Adana Altın Koza Film Festivali, ilk kez gerçekleştirildiği 15 Mayıs 1969’dan sonra 30. kez seyircisi ile buluşmanın coşkusu içindeydi. Normal şartlar altında 54. kez kutlaması gereken festivalin kayıp seneleri ya darbe ya sansür ya da ekonomik krizler kaynaklı ne yazık ki.
Festival vesilesiyle bir sinemacı ve film eleştirmeni olarak ilk kez Adana’da, Adana Film Festivali’nde bulunmak kendi adıma çok mutlu edici oldu. Altın Koza, Türkiye ve dünya sinemasından oluşan zengin bir program hazırlamıştı. Ulusal Yarışma için seçilen on bir filmin üçünü daha önceden görmüştüm.
Cannes, Berlin ve Venedik Film Festivallerinde gösterilen yılın en merak edilenleri, Altın Palmiyeli Justin Triet imzalı “Bir Düşüşün Anatomisi”, Hamaguchi imzalı, Gümüş Aslan ödüllü “Kötülük Diye Bir Şey Yok”, Jüri Ödüllü Fin Usta Aki Kaurismaki’nin “Sararmış Yapraklar” filmi, Todd Haynes’in bu yıl Altın Palmiye için yarışan, Julianne Moore ve Natalie Portman’lı filmi “May December”ı bu program dahilindeydi. Geçen yıl vefat eden Jean – Luc Godard ikonlaşan filmi “Serseri Aşıklar”la, bu yıl kaybettiğimiz Carlos Saura da görsel şöleni “Carmen”in yenilenmiş kopyasıyla seyirciyle buluştu.
Ulusal yarışma seçkisinde Filiz Kuka’nın “Yüzleşme”, Fikret Reyhan’ın “Cam Perde”, Esra Saydam ve Malik Isasis’in birlikte yönettiği “Öte”, Umut Subaşı’nın “Sanki Her Şey Biraz Felaket”, Eylem Kaftan’ın “Bir Gün, 365 Saat”, Tunahan Kurt’un “Karganın Uykusu”, Büşra Bilginer’in “Kıyıda”, Umut Evirgen’in “Annesinin Kuzusu”, Tufan Şimşekcan’ın “Ceylin”, Alpgiray M. Uğurlu’nun “Açık Kapılar Ardında” ve Aslıhan Ünaldı’nın “Suyun Üstü” filmleri yer aldı.
Bu filmlerin gösteriminden sonra yönetmen ve ekip katılımlı söyleşiler yapıldı. Filmlere de soru-cevaplı söyleşilere de Adana seyircisinin ilgisi fazlaydı. Öyle ki bazı filmlere yer bulmakta zorluk çektik.
Seçkinin Öne Çıkanları
Ulusal Yarışma’da benim için “En İyi Film Ödülü” adına iki film öne çıktı ki her ikisini de İstanbul Film Festivali’nde izlemiştim. Klasik anlatı dilini benimsemiş haliyle ve bir filmin sacayaklarını oluşturan dinamikleriyle ortalama düzeyde tatmin eden Fikret Reyhan’ın “Cam Perde” ile absürt mizahıyla ülke gündeminin sorunlarını ele alarak düşünmeye davet eden, duygu geçişleriyle izleyiciyi ters köşeye yatıran ve sinematografisiyle de farklı bir deneyim sunan Umut Subaşı’nın “Sanki Her Şey Biraz Felaket” filmleri oldu.
Favorim “Sanki Her Şey Biraz Felaket”ti ama jürinin iddialı bir seçimde bulunmayacağını düşünmüştüm, yanıldım. Film, En İyi Film Ödülünün yanı sıra En İyi Senaryo, En İyi Yönetmen ve SİYAD Cüneyt Cebenoyan Ödüllerini de alarak geceden büyük bir başarıyla ayrıldı. Filmin senaristi ve yönetmeni olan Umut Subaşı ile festivalde buluşup filmine dair çok güzel bir röportaj gerçekleştirmiştik.
Okumak isteyenler için röportajın linki:
“Cam Perde” de eli boş dönmedi elbette; En İyi Kurgu (Fikret Reyhan), En İyi Kadın Oyuncu (Selen Kurtaran) ve Jüri Özel ödüllerini kazandı.
Seçkinin Zayıf Halkaları
Seçkinin en zayıf halkası ise Esra Saydam ve Malik Isasis’in birlikte yönettiği “Öte” filmiydi. Bir filmin ne emeklerle çekildiğini en iyi bilenlerden biriyim, ben de bir set işçisiyim ama işimize, sinemaya olan saygımızı ve değeri de asgari müşterekte tutmamız gerektiğini ve kameraya kaydedilen her şeyin “film” olmadığını düşünüyorum. Sinemanın görsel bir sanat olduğunu, “Neyin, nasıl anlatıldığı” ilkesiyle yola çıkan, yazılı metin-ana fikir-teknik-görsel imgenin birlikte bir bağlam oluşturduğunu ve bunun adına sinematografi dediğimizi hep savundum, hep de savunacağım. Ayrıca ilk filmlerin (ki sonrakilerin de) hataları boldur; sadece sinemacının yaptığı şeyin bilincinde olanını, yanlışının/eksiğinin de arkasında durabilenini ve kendisine yöneltilen basit bir soruyu bile karşılayabilmesi gibi temel donanımda olanını dikkate değer buluyorum.
Büşra Bilginer’in “Kıyıda” filmini de en zayıf halkaya rahatça ekleyebilirim. Kendisi henüz 23 yaşındayken bitirme projesi olarak gerçekleştirmiş bu filmi. Amatörlüğü zaten çok belli olan bu yapım için en azından “proje ödevi” diyorum ama festivallerin de böyle filmleri seçkilerine dahil etme ısrarını anlayamıyorum. 11 değil de 10 film ya da 9 film olur; Ulusal Yarışmaya seçilecek filmler için yetkilileri daha özenli olmaya davet ediyorum.
Ve “Kuru Otlar Üstüne” Altın Koza’da!
Dünya prömiyerini yaptığı Cannes’da Merve Dizdar’a En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandıran Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi “Kuru Otlar Üstüne” 30. Adana Altın Koza Film Festivali’nde Türkiye prömiyerini gerçekleştirdi. Geliri İhtiyaç Haritası aracılığıyla deprem bölgesine aktarılacağı için biletli gösterim yapılan tek filmdi ve gösterildiği 7 salon için de biletler çok çabuk tükendi. Öylesine yoğun bir talep vardı ki basın için sabahın 9’unda ayrı bir gösterim yapıldı. Tam 3 saat 17 dakika süren film seyirciden ve eleştirmenlerden büyük övgü aldı. Nuri Bilge Ceylan’la birlikte film ekibinin de katıldığı çok güzel bir söyleşi gerçekleşti. Bu hafta sonu vizyona girecek filmi muhakkak sinemada izlemenizi öneririm. Film karanlık olduğu kadar sürprizli de. Merve Dizdar da çok iyi ama ne yalan söyleyeyim Deniz Celiloğlu büyülüyor desem abartmış olmam, harika bir performans koymuş ortaya!
İzlediklerime Dair Kısa Yorumlar
Ulusal filmler dışında Almanya’nın Oscar yarışı için aday belirlediği İlker Çatak’ın “Öğretmenler Odası” filmini, Fırat Yücel-Aylin Kuryel yönetmenliğinde çekilen “Ulysses Çevirmek” belgeselini izledim. Her ikisini de çok beğendim. Özellikle “Festivalde ne izledin de çok beğendin?” diye soracak olursanız hiç düşünmeden “Öğretmenler Odası” derim. Muhakkak vizyona girecektir, bulduğunuzda kaçırmayın derim.
“Ulysses Çevirmek”, dünya edebiyatından pek çok klasiği Kürtçeye kazandıran Kawa Nemir’in okuması en zor romanlardan biri kabul edilen James Joyce’un Ulysses’ini Kürtçeye çevirme deneyimini, sürgündeki Joyce misali Nemir’in de ana dilinden ve ana yurdundan uzak kalışıyla paralel duygular kurarak işliyor. Tek bir negatif eleştirim var, o da görsel tekniğine dair; biraz daha özenilebilirdi.
Eylem Kaftan’ı “Bir Gün, 365 Saat” belgeselinden ötürü tebrik ediyorum. Duygulandıran, acıtan, etkileyen pek çok ana sahip. Aile içi istismarın kurbanı iki kadının yolu kesiştikten sonra onlarla birlikte kötülük ve aile kavramlarını sorgulamaya, düşünmeye başlıyoruz. Avukatlık okuyan başka bir kadının da onlara evini açması ile bu üç kadın bize “Bizim birbirimize tutunmaya ihtiyacımız var” diyor. Filmin görsel dilinde (özellikle mahkeme sahneleri) tercih edilen rejisine, Florent Herry’nin sinematografisine ayrıca alkış!
İlk filmi “Karganın Uykusu” ile oyuncu Ahmet Ağgün’ü bize kazandırdığı için yönetmen Tunahan Kurt’a da cast sorumlularına da teşekkür ediyorum. Sinemada yeni yüzler tanımayı ve izlemeyi çok önemsiyorum. Ağgün, farklı ve etkileyici bir yüz aurasına sahip. Kendisiyle tanışmayı isterdim ki Umut Subaşı ile röportaj yapmaya gittiğim gün otel lobisinde kitap okurken yakaladım; belki okuma keyfini böldüm ama birkaç dakikalığına sohbet imkanı yaratmış oldum. Fransa’da yaşıyormuş ve orada tiyatro yapıyormuş. Karganın Uykusu onun da ilk filmi. Türkiye’ye yerleşmeyi düşünmüyor ama bundan sonra gelecek olan dizi ya da film tekliflerini değerlendireceğini söyledi. Belli mi olur, belki Sanatatak için onunla da bir söyleşi yapar, daha yakından tanıma fırsatını buluruz.
“Ceylin”, Tufan Şimşekcan’ın ilk uzun metrajı; çadır kentte yaşayan mevsimlik tarım işçisi 14 yaşındaki Ceylin’in ailesiyle birlikte çadır kent yaşamını, koşulların zorluklarını, bölgeye gelen belgeselci Bilge vasıtasıyla görünür kılarak anlattığı bir hikayesi var. Filmin gösterim günü bazı olaylar yaşandı Ozan Sihay filmin görüntü yönetmeni ancak kendisi filmin iki yönetmeninden biri olduğunu iddia ediyor. Bu konu festival öncesi sosyal medyada epey gündem olduğu için gösterim sırasında protesto bekliyordum açıkçası ve olabilecekler için de endişeliydim. Hem fuayede hem söyleşide ellerindeki dövizlerle, alkışlarla, giydikleri tişörtlerle protesto eden bir grupla birlikte gösterime gelen Ozan Sihay, ekipli söyleşi için sahnede de yerini aldı. Şimşekcan, elindeki mikrofonu kendisine götürüp verdiğinde emek verenlere teşekkür etti sadece ama kendisiyle gelen grubun çığırtkanlığı bitmeyince seyirciyle bu grup arasında sözlü atışmalar yaşandı. Kendisine gelen eleştirileri soğukkanlılıkla bertaraf eden moderatör Olkan Özyurt, protestolar ve hengame devam edince söyleşiyi bitirmek durumunda kaldı. Mesele yargıya taşındığı için sonucunu hep birlikte göreceğiz. Oyuncu Cevher Hikmet Güzey de Ceylin vesilesiyle tanıdığımız bir oyuncu oldu. Ben performansını çok çok beğendim, Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü için güçlü bir isimdi, maalesef olmadı.
Anmalar, Etkinlikler ve Kapanış
Altın Koza’da bu sene En İyi Senaryo ödülü ilk kez Safa Önal adıyla, En İyi Erkek Oyuncu ödülü de geçen yıl kaybettiğimiz değerli oyuncu Rıza Akın adıyla takdim edildi. Ayrıca Rıza Akın anısına festivalde “Rıza” filmi gösterildi. Gösterim sonrasında düzenlenen söyleşiye filmin yönetmeni Tayfun Pirselimoğlu, yapımcısı Vildan Erşen, eşi Miho Shimatashiro, yakın dostu Menderes Samancılar, Rıza filmindeki rol arkadaşı Nurcan Eren, yeğeni Akın Kılıç ve arkadaşı Rıza Kıraç katıldı. Ben de bu söyleşide çok duygusal anlar yaşadım, çok yetenekli ve güzel kalpli bir oyuncuyu çok erken yitirmenin hüznüyle salonda olan herkes için duygulandıran anlar yaşandı.
Kapanış töreninde “Sinemanın Yüzü” ödülleri, Yeşilçam’ın iki devine, Kadir İnanır ve Türkan Şoray‘a verildi. İki oyuncuyu ilk kez yan yana görmek mutlu ediciydi.
Güzel olan diğer bir şey de bu yıl ikinci kez düzenlenen “Çukurova Altın Koza Akademisi”nde Türkiye’de üniversitelerin sinema ve güzel sanatlar bölümlerinde eğitim veren akademisyenlerle eğitim gören öğrenciler ağırlandı; festival süresince sinema sektöründen temsilcilerin düzenlediği atölyelere ve film gösterimlerine katıldılar. Ben de bazılarıyla tanışma ve sinema üzerine sohbet etme imkânı buldum.
30. Adana Altın Koza Film Festivali tören gecesine, sahneye ödülünü almaya çıkan sinemacıların Nejla Demirci’ye olan destekleri damga vurdu. Demirci, Antalya Film Festivali’nde sansüre uğrayan ve programdan çıkartılan “Kanun Hükmü” belgeselinin yönetmeni. Yaptıkları konuşmalarla “Sansür varsa sinema da var!” mesajını veren sinemacıları, dik duruşları ve aldıkları ödüller için bir kez daha bu yazım vesilesiyle tebrik ediyorum.
Sansürsüz, yasaksız, düşünce özgürlüğünün yaşandığı, işlendiği ve kazandığı nice festivallerde çok güzel filmlerle buluşabilmek umuduyla…
30. ADANA ALTIN KOZA FİLM FESTİVALİ ULUSAL YARIŞMA KAZANANLARI:
En İyi Film:
Sanki Her Şey Biraz Felaket / Umut Subaşı
Yılmaz Güney Ödülü:
Karganın Uykusu / Tunahan Kurt
Kadir Beycioğlu Jüri Özel Ödülü:
Cam Perde / Fikret Reyhan
Jüri Özel Ödülü:
Leyla, Reyhan, Asya / Bir Gün, 365 Saat
Adana İzleyici Ödülü:
Karganın Uykusu / Tunahan Kurt
En İyi Yönetmen:
Sanki Her Şey Biraz Felaket / Umut Subaşı
En İyi Senaryo:
Sanki Her Şey Biraz Felaket / Umut Subaşı
En İyi Kadın Oyuncu:
Selen Kurtaran / Cam Perde
Rıza Akın En İyi Erkek Oyuncu:
Ahmet Ağgün / Karganın Uykusu
En İyi Müzik:
Canset Özge Can / Karganın Uykusu
En İyi Görüntü Yönetmeni:
Ziya Kasapoğlu / Karganın Uykusu
En İyi Sanat Yönetmeni Ödülü:
Meral Aktan / Annesinin Kuzusu
En İyi Kurgu Ödülü:
Fikret Reyhan / Cam Perde
Yardımcı Rolde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü:
Elit İşcan / Suyun Üstü
Nilay Erdönmez / Yüzleşme
Yardımcı Rolde En İyi Erkek Oyuncu Ödülü:
Necip Memeli / Annesinin Kuzusu
Okan Urun / Yüzleşme
Türkan Şoray Umut Veren Genç Kadın Oyuncu Ödülü:
Deniz Altan / Kıyıda
Umut Veren Genç Erkek Oyuncu Ödülü:
Esen Ağçalı / Karganın Uykusu
SİYAD Cüneyt Cebenoyan Ödülü:
Sanki Her Şey Biraz Felaket / Umut Subaşı
Film-Yön En İyi Yönetmen Ödülü:
Açık Kapılar Ardında / Alpgiray Uğurlu