A password will be e-mailed to you.

44. İstanbul Film Festivali de şehrin havası gibi gitgide ısınıyor. Festivalden hemen önce şehirde esen isyan fırtınası yerini bahar esintisine bırakmaya başladı. Azmeden herkes yer kalmayan seanslara da son dakikada girebilir, benden söylemesi! Bu arada Anadolu yakası izleyicisi Avrupa yakasından daha aktif!

Köprüde Buluşmalar sona erdi ve merakla beklenen yeni projeler ödüllerini aldı bile! Bu yapım platformunu yıllarca başarıyla yöneten, bulunduğu konuma getiren ve önceki yıl görevinden ayrılan Gülin Üstün’e Emek Ödülü takdim edildi.

Festivale yine birçok sinemacı konuk oldu. İstanbul’daki yabancı misyonlar da bu konukların onuruna davetler vererek kültürel iş birliğini ve festivali ne kadar önemsediklerini gösterdi. Gitgide kısıtlanan bütçeler nedeniyle bu tür jestler artık festivaller için hayati önem taşıyor.

Hedeflediğim kadar çok film izleyemediğim gibi bir de baktım ki 44. İstanbul Film Festivali’nde izlediğim filmlerin üçü Antidepresan bölümünden! Bir Dilek Tut, Bando ve Üç Arkadaş… Oysa ben daha çok Mayınlı Bölge tipi bir sinemaseverim… Bir Dilek Tut, “astroterapi” hakkında çok hoş bir film. Psikoterapiste verecek paranız yoksa astrolog ne güne duruyor? Hem de bilgisayarlı! Modernizmin getirdiği yalnızlığı bir nebze olsun giderebilmek, ruhunuzu daraltan her şeyden biraz uzaklaşabilmek ve bütçe dostu çözümlerle hayal gücünüzü körükleyebilmek için bire bir! Belgeselle kurmaca ve komediyle dram arasındaki ince çizgide duran Peter Kerekes imzalı bu filmi yakalarsanız kaçırmayın.

İlginç bir tesadüf, izlediklerim arasında şimdiye dek en beğendiğim film olan Ağlama Kelebek de evin bütün yükünü çektiği yetmiyormuş gibi bir de kocası tarafından aldatılan Vietnamlı bir kadının, Instagramde gördüğü bir reklam üzerine beyazlar giymiş bir ‘cinci hoca’dan medet ummasını konu alıyor! Hayatını yeniden rayına koymaya çalışan bu kadına ve çareyi yurtdışında okumaya gitmekte arayan kızına odaklanan Ağlama, Kelebek kara mizahı, korku filmlerinde görmeye aşina olduğumuz fantastik öğeleri sembol olarak kullanımı, sağlam mizanseni ve etkileyici oyunculuklarıyla kaçırılmayacak bir çalışma. Duong Diêu Linh ilk filmiyle Venedik Film Festivali Eleştirmenlerin Haftası bölümünde kazandığı ödülü hak etmiş.

Siyah Köpek de Cannes Film Festivali Belirli Bir Bakış bölümü ödülünü hak eden bir film. Çin sinemasının uluslararası alanda öne çıkan her yapımı ilgiye değer,Siyah Köpek de bu kuralı bozmuyor, çarpıcı sinematografisi ve senaryosuyla. Gobi Çölü’nün bir ucunda, yarı terk edilmiş ve yıkılmaya yüz tutmuş, yeniden canlandırılmaya çalışılan, sokak köpeklerinin sürüler halinde dolaştığı, hayvanat bahçesinde sadece birkaç hayvanın kaldığı bir şehirde geçen öyküsü ibretle izleniyor. Filmde küçük bir rolü olan büyük usta Jia Zhang Ke’nin Çin’deki büyük toplumsal değişimlere odaklanan sinemasının izinden giden bir film.

Charles Aznavour şarkılarını sevenlerin kayıtsız kalamayacağı bir biyografi “Aznavour”. Bu şarkıların bestelenmesi ve konserlerde seslendirilmesini sürecini ön plana aldığı için müzikal açıdan düş kırıklığı yaratmayacak bir anlatı. Özgün adındaki Monsieur / Mösyö atılarak 16 Mayıs’ta gösterime girmesi planlanıyor. En iyi biyografik filmler bile izleyicileri, eleştirmenleri ve uzmanları içeriklerindeki kaçınılmaz eksiltmeler ve bakış açılarındaki farklılıklar nedeniyle ikiye böler… Oldukça demode bir tarza sahip Aznavour’un da eleştirilecek çok yanı var, haliyle. Sıra dışı yönetmen seçimi ve ünlü müzisyeni canlandıran Tahar Rahim’e uygulanan makyaj başta geliyor… Ama yer yer duygu yüklü ve Aznavour şarkıları imdada yetişiyor!

Türkiye sinemasında en uzun isimli film rekorunu Vaat Edilmemiş Topraklarda Bir Yabancının Getto Kabusu adlı kısa filmiyle Ertekin Akpınar’da olduğunu sanıyorum. Rekorun yeni sahibi Tolga Karaçelik. Saykoterapi: Bir Seri Katil Hakkında Yazmaya Karar Veren Bir Yazarın Sığ Hikayesi. Uluslararası prömiyerini İstanbul’da yapan bu filmle Tolga Karaçelik artık başka bir ligde yönetmen olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. New Yorklu bir Amerikan bağımsız yönetmeninin filmini izledik sanki… O denli otantik geldi bu film. Yoluna nasıl devam eder bilmem ama Karaçelik, Fatih Akın’ın Almanya’da eriştiği başarıya ABD’de erişebilir…

Tayfun Pirselimoğlu’nun titizlikle kotarılmış, bütün öğeleri etkileyici filmi İdea, Kafka’nın Dava’sından izler taşıyan bir film. Pirselimoğlu’nun İzmir’de çektiği filmde İstanbul doğumlu ve Türkçeyi iyi konuşan iki Yunanlı yardımcı oyuncu rol alıyor: Miss Violence başta olmak üzere birçok filmden aşina olduğumuz, Yunanistan’da özellikle tiyatrodan tanınan Themis Panos ve oyunculuk eğitimi ya da deneyimi bulunmayan film eleştirmeni Robi Ekşiel.

Uluslararası Film Eleştirmenleri Federasyonu – FIPRESCI bu yıl 100. yaşını kutluyor. Festivalin en çarpıcı filmlerinden Bayrakların Altında, Güneş Berlin Film Festivali Panorama bölümündeki FIPRESCI Ödülü’nü kazandığı için bu filmin her iki gösteriminden önce kısa bir metinle yüzüncü yılı kutladık. Beyoğlu Sineması’ndaki ilk gösterime festivalde bu yılki toplu gösterisi yapılan, Berlinde Altın Ayı’nın yanı sıra FIPRESCI Ödülü’nü de kazanan, Norveçli yönetmen Dag Johan Haugerud da katıldı.

Daha fazla yazı yok
2025-04-20 01:46:51