye adlandırılan yaşlı bir adamın tacizine uğruyor. Yolcular da müdahale edip onu tartaklıyor. Çocukcağız gözyaşları içinde otobüsten iniyor. İstanbul’da yaşayıp, toplu taşıma kullanıp da böyle bir olaya tanık olmamış kimse yoktur herhalde… Hele kadın olup da böyle bir tacize, en azından taciz girişimine maruz kalmayan da yoktur…

“Salı”da anlatılan ‘olay’ bundan ibaret… Film, bir tacizin anatomisini yapmaktansa olaya değil kahramanına odaklanarak, onun ruh halini yansıtmaya gayret ederek, gündelik hayatının rutinini ve huzurunu bozan bu ‘müdahale’nin nasıl bir özel alan işgali olduğunu, kadın bedenine değil doğrudan ruhuna yönelik bir saldırı olduğunu ‘hissettirmeyi’ tercih ediyor. Kahramanını sürekli hareket halinde görüntüleyerek durakladığı tek yerde, bir toplu taşıma aracında bir ‘toplumsal kapan’a kısıldığına tanık oluyoruz. Kız çocuğunun, süspansiyonu bozuk otobüsün sarsıntısıyla mağdur olan bir yaşlıya yardım ederken iyi niyetinin nasıl suistimal edildiğini hiç altını çizmeden vurgulaması “Salı”nın en güçlü yanı.

Yarışmadaki diğer kısa filmlerin her biri iyi yapılmış filmler ama özellikle iki film mizahıyla öne çıkıyor. Filistinli yönetmen Basil Khalil, Yahudi yerleşimcilerden bir ailenin, bir manastırın önündeki Meryem Ana heykeline çarpıp kafasını kırarak yaptığı kazadan sonra meydana gelen olaylara odaklanan “Ave Maria” absürd bir durum komedisi. Sessizlik yemini etmiş rahibelerle vakit ilerleyip Şabat gelince telefon bile kullanamayan Ortodoks Yahudiler arasındaki ilişki ‘kutsal topraklar’ı paylaşamayan halkların iletişimsizliği ve çatışması “Ave Maria”da kahkahalara dönüşüyor.

Fransız yönetmen Celine Devaux’nun “Le repas dominical” (Pazar Yemeği) adlı animasyonu hem espas kullanımı açısından radikal oluşuyla hem de mizahıyla seçkinin en iyi filmlerinden biri. Anlatıcı James, her Pazar günü geleneksel olarak sofra başında toplanan bir ailenin bireylerini, tatlı sert eleştirirken çok yalın ama çarpıcı çizgi karakterler boşlukta esprili bir koreografiyi icra ediyor.

 

Avustralya yapımı “The Guests” (Misafirler) edebi ve gizemli öyküsüyle dikkat çekiyor. Yazar, eleştirmen, senarist ve Edinburgh Film Festivali Sanat Yönetmeni olarak tanınan Shane Danielsen kamera arkasındaki ilk deneyiminde özenli ve akademik estetiğiyle uzun yapımlara göz kırpıyor.

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 18:22:54