Hikmet Kerem Özcan son dönemin genç ve üretken yönetmenlerinden biri. İzmir doğumlu, ilkokul ve liseyi İzmir’de okudu, daha sonra Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema ve Televizyon bölümünü bitirdi. Geniş seyirci kitlesi onun ismini son uzun metraj çalışması “Hakkı” ile yavaş yavaş duymaya başlasa da sektöre uzak olmayanlar Özcan’a “Misafir”, “Helak”, “Son Dizesiz Şiirler: Didem Madak”, “Koridor” gibi kısa kurmaca ve belgesel filmlerinden aşina.
“Hakkı” filmi, ailesiyle birlikte tarihi bir Ege köyünde yaşayan ve mülayim bir adam olan Hakkı’nın hikâyesini konu ediniyor. Hakkı, antik kentin önünde heykelcikler satarak ve yerel turlara rehberlik ederek geçimini sağlamaktadır. Bir gün bahçesinde tesadüfen bulduğu tarihi bir eseri bir araba fiyatına satar ancak daha sonra eserin gerçek değerinin çok daha yüksek olduğunu öğrenir ve çok daha fazlasını bulmak ümidiyle hem kendisi hem de ailesi için bedeli ağır, karanlık bir yolculuğa çıkar.
Filmin yönetmeni Hikmet Kerem Özcan’la bir araya gelip “Hakkı”ya ve gelecek projelerine dair bir söyleşi gerçekleştirdik.
Arzu Arda Deger: Sizi daha çok çektiğiniz kısa filmlerinizle ve belgesellerle biliyoruz. Son olarak ilk uzun metrajınız “Hakkı”yı çektiniz. Filmin fikir aşamasını konuşalım isterim, sonra da senaryonun nasıl geliştiğini…
Hikmet Kerem Özcan: Dediğiniz gibi kısa filmlerim ve belgesellerim var, bunun dışında klip ve reklam yönetmenliği de yaptım. Bir süredir ”Hakkı”nın festival süreciyle meşgulüm, bir yandan da yeni senaryomu bitirmeye çalışıyorum. Egeli olduğum için bizim oralarda bu tarz definecilik öyküleri çok bilinir, çok anlatılır. Küçükken gerçek bir hikâye dinlemiştim. Bahçelerinde define bulan ve buldukları andan itibaren huzurları bir daha asla geri gelmeyen bir aileyle ilgiliydi; travmatik olaylar yaşıyorlardı. Filmin çıkış noktası için bunu söyleyebilirim. Ondan sonrasını da bu hikâye temelinde şekillendirdim.
A.A.D.: Hâlâ var değil mi definecilik işleri?
H.K.Ö.: Evet, var tabii. Senaryo araştırmamı yaparken yine çok fazla hikâyeyle karşılaştım. İçinde bulunduğumuz dijital çağa da uyumlanmış bir yerde, revize etmiş kendisini. Mesela Facebook’ta define arama grupları var, telegram grupları var.
A.A.D.: Hakkı da o hikâyedeki adamlar biri. İyi yazıldığı kadar iyi de oynanmış bir karakter. Yazarken aklınızdaki ilk isim Bülent Emin Yarar mıydı?
H.K.Ö.: Yazarken Bülent Emin Yarar olsun diye düşünmedim, açıkçası yazarken bir yandan filmin castını da yapan bir zihnim yok. Ama bittikten sonra aklımdaki ilk isim oydu. Senaryoyu okuduğunda çok beğendiğini söyledi, bu beni çok mutlu etmişti ve kendisiyle yol arkadaşlığımız başlamış oldu.
A.A.D.: Biraz daha bahseder misiniz Bülent Bey’le olan çalışmanızdan? Özellikle set sürecini. Çünkü filmin yükünü sırtlayan büyük bir performansı var, konuşulmaya değer görüyorum.
H.K.Ö.: Elbette, Bülent Bey ile çalışmak gerçekten eşsiz bir deneyimdi. Usta bir oyuncu olmasının yanı sıra mütevazı ve iş birliğine açık bir insan. Set sürecinde Hakkı karakterinin derinliklerine inmek için birlikte yoğun bir hazırlık yaptık. Çekimlere başlamadan önce karakter analizi üzerine detaylı sohbetler gerçekleştirdik. Hakkı’nın iç dünyasını, motivasyonlarını ve dönüşümünü anlamaya odaklandık. Bülent Bey, karakterine titizlikle yaklaştı ve her sahnede en iyisini ortaya koydu. Setteki performansı etkileyiciydi.
A.A.D.: “Son Dizesiz Şiirler: Didem Madak” belgeselinizde de yer almıştı kendisi, ben de isminizi bu belgeselle duymuştum. Özgün bir işti yeri gelmişken söylemek isterim, hatta bu tarz başka belgeseller de çekilse, çekseniz keşke. Belki bir biyografi çekersiniz, olmaz mı?
H.K.Ö.: Olabilir tabii, neden olmasın. Kendimi, nasıl bir kariyerim olacağına dair bir konsepte mahkûm etmiyorum. Biyografi türünü de severim.
A.A.D.: Yeniden “Hakkı”ya dönelim. Yine bir taşra filmi diyebiliriz, küçük insanın hikâyesi ama sanki bu sefer mesele büyük. Ne anlatmak istiyorsunuz bize?
H.K.Ö.: Şunu dramatik ve anlatılmaya değer buldum hep; insanın, hayatın bir şekilde aniden, birdenbire değişebilme ihtimaline duyduğu bir tutku var. Bu benim tetikleyici motivasyonum. Hakkı, iyi biri ama kazanma hırsıyla sahip olduklarını ve benliğini kaybetmesinin acı bir yanı var. Bu insana dair bir şey, açgözlü tavrımız ve zayıf yanlarımız… Birçok insanın kendi benliğinden bir parça bulacağını düşünüyorum.
A.A.D.: Adana Film Festivali’nde “Seyirci Ödülü”nü almıştınız. Tam da işaret ettiğiniz bu sebeple seyircinin filmi hem sevdiğini hem de anladığını düşündüm.
H.K.Ö.: Evet, belki de.
A.A.D.: Adana sonrasında İzmir Film ve Müzik Festivali ile Ankara Film Festivali’ne de katıldınız ve ödülsüz dönmediniz hiçbirinden, tebrik ederim.
H.K.Ö.: Teşekkürler.
A.A.D.: Hakkı kendi tezgahında hediyelik eşya satıyor ve bir yandan da yerel turistlere rehberlik yapıyor. İlk sahnede satış yapamadığını gördük, belli ki işleri yolunda gitmiyor. Ailesini geçindirmeye, üniversitede oğlunu okutmaya çalışan bir babayı izliyoruz, hepimiz gibi geçim derdinde. Hakkı’nın itici gücü salt yoksulluğun verdiği çaresizlik mi?
H.K.Ö.: Hakkı’nın itici gücü sadece yoksulluğun verdiği çaresizlik değil, aynı zamanda daha iyi bir yaşam ve hayatını değiştirme isteği. Geçim derdi ve rutin hayatının getirdiği tatminsizlik, onu hırsa ve yeni arayışlara yönlendiriyor. Bulduğu tarihi eser, onun için sihirli bir fırsat gibi görünüyor ve bu hırsı, etik değerlerini ve aile ilişkilerini gölgede bırakıyor.
A.A.D.: Filminizin sinema dilini, görüntü yönetmeni Burak Baybars’la olan iş birliğinizi konuşalım biraz da. Nasıl bir çalışma izlediniz?
H.K.Ö.: Burak’la çok uzun zamandır arkadaşız, bir dönem ev arkadaşlığı da yaptık yani birbirimizi iyi tanıyoruz. Burak benim kısa filmlerimin de görüntü yönetmenliğini yaptı. Birlikte çok reklam filmi çektik. “Hakkı”yı da en baştan itibaren bilen, heyecanıma şahit olanlardan biri dolayısıyla. Biz sete girmeden, hazırlık aşamasında çok yoğun bir şekilde çalıştık. Moodboard hazırladım, kendisine sundum, daha sonra storyboard, fotoboard derken her şey hazır bir halde sete girdik.
A.A.D.: Ben de bir kısa filmde Burak’la çalıştım.
H.K.Ö.: Öyle mi?
A.A.D.: Evet. Kendisi şu zamana dek gördüğüm, tanıdığım en sakin, en sabırlı ve en komplekssiz görüntü yönetmeni.
H.K.Ö.: (Güler) Evet öyledir. Hiçbir sorun yaşamadık ya da “şöyle mi yapmalıyız” dediğimiz, değiştirdiğimiz bir şey olmadı. Dediğim gibi ne yapacağımızı gayet iyi bilen bir şekilde sete başladık ve öyle de devam ettik.
A.A.D.:. Ağaç- köklenme-ev-aidiyet gibi kavramları zaten seviyorum ama bahçedeki ağaca ayrıca bayıldım, çok etkileyici ve estetikti. Kökleri gerçek miydi yoksa efekt mi kullandınız?
H.K.Ö.: Hayır kullanmadık, gerçek bir ağaçtı o.
A.A.D.: Film bittiğinde iki düşünce, iki duygu kaldı bende. Filmin başında sadece karakter adı olarak ortadaydı “Hakkı” kelimesi, filme de adını vermişti; film bittiğindeyse zihnimde “Hakkı , bu kimin hakkı?” cümlesi belirdi. Bir iç ses olarak duydum ben bunu kendimde.
H.K.Ö.: (Gülümser) Evet, doğru bir nokta.
A.A.D.: Türkiye sineması koşulları içerisinde film çekmek için imkân bulan bir yönetmensiniz. Bu, sizin kurmak istediğiniz dünya için yeterli miydi? Umduğunuzu buldunuz mu, hayal kırıklıkları var mı?
H.K.Ö.: Umduğumu büyük oranda buldum tabii ama elbette hayal kırıklıkları, hüsranlar yaşanıyor bazen.
A.A.D.: Söyleşimizin başında “Hakkı’nın festival yolculuğuyla ilgileniyorum.” dediniz. Devam mı yoksa vizyon mu düşünüyorsunuz?
H.K.Ö.: Önce yurt dışı festivalleriyle başladık. Dünya prömiyerimizi Aegean Film Festivali’nde yaptık. Ardından Kanada’da Montreal Uluslararası Film Festivali’nde Onur Mansiyonu’na layık görüldük. Oldenburg Uluslararası Film Festivali’nde yer aldık. Kuzey Amerika’nın önemli festivallerinden Vancouver Uluslararası Film Festivali’nin Panorama bölümündeydik. Türkiye prömiyerimizi Adana Altın Koza Film Festivali’nde gerçekleştirdik. Daha sonra İzmir Film ve Müzik Festivali’ne, son olarak da Ankara Film Festivali’ne katıldık. Bir süre daha festivallere devam edeceğiz. “Hakkı” vizyona girecek, dijital platformlarda da yer alacak.
A.A.D.: Dijital platform demişken sizin bu konudaki yaklaşımınız nasıl? Teklif gelirse dijitale film ya da dizi çeker misiniz?
H.K.Ö.: Neden olmasın, “Dijitale iş çekmem” diye bir yaklaşımım yok. Ben hikâyelerimi anlatmak, aktarmak istiyorum. Bunu beyazperde için yapabilirsem ne mutlu ama dijital platformda bu imkânı bulursam bunu da değerlendiririm.
A.A.D.: “Yeni senaryomu bitirmeye çalışıyorum” demiştiniz, son olarak yeni projeden biraz bahseder misiniz?
H.K.Ö.: Bu konuda konuşmak için hâlâ erken, çünkü birçok şey değişebiliyor.
“Hakkı”nın Kazandığı Ödüller:
31. Adana Altın Koza Film Festivali
Film-Yön En İyi Yönetmen Ödülü
Türkan Şoray Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülü (Tuana Almacı)
Adana Seyirci Ödülü
4. İzmir Film ve Müzik Festivali
En İyi Oyuncu Ödülü (Bülent Emin Yarar)
En İyi Ses Tasarımı Ödülü (Serkan Köseoğlu)
35. Ankara Film Festivali
En İyi Özgün Müzik Ödülü (Ahmet Kenan Bilgiç)