Anneler Günü’nde, sanatçı Çiğdem Menteşoğlu Chatzoudas ile kadınlık, annelik ve sanatçı olmak üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.
İyi okumalar diliyoruz.
Sanatatak: Uzun zamandır annelik üzerine resmen çalışıyorsun? Doğru mu?
Çiğdem Menteşoğlu Chatzoudas: Evet. İlişkilerle ilgili çalışıyordum. İnsan ilişkileri. anne-çocuk ilişkisi de çok ilgi çekici merak uyandıran tuhaf bir ilişki türü. İlk gebeliğim ile birlikte hamilelik ve annelik üzerine çalışmaya, bu konuyu irdelemeye başladım. beni ilgilendiren romantik annelik tasvirinin dışında kadın öznelliği çerçevesinde olaya yaklaşmaya çalışmak.
S: Hem anne olmak hem anne olmak üzerine çalışmak, hangisi daha zor?
Ç.M.C.: Anne olmak zor evet ama istekli olduğum için de bir o kadar maceralı bir süreç, çok yorucu. ve tatmin edici bir yandan. anne olmak üzerine çalışmak daha eğlenceli ve kolay sanırım çünkü çalışmalarıma kurgu da giriyor.
S: Sevdiğin anne resimleri var mı?
(Mary Cassatt Portrait of the Artist’s Mother, ca. 1889)
(National Gallery of Art, Washington D.C. Permanent collection)
S: Anne çocuk ilişkisi üzerine bir çizgi roman yaptın? Ondan bahseder misin?
Ç.M.C.: Evet son projem bir çizgi roman formatında bir kitap projesiydi. İlhamını gerçek bir hikayeden alan bu projeyi en başından itibaren kitap formatında hayal ettim. Benim için yeni bir anlatım yeni bir yöntem olması nedeniyle zorlayıcı oldu ama süreç içinde, araştırma ve çizim sırasında çok zevk aldım. Toplamda 3 buçuk yıllık bir sürenin sonunda çıkan bu kitap covid döneminde planlanmayan bir gebelik haberiyle sarsılan çiftin karar verme sürecini ele alıyor. Burada aslında ikinci kez anne olma kararı üzerinde duruyor.
Toplum baskısı evli çiftlere, kadına çocuk sahibi olmayı aşılarken kardeş olmadan olmayacağını, ikinci çocuğun olması gerekliliğinin altını çiziyor. Bu kabullenişler yazılı olmayan kuralları doğrularken, ekonomik ve sosyal sıkıntılar ve kadının kendilik durumu çiftler açısından çocuk kararını sorgulama noktasına getiriyor. Ben kitapta ikilemde kalan kadınının çocuk sahibi olmanın özgür bir seçim olduğunu vurgularken ayrıca her kadın için bebek konusunun çok hassas ve zor bir karar olduğunun altını çizmeye çalışıyorum bu noktada biraz spiritüallik de işin içine giriyor.
S: Kadınlık hedef annelik cennet toplumda bu çifte standart olarak ne düşünüyorsun?
Ç.M.C.: Deneyimdir, çok özel çok derinlikli bir deneyim alanı ama kutsal diye baş köşeye koymaya gerek yok. Ne kadar özel, sürreal ve farklı duyguları barındıran bir deneyim olsa da nitekim nihayetinde biyolojik olarak çok olağan bir durumdur.
S: Dizi film ve popüler kültürde annelik imgesiyle ilgili neler söylemek istersin?
Ç.M.C.: Tarih boyunca politik , sosyal, psikolojik anlamda annelikten hep beklenti olmuş, ona bu vesileyle kadına annelik rolü bağlamında bir sürü yük eklenmiş. günümüzde ise bu beklentiler hala var.
Şimdi bir de fiziksel beklentiler görüyoruz. kendine bakan, bakımlı, fit anneler hem çocuğuna yeten hem çalışan, hem evde işini yapan çocuğuna fedakar ve tüm bunları da sosyal medyada gösteren en iyi anne olma yarışında kadınlar.
S: Çocuklu ve sanatçı olmak kapsanan kapsayan dışlanan dışlayan neler çağrıştı anneliğin örtbas edilen karanlık tarafına da bakabilir misin ?
Ç.M.C.: Aslında kadın sanatçı için evlendiğinde bile dışlanan bir konumda oluyordu. Ben bunu kendim bizzat yaşadım. Evlendikten bir de çocuk sahibi olduktan sonra kadının sanat yapamayacağı, yapmayacağı düşünülüyor. Bu algının oluşmasının en büyük nedenlerinden biri de çocuk sahibi olmanın onun verdiği mutluluğun ve hazzın yaratma tatmini vermesi. Birçoğumuz duymuşuzdur. Çocuklar için kadınlara sanatçılara en büyük eserin çocuğun ifadesinin söylenmesini. ben de duydum bu ifadeleri. ama belki de buna inat ve biraz da gerçekten tatmin olmadığımdan sorgulamak istediğim bir şeyler olduğunu bildiğimden sanat çalışmalarıma devam ettim. hatta diyebilirim ki en üretici dönemim çocuklarımın bebeklik dönemiydi.
Bunun dışında sanat tarihi içinde annelik konusu hep erkek sanatçılar tarafından ele anıldı. kadın ressamlar, sanat yapmaya devam etseler bile çocuk sahibi olduklarında bu konuyu yapıtlarına taşımadılar. Adeta bir tabu olarak görüldü annelik konusu. Bir tanımı, tasviri vardı ve o sınırların dışına çıkmak istenmedi. Ama özellikle son 5, 6 yıldır bu durum değişiyor, dönüşüyor.