Antalya Altın Portakal Film Festivali Uluslararası Yarışma adaylarından Köpek Hırsızı (El Ladrón de Perros) son derece sürükleyici, incelikli, duygusal açıdan yoğun ve toplumsal eleştirisi isabetli bir film. Hem ele aldığı kişisel serüven hem süregiden bir insan hakları sorununa duyarlı yaklaşımıyla izleyenleri derinden etkiliyor. Guadalajara, Münih ve New York Tribeca film festivallerinde yarıştıktan sonra Antalya’da Vinko Tomicic’e En İyi Yönetmen, Franklin Aro Huasco’ya En İyi Erkek Oyuncu ödüllerini kazandırması sürpriz olmadı. Vinko Tomicic’in 2016 yılında Santiago Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Şili filmi seçilen, Francisco Hevia ile birlikte imza attığı El Fumigador adlı ilk uzun metrajlı çalışması, uluslararası prömiyerini Tallin Siyah Geceler Film Festivali’nde yapmıştı. Yönetmenin aynı yoğun sinema duygusunu, tek başına yönettiği Köpek Hırsızı’nda da sürdürmesi ve birçok sahnede onun da ötesine geçmesi kariyeri açısından önemli bir adım. Antalya’da aldığı ödül de bunu gösteriyor.
Köpek Hırsızı bir yanıyla büyüme ve kimliğini bulma hikayesi ve İncil’e gönderme yapan karmaşık bir baba-oğul ilişkisi… Diğer yanıyla, Bolivya’da geçse de bütün Güney Amerika toplumlarına dair bir tefekkür. Bolivya’nın yerli halklarının, toplumun her kurumuna ve kolonyalist kökenli orta ve üst orta sınıfın içine işlemiş yapısal ve sistematik ayrımcılığa maruz kaldıklarını birçok yönden gösteriyor. Filmin hemen başında, 15 yaşındaki Martin’in okuldan gelip üstünü değiştirdikten sonra başkent La Paz’da bir meydanda ayakkabı boyamaya giderken kar maskesi taktığını görüyoruz. Balaklava denen bu maskeyi takmak Bolivya’da ırkçı muameleden korunmak için alışılagelmiş bir yöntem. Müşteriler ayakkabı boyacılarının hangi ırktan olduğunu görüp ayrım yapmasınlar diye alınan bir önlem!
Filmin ana ekseninde yer alan baba-oğul ilişkisinin ortaya çıkışı da bu ırkçılık kaynaklı. Sömürgeci kökenli işverenin yerli kökenli hizmetçiyle rızaya dayalı olmadığı hemen tahmin edilebilecek cinsel ilişkisinden doğan bir çocuğun, babasını tanıyıp onunla yakınlaşma çabasını konu alıyor. Martin ve bir sınıf arkadaşı, ölen annesinin yakın arkadaşı Gladys’in bakıcılığını yaptığı Avrupa kökenli yaşlı bir kadının evinde bir odada barınıyor. Gladys, annesinin hamile kaldığı için yanlarında çalıştığı Novoa ailesinin evinden kovulduğunu iddia ediyor.
Franklin Aro’nun canlandırdığı Martin’in, babası olduğuna inandığı, usta oyuncu Alfredo Castro’nun oynadığı terzi Novoa ile yakınlık kurabilmek için gösterdiği o naif ve umutsuz çaba insanın içine işliyor. Köpek Hırsızı’nın psikolojik derinliği ve duygusal hassasiyeti iki Altın Palmiye sahibini, Gus Van Sant’in Fil ve Dardenne Kardeşler’in Rosetta adlı filmlerini akla getiriyor. Martin, terzinin, mama teslimatı yaptığı yaptığı, özel eğitimli, kupalar kazanmış Alman kurdunu çalıp saklıyor. Köpeği bulması için Novoa’ya yardım ederek onun güvenini kazanıyor. İçgüdüsel olarak bu yalnız adamın hayatına girmek için tek yolun köpeğinin boşluğunu doldurmak olduğunu varsayıyor. Tek isteği bir yuvaya ve bir ebeveyne sahip olmak… Novoa, Martin’i çırak olarak işe alıp kendi sosyal çevresine soktukça aralarındaki ırk ayrımı kaynaklı sosyo-ekonomik ve kültürel farklılıklar daha da belirginleşiyor izleyicinin gözünde. Kolonyal kökenlilerin ısmarlama takım elbiseleri, özel kulüpleri, klasik müzik, opera ve tiyatro merakları, yani Avrupa’dan getirdikleri uygarlığın estetik değerleriyle “Bolivya gerçekliği” yüzyıllar sonra da çelişmeye devam ediyor.
Kamera Martin’i toplu taşıma araçlarında, sokaklarda takip ederken izleyici La Paz’ın kendine özgü coğrafi özelliklerini, sınıf ve ırk ayrımını yansıtan kent dokusunu tanıyor. Tramvaydan görünen manzara La Paz tepelerine inşa edilmiş gecekonduları ve yoksulluğu sergiliyor. Bu yeni gerçekçi yaklaşım filmin hümanist-sosyalist ideolojisini tanımlıyor. Kolonyalist kökenlilerle yerli halkın aynı kamusal alanı paylaşmadığı net olarak görülüyor. Hareketli kameranın Martin’in peşinden ayrılmaması ve dokunaklı yüz ifadesinin yakın planları sayesinde izleyici onunla özdeşleşebiliyor. İzleyiciyle Martin arasında empatik bir ilişki kuruluyor. Antalya Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması jürisi de Şili sinemasının en ünlü simalarından, Pablo Larrain filmlerinin vazgeçilmez oyuncusu, çok sayıda ödül sahibi Alfredo Castro yerine bu genç yeteneği tercih etti. Vizyona girer ya da bir platformda gösterilirse kaçırmayın!