A password will be e-mailed to you.

Teknoloji sanatı tuhaf, yeni yollar izleyerek yeniden tanımlıyor. İnsanlar, sanatlarını lazer ışınları aracılığıyla veya toplanan hava kirliği verilerine dayanarak yaratmaya yöneliyorlar.

Dijital medya stratejisti Randy Rieland’ın smithsonian.com’da yer alan yazısını Billur C. Yılmazyiğit çevirisiyle paylaşıyoruz.

Ressamların mekan dışında resim yapmasını mümkün kılan taşınabilir boya tüpleri keşfedilmeseydi, Empresyonistler şimdi nerede olacaklardı? İpek baskı olmasaydı, Andy Warhol’dan kimin haberi olacaktı? Teknolojinin sanatçılara yeni yollar izleme imkanı sağladığı uzun süredir bilinen bir gerçektir.

Ancak son birkaç on yıldır, gerek medyanın farklı türlerinin birbirine karışması için yeni yollar sunarak ve daha fazla insan etkileşimine fırsat tanıyarak, gerekse yaratma sürecini gerçekleştirmeyi daha kolay hale getirerek, sanat ve teknoloji önceye oranla çok daha fazla içiçe geçmiştir.

Bu konuya ilişkin bir örnek, bu yaz başında Londra Barbican Centre’da açılan Dijital Devrim adlı sergidir. Eylül ortasına dek devam edecek olan sergide, kısa süre öncesine kadar sunduğu yeniliklerle başımızı döndüren, işe yarar küçük uygulamalara ve oyunlara itibarını iade eden, bir Dijital Arkeoloji bölümü de vardır (Evet Pong’un özgün versiyonu da oradaydı). Ancak sergi aynı zamanda, sanatı farklı yönlere itmek için teknolojiyi kullanan, galeriyi ziyaret edenlerin ilgisini, çoğu kere çok boyutlu bir yol izleyerek çeken, ve geniş bir yelpazede yeralan dijital sanatçılara da önemli bir yer ayırmıştır.

Burada, sanatın ne olduğunu ve sanatın nasıl üretildiğini teknolojinin nasıl yeniden şekillendirdiğine dair, bir kısmı ‘Dijital Devrim’ sergisinden alınan, yedi örnek sunulmuştur:

Kumbaya lazer ışınlarıyla tanışır

Lazeri fırça darbeleri olarak kullanan çok sayıda dijital sanatla başlayalım. Londra’daki gösteride daha popüler olarak sergilenenlerden biri ‘Biraraya Getirme’ adını taşıyordu ve renkli lazer ışınları ve duman kullanarak, ziyaretçileri hareketli ışık yapıları ve zemin çizimleri yaratmaya teşvik etmek üzere tasarlanmıştı. Çoğu insanın eğilimi tek başına çalışmaktı ama, bu durumda yarattıkları şekiller daha kırılgan olmaya meyilliydi. Örneğin yarattıkları yapıya biri çarpacak olursa, parçalanması mümkündü. Ancak diğerleriyle birlikte çalışanlar, yarattıkları ışık yapılarının -elle tutmak kadar basit bir eyleme bile- hem daha dirençli, hem de daha donanımlı olduğunu keşfettiler. Umbrellium’un kurucularından biri olan Usman Haque, Londra sanat kolektifinin tasarladığı ‘Biraraya Getirme’nin, büyük ve yıkıcı bir dalga ya da her şeyi yıkıp geçen aşırı saldırgan biri gibi, kumdan bir kale kalitesine sahip olduğunu söyler.

Ve kilimi asla ıslatmazlar

‘Dijital Devrim’de yeralan diğer bir favori deney, ‘Evcil hayvanlar için Hayvanat Bahçesi’ adını taşımakta. Tüylü tavşanları ve sevimli keçileri okşamak yerine tavandan sarkan ve yılan-gibi kıvrılıp bükülen borulara yaklaşıyorsunuz. Pek eğlenceli gibi durmuyorlar değil mi? Ancak bunlar fazlasıyla tepkisel borular; hareketlerinizi, çıkardığınız sesleri ve dokunuşlarınızı, nasıl yorumladıklarına bağlı olarak eğilip bükülüyor, hareket ediyor ve renk değiştiriyorlar. Büyük bir grubun kendilerine doğru geldiğini algılayacak olurlarsa, utangaç utangaç geri çekilebiliyor veya sevecen biriyseniz hep birlikte sizi kucaklayabiliyor, sadece dikilip kalırsanız sıkılmış gibi davranabiliyorlar.

Minimaforms adlı bir tasarım grubu tarafından geliştirilen ‘immersive’ sanat çalışmaları, robotlar ve hatta yapay evcil hayvanların ruh durumumuzu yorumlayabildiği ve aynı şekilde tepki verdiği, geleceğe bir bakış anlamına da gelmekte.

Bu şu anda gelişme aşamasında olan bir çalışmadır

Berlin’de bir galerinin duvarına yapılan soyut bir resim çalışması olan Rising Colorspace -Büyüyen Renk Alanı, ilk bakışta öyle harika bir şeye benzemiyor ama, biraz zaman tanıyın. Ertesi gün gelip bakın, en azından biraz değişmiş gibi gelecektir size. Resmin sürekli değişmesinin nedeni, boyama kalemi taşıyan bir kola ve belli bir deseni izleme komutu verilmiş bir yazılım programına sahip olan Vertwalker adlı duvara tırmanan robot.

Sanatçılar Julian Adenauer ve Michael Haas’ın yarattığı -basık şekilli bir iRobot Roomba’ya benzeyen-Vertwalker, dikey bir duvarı, pil değişimine gerek duymadan önce bir turda iki-üç saat harcayarak sessiz ve yavaş bir biçimde tırmanırken, sabit bir biçimde yaptığı işin üzerinden geçiyor ve sekiz renk değiştirerek desenler çiziyor. ‘İdeal olarak yaratım süreci sonsuzdur’ diye açıklıyor Haas.

Kirli havanın güzelliği

Morozov, plastik bir burunla tamamlanan, kirlilik verilerini toplayan sensörlere sahip bir alet yaptı.

Rus sanatçı Dmitry Morozov övgüyü hakediyor; amacı dışarıda ne kadar çok kirlilik olduğunu farketmemizi sağlamak olmasına rağmen, kirliliği güzelleştirecek bir yol keşfetti. Önce ucunda küçük plastik bir burun olan bir alet yaptı. Bu alet sensörler kullanarak tozu ölçebiliyor ve karbonmonoksit, formaldehit ve metan gibi tipik diğer kirleticileri saptayabiliyor. Morozov ardından Moskova caddelerine çıktı.

Sensörler topladıkları verileri volta çeviriyorlar ve Arduino adl bir hesaplama platformu, bu volt değerlerini, bir kirlilik filmi yaratmak üzere şekillere ve renklere çeviriyor. Morozov’un yaptığı alet daha sonra filmdeki sabit imgeleri yakalıyor ve yazdırıyor. Hava ne kadar kirliyse imgenin de o kadar parlak olması ironik değilse nedir? Egzoz gazı özellikle parlak görünebiliyor.

Sevebileceğiniz türden kağıt kesikleri

Virginia Tech’te öğretmen olan Eric Standley, teknolojiye, yaratım sürecini basitleştirmek amacıyla başvurmayan bir sanatçı. Aslında tam tersine, sadece bir lazer aletinin kestiği kağıtlarla renkli pencere camları yapıyor. İşe karmaşık bir tasarımı çizmekle başlıyor, ardından üstüste geldiğinde yaptığı çizimin 3-D versiyonunu oluşturan çok sayıda şekli, titizlikle kesip çıkarıyor. Pencerelerinden biri, üstüste yığılmış ve lazerle kesilmiş 100 civarında tabakadan oluşuyor. Standley, teknolojinin ‘yarattığı şeyle daha az değil daha fazla bağlantı kurduğunu hissetmesine’ izin verdiğini söylüyor. Videosunda da açıkladığı gibi ‘Teknoloji sayesinde edindiğim her verimlilikte boşluk ‘Daha karmaşık hale getirebilir miyim?’ sorusuyla hemen doluveriyor.’’

Ve şimdi de hareketli bir ışık gösterisi

Lazer ışığını sabit bir duvara veya karanlık gökyüzüne yansıtmak, şimdilerde açık hava kutlamalarında hayli standart bir uygulamaya dönüştü diyebiliriz ama, ‘Işık Ekoları’ adı verilen bir sanat projesinde, dijital medya sanatçısı Aaron Koblin ve interaktif yönetmen Ben Tricklebank çok daha geniş ölçekli bir kavramı uygulamaya koydular. Geçen yıl bir gece, hareket halindeki bir trenin üzerindeki vince monte ettikleri bir lazerle; imgeleri, topografik haritaları ve hatta bir şiirden dizeleri Güney Kaliforniya taşrasına yansıttılar. Uzun pozlamayla çekilen fotoğraflar aracılığıyla yakaladıkları bu yansıtmalar, izledikleri yolda ve trenin çevresinde görsel ‘yankılar’ bıraktı.

İçinizdeki kuşu bulmak

Şimdi de ‘Dijital Devrim’ gösterisinin son örneğine, video sanatçısı Chris Milk tarafından dijital kuşlarla etkileşim aracılığıyla yaratıcı süreci keşfetme anlamında geliştirilen ‘Sığınağın Dönekliği’ adlı sanat yerleştirmesine bakalım. Evet, kuşlar ve bir kısmı çok kızgın. Yerleştirme, üç parçalı dev bir ekrandan ibaret ve galeriyi ziyaret edenler her ekranın önünde durabiliyorlar. Birincide, ekrana yansıyan kişinin gölgesi dağılarak bir kuş sürüsü oluşturuyor. Bu, Milk’e göre, yaratıcı esinlenme anını temsil ediyor. İkincide, gölge, yukarıdan dalış yapan sanal kuşlar tarafından gagalanıp alınıyor. ‘Bu, eleştirel tepkiyi simgeler’ diye açıklıyor Milk. Üçüncü ekrandaysa işler yoluna giriyor: Ekran, siz hareket ettikçe kanat çırpan bir dizi heybetli kanatla nasıl görüneceğinizi gösteriyor. Ve Milk bu kanatların, ‘yaratıcı bir düşüncenin özgün fikirden daha kapsamlı bir şeylere dönüşme anını yakaladığını’ söylüyor.

Kaynak: http://www.smithsonianmag.com/arts-culture/7-ways-technology-is-changing-how-art-is-made-180952472/?no-ist

Daha fazla yazı yok
2024-11-22 07:09:12