A password will be e-mailed to you.

Suriye’de devam eden savaş halkını zorunlu göçle başbaşa bırakırken, bir yandan ülkenin tarihi de ait olduğu yerden koparılıp yasadışı yollarla satılıyor. Gazeteci Mike Giglio ve Munzer el-Awad, Türkiye sınırı boyunca tarihi eser kaçakçılarıyla buluşarak ‘yeraltından’ yürüyen bu ‘tarihi trafiğin’ izini sürdü. Konuştukları kaçakçılardan Muhammed durumu şöyle anlatıyor: "Çok fazla hayat ve tarih kayboldu. Suriye artık bambaşka bir ülke."

Çeviri: Özlem Akarsu

Uzun ve atletik yapılı, koyu kahverengi gözlü Muhammed, Türkiye Suriye sınırında tarihi eser kaçakçılığına aracılık eden yüzlerce kişiden biri. 2003 yılında, yasadışı antika eser ticaretine başladığında, iktidardaki elitlerle hiçbir bağı olmayan ihtiraslı bir adam olarak, yaşadığı diktatörlük altında daha iyi bir yaşam sürmeyi hedefliyordu. Şimdi ise acımasız bir iç savaşın yarattığı kaosla birlikte patlayan bir ticaretin kıdemlisi oldu, kazandığı parayı da Türkiye’de sığınmacı olarak yaşayan ailesini desteklemek için kullanıyor. Tutuklanmamak ve tarihi eserlerin gizli menşelerini gizlemek için gizlilik içinde çalışmak zorundalar. Tarihi eserler böylece özel koleksiyonlardaki ve galerilerdeki yerlerini alabiliyorlar. Dolayısıyla Muhammed yalnızca ilk ismini kullanmamızı rica ediyor.

Dört yıldır sürmekte olan ve 200 bin kişinin ölümüne ve milyonlarca kişinin göç etmesine yol açan savaş sırasında Suriye’nin görkemli tarihinin tamamı, ülkenin her yerindeki harabeleri ve yıkıntıları profesyonellere taş çıkartmayacak bir titizlikle kazarak talan eden yağmacılar tarafından satıldı. Muhammed gibi pek çok insan akın akın, IŞİD gibi silahlanmış grupların, Batı destekli isyancıların ve Suriye rejiminin finansmanını desteklemek için oluşturulan yeraltı ekonomisine katılmış durumda. Yeni katılımcıların çoğunun para kazanmaktan başka bir amacı yok ama Muhammed ticaretini yaptığı antik nesnelerin tarihiyle büyülü bir tutku yaşıyor. Kendisiyle aynı yola baş koymuş kişiler arasında uzman bir bakışa sahip olmasıyla ünlenmiş, ilgisini çekmeye çalışan satıcılardan ve tavsiyesine başvurmak isteyen tüccar dostlarından WhatsApp üzerinden aldığı fotoğraflar nedeniyle telefonu hiç durmadan çalıyor. İnsanlar ondan yanlarına gelmesini ve ellerindeki tarihi eserlerle “konuşmasını” rica ediyorlar. Bir sahteciliği tespit ettiğinde, “Berbat” diyor, sesini yükselterek. Eğer bir parçayı beğenirse, onun “enfes” olduğunu söylüyor.

“Dört yılı aşkın bir süredir savaşın içinde yaşıyoruz ve insanlar çocuklarının karnını doyurabilmek için herşeyi yapmaya hazır.”

Muhammed bize satmak üzere olduğu bir mozaiği gösteriyor. Mozaik eski bir halıya sarılı, yüzlerce taş parçası elastik bir tabakanın üzerine yerli yerine yapıştırılmış. Muhammed mozaiğin üzerindeki figürlerin gözlerine bakıldığında onların gerçek olduğu izlenimine kapılabileceğimizi söylüyor, sanki bir ruhları varmış gibi… 21 bin dolara aldığı bu mozaiği 30 bin dolara satmayı umuyor. Mozaik birkaç kez daha el değiştirdikten sonra nihai yerine ulaşıp yerleştirildiğinde üzerindeki elastik koruyucu sökülecek ve renkler çok daha derin ve koyu olarak ortaya çıkacak. Tam o anda, Muhammed mozaiğin uzun tarihinin unutulmuş bir parçası haline dönüşecek. Kendisi bu konuda “Ben görünmezim” diyor.

Bir aydan daha uzun bir zamandır Türkiye’nin 911 km’lik Suriye sınırı boyunca seyahat ediyoruz, yasadışı bu ticarete bulaşmış bir düzineden fazla insanla buluştuk. Bunların arasında mezar soyguncularından antik kazı yapanlara kadar her türlü yağmacı vardı. Çaldıkları tarihi eserleri aracılara ya da tüccarlara satıyorlardı. Kişisel fikrimi öğrenmek için bana, satışa çıkardıkları parçaların bu yeraltı dünyası dışında herkesten sakladıkları fotoğraflarını ve videolarını gösterdiler. Muhammed ile aynı nedenlerle, gizlilik talep ettiler.

Ellerindeki tarihi eserlerin Batılı alıcılara ulaşacağına inandırılmış olan bu kişiler yağmanın ve yürüttükleri ticaretin profesyonelliğinin boyutlarına yeni pencereler açıyorlar. Yağmayı besleyen umarsızlıktan da bahsediyorlar. Suriye’nin kanayan tarihindeki rolünden suçluluk duyan aracılardan biri bu umarsızlığı şöyle ifade ediyor. “Dört yılı aşkın bir süredir savaşın içinde yaşıyoruz ve insanlar çocuklarının karnını doyurabilmek için her şeyi yapmaya hazır. Tarihi eserin isyancılardan mı yoksa İŞID’den mi geldiği beni ilgilendirmiyor. Ben sadece onu satmak istiyorum.”

Kaçakçılar tarafından satılacak antikaların toprağın altından çıkarılabilmesi için kazıcılar ülke çapında her gün hummalı bir faaliyet yürütüyorlar. Kazıların bazıları beceriksiz ellerle oldukça amatör bir biçimde yürütülürken, kimilerinde kalifiye işgücüyle profesyonel kazılar yapılmakta.

Yağmacıların çoğu ne koşullarından ne de yaptıkları işten memnun değil. Maddi ve manevi sorunlar yaşıyorlar. Genelde ekipler halinde çalışıyorlar. Bu ekipler kazandıkları parayı aralarında bölüşüyorlar. Haftalar boyu tek bir kuruş kazanamadıkları, güneşin altında bir hiç için terledikleri zamanlar olduğundan şikayetçiler.

Bir başkası da kendi tarihini satmaktan duyduğu rahatsızlığı şu sözlerle ifade ediyor: “Tarihimizi çaldığımız ve onu çok ucuza sattığımız için kendimizi çok kötü hissediyoruz. Ama evsiz ve işsiz kaldık. Dolayısıyla üzülmüyoruz.” Kendilerine bir isim verdiklerini söylüyor: “Kumun Kardeşleri”.

Suriye dünyanın geçmiş medeniyetlerine, en azından M.Ö. 7000’e kadar uzanan en eski medeniyetlerinden bazılarına ev sahipliği yapmış ve Mısır, Babil, Pers, Yunan, Roma, Emevi ve Osmanlı imparatorlukları gibi tarihin en ünlü imparatorluklarının bir parçası olmuş bir ülke. Yuvasından koparılan her bir nesne ile geçmişle olan bağlardan biri daha kopuyor. Batılı uzmanlar tahribatı algılamamızı sağlayabilmek için çalışmalarını sürdürüyor. British Museum’un İslam Öncesi İran ve Arap Koleksiyonları’ndan sorumlu küratörü St. John Simpson bunu şöyle ifade ediyor: “Suriye topraklarında binlerce tarihi sit alanı var ve bunlardan herhangi birinin tahribatı insanlık için geriye döndürülmesi imkansız olan bir kayıp. Suriye için bir kayıp ve dünya için bir kayıp”.

IŞİD tarihi eser aramalarını en geniş çapta örgütlemeyi başaran grup oldu. IŞİD aynı zamanda Irak’tan da tarihi eser kaçırıyor. Tarihi eser kaçakçılığı IŞİD’in belli gelir kaynaklarından biri, IŞİD’in diğer gelir kaynakları arasında yerel halkı haraca bağlama, petrol satışı ve kaçırılan kişilerden alınan fidyeler sayılabilir.

Kerim’le Şanlıurfa’da bir kafede, IŞİD denetimindeki bölgeyle olan sınıra çok yakın bir yerde buluşuyoruz. Bize savaştan önceki işinin tarihi eserleri restore etmek olduğunu, bu yüzden ülkenin çeşitli yerlerindeki müzeleri ve arkeolojik kazı yerlerini gezdiğini anlatıyor. Çatışmalar başladığında, Kerim isyancı gruplara harabelerde aramalar yapmalarını kolaylaştırmak için bu yerlerin haritalarını çıkarmış ve kazılar sırasında onlara yardımcı olmuş. “Elbette yağma karşısında korkuyla siniyordum” diyor Kerim, “fakat elde edilecek paranın silah almak ya da okul yapmak gibi şeylere harcanacağını umuyordum. Geçen yaz IŞİD Deir Ezzor’un çoğunu ele geçirdiğinde bana derhal bir ultimatom göndermekte tereddüt etmedi, bana şöyle dediler: Ya bizle çalış ya da öl”.

Kerim’in ilk fark ettiği şey aşırı dincilerin sahip oldukları makineler olmuş: toprağın altında gömülü olan metal nesneleri tespit eden metal detektörleri ve hazine avcıları. Bunların yanısıra buldozerler, hidrolik kazıcılar ve kutularca dinamit.Onların benim gibi bir uzmana ihtiyacı yok,diye düşündüğünü hatırlıyor Kerim.

Kerim’in söylediğine göre IŞİD sivil halka arkeolojik sit alanlarında kendi kendilerine nasıl kazı yapacaklarını öğretiyor, onlara kazı yapmaları için özel izinler çıkarıyor ve onlardan yüzde 20 vergi alıyor. IŞİD ayrıca çok önemli ören yerlerini hedef alan özel ekipler oluşturuyor. Her iki strateji için de yeraltı ekonomisinin uzmanları ve kaynakları seferber ediliyor. Tarihi eserler bir kez gün ışığına çıkarıldığında, fotoğrafları akıllı telefonlar arasında gidip gelmeye başlıyor. Suriye’de nesneleri bulan yağmacılar, eserlerin fotoğraflarını onları sınırlarının hemen ötesinde ya da çok daha uzaklarda pazarlayacak olan aracılara ve tüccarlara yolluyorlar.

“Bu ticareti durdurmak mümkün değil: ne Avrupa’da, ne Amerika’da, ne de dünyanın herhangi bir yerinde.”

Yasadışı Suriye tarihi eserlerinin ilk durağı genellikle Lübnan ya da Türkiye oluyor. Çalınan Suriye sanatını satıcılar, koleksiyoncular ve müzeler adına geri alan Sanat Eserlerini Kurtarma Grubu’nun yöneticisi Christopher Marinello, bu durağın genellikle yolun sonu olduğunu iddia ediyor. Batı’da Suriye’den gelen tarihi eserler üzerinde giderek artan denetleme yasal parçaların satışında bile yılgınlığa neden oldu, diyor Marinello. “Pazarın daraldığını düşünüyorum çünkü bu parçalar radyoaktif. Bence satıcılar bunlardan uzak dursalar iyi ederler”.

Marinello’ya göre talebi körükleyen şey Batılı alıcıların kendileri değil, Suriyeli satıcıların ellerindeki parçaları Batılı alıcılara satabilecekleri fikridir. Marinello fikrini şu sözlerle destekliyor: “Aracıların Batılı bir pazar bulabileceklerini zannettiklerini ve pazar bulmak için harekete geçtiklerinde pek çok Batılı pazarın onlara kapalı olduğunu fark ettiklerini düşünüyorum. Yasadışı Suriye tarihi eserlerinin Batıda kayda değer ölçekte satın alındığı fikrini destekleyen çok az kanıt var elimizde.”

Başka uzmanlar yağmalanan Suriye tarihi eserlerinin menşeini ortaya koymaktaki güçlüğe dikkat çekiyorlar. Suriye tarihi eserlerinin yasadışı kökenleri, prensipsiz ve vicdansız aracılar tarafından anlaşılamaz, bilinemez hale getiriliyor. Batıda bu parçaların çoğunun ticaretine izin veriliyor. Uzmanlara göre bütün bunları doğrulamanın neredeyse hiçbir yolu yok. Bu parçaların ne zaman ve nereden edinildiğini nasıl bilebilirsiniz? Satıcının size söylediği neyse odur. Buna inanmak zorundasınız.

“Kelimenin gerçek anlamıyla, çalınanın ne olduğunu bilmiyoruz.”

Yağmalanan tarihi eserlerin pek çoğu şimdilerde ortaya çıktı ve koleksiyonlardan ve müzelerden çalınmış olanların aksine onların kayıp olduklarının bile farkında değildik. “Kelimenin gerçek anlamıyla, çalınanın ne olduğunu bilmiyoruz” diyor bir uzman. “Çok az bilgiye sahibiz”. Bırakın yeraltı piyasasını yasal tarihi eser ticaretinin boyutlarını tahmin etmek bile oldukça güç. Tarihi eserlerin menşeilerinin tespit ve denetlenme standartları şüphesiz vahşice değişiyor. İmkanlardaki ve yeteneklerdeki çeşitliliği gördüğünüzde hayrete düşüyorsunuz. Antika paralar üzerine uzmanlaşmış olan deneyimli bir Suriyeli satıcı, Batıda açıkça ticaret yapmanın onlar için bildik bir şey olduğunu söylüyor. Herşeyden önemlisi paraları gümrükten çıkarmanın çok kolay olduğunu belirten satıcı Suriye’den çıkarılan bir paranın heryerde bulunabileceğini iddia ediyor. Topraklarının altında antika paralar yatan bir sürü kent sayıyor –Lyon, Antakya, Atina, Roma. “Bir paranın Suriye’den geldiğine dair hiçbir kanıt sunamazsınız”.

Suriye’de yaygın olarak bulunan diğer klasik tarihi eserler de başka bir yerden çıkarılmış olabilir. Satıcılardan biri şöyle diyor; “Gerekli evrakları ayarlamak çok kolay. Bu ticareti durdurmak mümkün değil: ne Avrupa’da, ne Amerika’da, ne de dünyanın herhangi bir yerinde.”

Uzun yıllar Rakka’da çalışmış olan ve şimdi Suriye ve Irak’taki tarihi eserlerin yağmalanışını belgelemek ve yağmanın izini sürmek için Amerika Birleşik Devletleri tarafından başlatılan bir projede görevlendirilen arkeolojist Michael Danti gördükleri parçaların çoğunun Avrupa’daki insanlara ya da Lübnan ve Türkiye’deki Avrupalılara sunulduğunu ve buradan gemilerle Yunanistan ve Bulgaristan gibi yerlere götürüldüğünü ve ardından Avrupa’nın derinliklerine doğru yol aldıklarını belirtiyor.

Danti’ye göre bu ticaretin çoğunu uzun zaman önce kurulmuş olan suç örgütleri gerçekleştiriyor. Çok değerli tarihi eserler çok daha fazla inceleniyor, denetleniyor ama buna rağmen satılıyorlar. Danti bu değerli tarihi eserlerin ya güvenilir satıcılar tarafından Kuzey Amerika’ya veya Avrupa’ya taşındığını ya da bildik alıcıların bunları doğrudan aldıklarını belirtiyor.

Bu ticareti gözlem altına almış uzmanlara göre, yasadışı tarihi eserlere dünya çapında bir talep var. Lüks mal pazarları patlayan ve yasalarının gevşekliği ile ünlenen Çin, Rusya ve Körfez ülkeleri de bu talebi yaratan ülkeler arasındadır. Uzmanlar IŞİD’in Suriye’de devam etmekte olan bu ticaretten kar eden tek örgüt olmadığını belirtiyorlar. Rejim, isyancılar ve etnik Kürt ordusu da yürüttükleri savaşı finanse etmek için bu ticareti kullanıyorlar.

Mart ayında B.M. savaşın başından bu yana Suriye’den kaçırılan tarihi eserlerin ticaretini yasaklayan bir karar aldı. Bu karar 1970 yılında yapılan ve herhangi bir ülkeden yasadışı yollarla çıkarılan tarihi eserlerin satışını engelleyen B.M. antlaşmasına dayandırıldı. Bununla birlikte yasanın uygulanması kıt kaynaklar ve yasadışı işlerin belirsiz doğaları nedeniyle aksamaktadır. Danti’ye göre eğer parçalar Avrupa’da ya da Birleşik Devletler’de yakalanırlarsa, sorumlular hakkında takibat başlatmak çok güç olacaktır çünkü satıcılar ve kaçakçılar ticaretin geriye doğru izini sürmeyi nasıl zorlaştıracaklarını gayet iyi bilirler.

IŞİD’in Mayıs ayında Suriye’nin Palmira kentine yaptığı şiddetli hücum sırasında, bütün dünya UNESCO’nun dünya miras listesine aldığı bu önemli tarihi kentin yıkılacağından korkarak, dehşet ve nefretle irkildi. Bundan bir hafta sonra güneşin aydınlattığı sınıra yakın bir oturma odasında Palmira’dan bir yağmacı ile yanyana oturuyorduk. Son 15 yılını Palmira’daki mezarları yağmalayarak geçirmişti. Elinde bir kadın büstü tutuyordu. Büstün tarihini ve kimliğini yeniden yazıyordu kendince. Antik çağdaki önemli ticaret merkezlerinden biri olan Palmira, Orta Doğu’daki en önemli arkeolojik sit alanlarından biridir. 2000 yıllık sütunları ve kemerleri ve kilometrelerce uzanan henüz gün yüzüne çıkarılmamış harabeleriyle, ki bunların çoğu mezarlardır, büyük bir zenginliğin beşiğidir. Yağmacı, mezarlar için şöyle demişti, “Tarihi eser kuyuları gibiler, asla tükenmezler”.

Adam çalınan büstün IŞİD’in eline geçmemiş olmasından dolayı çok mutluydu. Ama bu mutluluk çok uzun sürmedi. Buluşmamızdan iki ay sonra 2 Temmuz’da IŞİD bir propaganda videosu yayınladı. Balyozlar taşıyan militanlar tarihi büstlerle dolu bir köy meydanında ayakta duruyorlardı. Aniden büstleri balyozlarla paramparça etmeye başladılar. “Kaçak Bir Grup Heykelin Kamulaştırılması ve İmhası” başlıklı propagandadaki büstlerle karşılaştığımız yağmacının fotoğraflarında gördüğüm büstler tamamıyla aynı gibi görünüyorlardı. Bunların büyük bir ihtimalle aynı olduklarını daha sonra uzmanlara doğrulattık.

Bölgedeki bağlantılarının verdikleri bilgiler ışında uzmanlara göre yerel IŞİD yetkililerinin büstleri vergilendirmeleri ya da satmaları gerekirdi ama büstlere denetleme noktasında alıkonulmuş olması çok dikkat çekti. IŞİD değerli parçaların ticaretine genellikle göz yumar ama denetleme noktasındaki hödükler bunu bilmiyorlardı ve bu büstleri propaganda amacıyla kullandılar.

Bazı parçalar IŞİD için pazarda değerli ve diğerleri propaganda amacıyla kullanılıyor. Doğal sınırları olmayan ve nüfusu çeşitli dini ve etnik grupların karışımından oluşan Suriye’nin ulusal kimliği merkezine uzun ve eşsiz tarihini alıyor. İslami bir halifenin köktenci bakış açısını temel alan kendi devletini yaratmaya çalışan IŞİD, kendisini işte bu tarihi parçalamaya adamış durumda.

Muhammed dört yıl süren bir savaştan sonra Suriye bir daha asla eskisi gibi olmayacak diyor. Yağmacı büstlerin parçalanmış olmasına çok öfkelenmiş: “O heykeller zengin bir kişinin evinde ya da bir müzede olmalıydı IŞİD pisliklerinin ayaklarının altında değil… Çok fazla hayat ve çok fazla tarih kayboldu. Suriye artık bambaşka bir ülke.” Mokasen ayakkabıları ve şık gömleğiyle İstanbul’a gelen Muhammed, burada potansiyel alıcılarla buluşacak. Bir kahve içmek için bir araya geliyoruz. Akıllı telefonu birdenbire geminden boşanmış gibi bir dizi tarihi eser fotoğrafı alarak titremeye başladı. Gelen fotoğrafları şöyle bir gözden geçiren Muhammed, Ptolemy döneminden bir Mısır parasını gösteren birinde durdu. Birinci ve ikinci yüzyıl arasında yaşanmış bu dönemde basılmış parayı Suriye’deki bir bağlantısı bulmuştu. “Çok aşınmış ve neredeyse hiçbir değeri yok”, dedi bize. Buna rağmen fotoğrafının telefonuna kayıtlı olmasından mutluluk duyuyordu sanki. “İşte tarih” dedi. “Ve herkes geçmişi öğrenme şansına sahip değil”.

Gözlerini kapatıp bir dakikalığına, belki bir gün tarihi eserlerle yasal yollardan çalışmanın bir yolunu bulabileceğini hayal etti. Eğer bir gün demokrasi gelecek olursa belki Suriye’de bir müzede ve hatta Batı’da yasal bir satıcı için. “Belki her şey sona erdikten sonra –her şey sona erdikten sonra- şu an yaptığım işi gerçek bir meslek haline getirebilirim” dedi.

Düşündüğüne kendisi bile inanamayarak ıslık çaldı ve kafasını salladı.

Metnin orijinali: http://www.buzzfeed.com/mikegiglio/the-trade-in-stolen-syrian-artifacts#.uvworgYZY

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 18:17:54