“Farklı bir kültürde bilerek ya da bilmeyerek attığımız her adımda eski bilgilerimizle, yaşam deneyimlerimizle bir kıyaslama yapmaya başlarız” diyor Ceren Bulut ve My Life in English Measures(İngiliz Ölçülerindeki Hayatım isimli sergisinde İngiltere’deki kültürel adaptasyon sürecine ait kıyaslamaları, günlük yaşam pratikleri üzerinden, emperyal ölçü birimleri aracılığıyla anlatıyor.
Sergi metninde yer aldığı üzere, “ölçme" ya da "ölçüm", bilinmeyen bir büyüklüğün, aynı türden olan ancak bilinen bir büyüklükle kıyaslanmasına denir. Diğer bir deyişle, "Bir uzunluğun, bir alanın, bir kapasitenin veya herhangi bir olgunun belirli bir birim cinsinden hesaplanmasıdır.” Kuşkusuz ki sonsuz seçenek arasından tanımlanan bu müstesna birimler, üretildikleri uygarlığın etosu hakkında ipuçları verir. Ortaçağda en küçük zaman birimi olan atomus, bir göz kırpması zamanı kadardı ki bu 60 milisaniyeye tekabül ediyor. Şimdilerdeyse bilinen en küçük zaman birimi olan bir Planck zamanı, “ışık hızında hareket eden bir fotonun, bir Planck uzunluğundaki mesafeyi kat edeceği süre” (1) olarak açıklanıyor ki, Plank uzunluğunun ne olduğuna girmeden İngiltere’nin emperyal ölçü birimlerine dönmeyi tercih ediyoruz. Uluslararası diyalogda sayısal koordinasyonun büyüyen önemiyle 1965 yılında metrik sisteme geçtiyse de, emperyal ölçülerinden hiçbir zaman kopmadı İngiltere. Mesela I. Henry’nin burnundan el başparmağına kadarki mesafe olduğu rivayet edilen yard (yarda), MS 1101 yılından beri kullanımda.
Bulut’un anlatısında kullanılan İngiltere’ye özgü diğer ölçüm birimleri pint, feet (ayak), inch (inç), mile (mil), stone, ounce ve pound. Sergilenen işinde, bu birimlerle sanatçının boyu ve ağırlığı; aylık kira, vergi, elektrik ve su giderleri, haftalık ve günlük olarak tükettiği gıda ürünleri ve mesken tuttuğu yerler arasındaki mesafeler ölçülüyor. Keşfetmekte olduğu yeni kültürü kendi “tanım ve tamlamalarına” dönüştürdüğü infografik çalışmasıyla, sanatın alışageldiğimiz öznelleştirme hareketini, öznel verinin nesnelleştirilmesi olarak gerçekleştiriyor. Anlatının eskizlerle desteklenen tipografik tasarımı da bu tavra uygun olarak, sade ve anlaşılır. Beyaz duvarlar üzerine siyah yazılar ve boyutları çeşitlilik gösteren kırmızı sayılar var.
Çalışma, yaşam rutinini tekrarlayan ve ölçülebilir veriler aracılığıyla, rasyonalist bir minvalde incelemesi bakımından, sanayi devrimi ile seri üretim mekanlarından hayatın her alanına yayılan verimlilik odaklı örgütlenme halini hatırlatıyor. Gündelik hayatın, ne kadar sürede, kaç adımda, hangi kaynakla ve hangi hareketlerle yapılacağı önceden belirlenen küçük işlere bölündüğü bu süratli ve muntazam ilerleyiş zorunluluğunda, insan bedeni öznelliğini yitirdi, mekanikleşti ve standartlaştı. Endüstriyel dünyada insan, uzuvlarıyla bir antropometrik veriler bütünü, alışveriş eğilimleri ile analiz edilecek tüketici profili olarak tanımlanabilir. Dolaysıyla, Bulut’un işine bu pencereden de bakmak mümkün.
İşle ilgili bir enteresan nokta da, sanatçının Londra’da, Central Saint Martins’te doktora sonrası araştırmaları dâhilinde ürettiği kitabının merkezinde gelişmiş olması. “Anlatıyı kayıt altına almak, çoğaltmak ve saklamak için kullanılan bu kitap, tipo baskıyla basıldı ve çoğaltıldı. Harfler, satırlar, bloklar tek tek dizildi. Hayatın içindeki mesafeler gibi kitabın boşlukları da tasarlandı. Kısacası kalıplar, aynı oradaki hayatın inşası gibi, tek tek bir araya getirildi. Bozuldu, dağıtıldı, yeni kalıplar yeniden ve yeniden inşa edildi. Bu süreç, güncel teknolojilerin sağladığı parmaklarımızın ucundaki kolaylıklardan hayli uzak, fiziksel güç, dayanıklılık ve konsantrasyon gerektiren bir öğrenme dönemiydi” diyor sanatçı. Sınırlı sayıda basılmış, numaralandırılmış ve imzalanmış kitaplardan bir tanesi, içeriğinin yeni uzamı olan sergi mekanında, bir camekan içerisinde muhafaza ediliyor. Dokunulmaz ve nadide kılınmasının altında; onu bir arzu nesnesi olarak sorgulatma isteği var. Sanatçıya göre, bilgiye ulaşımın sıradanlaştığı bir ortamda kitabın seyirlik bir objeye dönüşmesi üzerine düşünmek gerek. Güncel sanat ortamında kitap ve sergi mekanı ilişkisine de farklı bir bakış açışı getiren sergi K2 Güncel Sanat Merkezi’nde gezilebilir.