Aslına bakarsanız bu yılki Venedik Bienali’nde İzlanda Pavyonu’nun bir cami olduğu için başına gelenler ve ardından kapatılması, çağdaş sanatın ne kadar seküler kalamayacağını gündeme getirdi. Vatikan’ın iki bienaldir pavyonunun olması da cabası. Bütün bu son gelişmeler ışığında bir değerlendirme yapabilmek için Daily Telegraph yazarı Alastair Sooke’un bir derlemesine başvuralım dedik.
Çeviri: Özlem Akarsu
Sık sık bugünki sanat galerilerinin, insanların seküler bir çağda ruhlarını tazelemek için ziyaret ettikleri yeni katedraller oldukları söylenir. Ama uzun yıllar boyunca katedraller sanat galerilerinin işlevlerini yerine getirmişlerdir. Batı Avrupa’da herhangi bir katedrale girin, girift tahta oymalar ve metal işlemelerden, mermer heykellere ve zarifçe boyanmış altar süslemelerine varıncaya kadar sayısız güzel sanat eserini keşfedersiniz.
Londra’daki National Gallery’de yer alan sanat ve din çalışmasının küratörlüğünü yapan Jennifer Sliwka “Klasik Antikçağ’dan sonra Avrupa kültürünü şekillendiren başat güç Hristiyanlık oldu.” diye açıklıyor. “ I. Theodosius Hristiyanlığı 380 yılında Roma İmparatorluğu’nun resmi kilisesi yaptıktan sonra, dinsel, kentsel ya da politik amaçlarla yapılan herhangi bir çalışma bu yeni inanç sistemini yansıtmak durumunda kaldı.” Sliwka en sonunda şu vurguyu yaptı: “National Galleryi’deki Batı Avrupa sanatı koleksiyonunda yer alan resimlerin kabaca üçte biri dini temalar üzerine yapılmıştır ve bunların neredeyse hepsi Hristiyanlık temalı resimlerdir.”
Bununla birlikte modern sanat galerilerinde Hristiyanlık temasını işleyen çalışmaların oranı çok daha azdır. Sanatçıların ısrarla kilisenin himayesini talep ettikleri yüzyıllardan sonra, din ve sanat artık eskisi gibi kendiliğinden sıkı dostlar değiller. Aslında modernizmin ardından zaman zaman, sanat ve dinin artık birbirlerine birer yabancı ve hatta düpedüz düşman oldukları hissine kapılıyoruz. “Çağdaş bir galeriyi ya da sanat fuarını ziyaret ederken, nadiren dini temaları işleyen çalışmalar göreceğimi umuyorum,” diyor Sliwka.
Şok Kuramlar
Çağdaş sanatçılar bugün Hristiyanlık temalarını ele aldıklarında, bunu genellikle ikon kırıcı, ironik, saygısız ya da yıkıcı bir üslupla yapıyorlar. İtalyan sanatçı Maurizio Cattelan’ın Papa II. John Paul’un cennetten henüz düşmüş bir meteorun altında kalarak bir kırmızı halıda boylu boyunca uzanışını temsil ettiği hicivsel heykeli La Nona Ora’yı (1999); ya da Amerikalı sanatçı Andres Serrano’nun çektiği ve bir bardak idrara batırılmış küçük bir plastik haçı konu edinen Piss Christ (1987) adlı fotoğrafı düşünün. Chris Ofili’nin Holy Virgin Mary (1996) adlı resmi 1999 yılında New York’ta sergilendiğinde o zamanki belediye başkanı Rudolph Giuliani, sanatçının fil gübresiyle yapılmış çıplak göğüslü siyah Meryem Ana yorumunu, “İnsanların Meryem Ana’nın resmine fil gübresi fırlattığı bu tip sanat çalışmalarına imza atma fikri hastalıklıdır,” sözleriyle şiddetle kınadı.
Yine de Hristiyanlık hakkında daha az eleştirel sanat yapmak isteyen çağdaş sanatçılar, tahmin edileceği gibi nesli tükenmekte olan bir tür değildir. Ve hatta bazı durumlarda kilise, sanatın önemli bir hamisi olma rolünü tekrarlamaktadır. Örneğin geçen hafta Londra’daki St. Paul Katedrali Amerikalı sanatçı Bill Viola’nın yeni bir video yerleştirme çalışması olan Martyrs’in açılışını yapmıştır. Bu St. Paul’ün çağdaş sanatı ilk kucaklayışı değildi. Katedral 1983’de Henry Moore’a, şimdi katedralin kuzey koro geçitinde sergilenen traverten Ana ve Çocuk heykelini ısmarladı. Fakat Martyrs bir İngiliz katedraline ya da kilisesine yerleştirilen hareketli imge biçimindeki ilk kalıcı sanat eseri oldu. Sanat eleştirmeni Martin Gayford, bu yerleştirme için Daily Telegraph’da “Bu dinsel sanat tarihinde büyük bir an; hareketli imgeler, Hristiyanlık aleminin büyük katedrallerinden birinde ilk kez önemli bir yer ediniyor,” diye yazdı.
Kuzey koro geçitindeki Ana Altar’ın yanına yerleştirilen Martyrs; toprak, hava, ateş ve su elementlerinin gazabına uğrayan dört farklı kişinin maruz kaldıkları felaketler içinde yaşadıkları ölüme tevekkül sınavını anlatan çok-ekranlı bir “altar pano videosu”dur. Bir adam kendisini yakıp kül etmekle tehdit eden bir yangının içinde oturmaya devam eder. Bir başkası üzerinden akan bir sele karşı ters dönmüş bir haça asılı durur. Aniden bir kasırgaya kapılan zincire vurulmuş bir kadın kasırganın içinde kıvrılarak dönerken dördüncü bir kişi bir toprak yığının içinden yükselir.
Viola’nın projesi 11 yıl önce yerleştirilirken, buna nezaret eden St.Paul Kilisesi’nin Baş Rahip’i Mark Oakley “Bu rahmani bir çalışmadır. Bu insanlar kaderleri ve vicdanları ile başbaşadırlar ve ölmeye değer buldukları bir şey uğruna ölmektedirler. Ve aynı soru kaçınılmaz olarak dönüp dolaşıp bizi bulur: Burada gerçekten kendimizle yüzyüze geliriz. Onların başına gelen şeyle ilgili bir asalet ve bir güzellik ve bir huzur -dönüştürülen bir şey vardır. Martyrs’in gizemli fakat çok derinlikli ve içe işleyen bir proje olduğuna inanıyorum. Onun içinde Tanrı’nın söylencesi yaşıyor,” demiştir.
İyi Niyet
Viola, yergiye ya da alaya başvurmadan, son zamanlarda kadim dinsel sanat geleneğine katkıda bulunmuş yegane çağdaş sanatçı değildir. Örneğin İngiliz sanatçı Mark Wallinger’in dinin sisteminden yararlanarak iman meselesiyle ilgili sorulara yanıt aradığı çeşitli sanat eserleri yapmıştır. Bunların arasında Trafalgar Meydanı’nın Dördüncü Sütunu’nun kaidesi üzerine geçici olarak yerleştirilen genç bir adamın İsa’yı temsil eden gerçek boyutlu, beyaz yapay reçine kullanılarak yapılmış heykeli Ecco Homo (1999) da yer alır.
Sliwka “Bugün dinsel temaları altlarını oymadan çok daha dolaysız bir biçimde ele alan bazı çağdaş sanatçılar hala çalışmalarını sürdürmekte. Örneğin Ana Maria Pacheco, bir yandan İncil’deki bildik öyküye gönderme yapmak ama aynı zamanda bu öyküyü ‘iktidara gerçeği haykıran’ birini anlatan politik bir örnek olarak kullanarak kendi anayurdu olan Brezilya’nın sorunlu politik tarihine -sömürgecilik ve Afrikalıların köleleştirilmesi tarafından üretilen şiddete işaret ederek- dikkat çekmek için, Vaftizcinin infazı gibi dini temaları seçer,” demektedir. Dahası geçen sene, her ne kadar Sliwka’nın işaret ettiği gibi, “Pavyonları için seçilmiş olan işler açıkça yönlendirilmiş, doğrudan Katolik temalarıyla ya da imgeleriyle ilgili belirgin çalışmalar olsalar da”, Papalık geçen sene Venedik Bienali’nde ilk kez eserlerini sergiledi. Sliwka konuşmasına “Bill Viola’nın video yerleştirmeleri gibi ruhani temaları daha etraflıca inceleyen çağdaş çalışmaların, bugün farklı inançları, farklı geçmiş deneyimleri ve farklı yaşam tarzlarını temsil eden izleyicilerde çok daha başarılılar,”diyerek devam etti.
Giderek çok daha seküler bir hal alan bir çağda yaşadığımızı kabul edersek, Hristiyanlık sanatının büyük geleneğinin, belki de şaşırtıcı bir biçimde, hala yaşadığı ve iyi durumda olduğu anlaşılıyor. Oakley, “Son zamanlarda özellikle katedraller çağdaş sanatçıları eserlerini katedrallere getirmeleri konusunda cesaretlendirmek için oldukça çok çalıştılar,” dedi. Oakley konuşmasına şöyle devam etti: “Ruhani diye adlandırabileceğimiz soruları araştırabilmek için içimizde yankılanan, evrensel bir dil arıyoruz. Ve bir çoğumuz için dinsel kelime haznesi artık böyle bir dili temsil etmiyor, çünkü içimizde yankılanmıyor. Dolayısıyla ruhani olan üzerine yeniden konuşmaya başlamak için faydalanabileceğimiz ortak biçimler bulmaya ihtiyacımız var ve sanat bunlardan biri. Dinin can damarı ruhun tecrübe edilmesine dayanır: Yani ruhani yükseliş ve gelişme ve dönüşümle ilgilidir. Dolayısıyla sanatçıların dindar insanlarla karşılaştıklarında, ilgi alanları ve kaygılarının bir çoğunun çakıştığını farketmelerine hiç de şaşırmıyorum. Çağdaş sanatçıların kiliseye, kilisenin de çağdaş sanatçılara sunabilecekleri devasa bir potansiyelleri var.
Alastair Sooke Daily Telegraph’ın sanat eleştirmeni.