New York’taki Morgan Library & Museum’un merakla beklenen sergisi “Yazan O’ydu: Enheduanna ve Mezopotamya’nın Kadınları” bu cuma 14 Ekim’de açılıyor. İnsanlık tarihinin bilinen ilk yazarı olan Enheduanna’yı kutlayan sergide çeşitli heykeller, silindir mühürler ve kil tabletler sergilenecek.
Morgan Library & Museum küratörü ve Antik Batı Asya Mühür ve Tabletler bölüm başkanı Sidney Babcock yaptığı açıklamada, “Daha önce Emily Dickinson, Mary Shelley ve Brontélerin sergilerini düzenledik, ben de düşündüm ki dünyanın bilinen ve bir kadın olan ilk yazarı hakkında da bir sergi yapmalıyız. Çoğu insan bunu bilmiyor. Kutlanmıyor. Neden? Okulda çocuklar Safo’yu biliyor ve o Enheduanna’dan bin yıl sonra gelmiş!”
Günümüzden 4 bin yıl önce yaşayan Enheduanna, Akad İmparatorluğu’nun ilk kralı Sargon’un kızı olarak dünyaya geldi. Sargon, Sümerlerin topraklarını fethettikten sonra Enheduanna, Sümerlerin taptığı Ay tanrıçası Nanna adına kurulan tarikatın başına getirildi. Tarikatta başrahibe olarak görev yapan Enheduanna, yaşamı boyunca tanrıçaya adadığı birçok ilahi yazdı.
Babcock, Enheduanna’nın yazılarının müstensih (matbaa icat edilmeden önce profesyonel olarak el yazmalarını çoğaltan kişi) okullarında yüzyıllar boyunca kopyalandığını belirtiyor. Mezopotamya kültüründe önemli yer edinen müstensihler, önceki jenerasyonların kil tabletlere kaydettikleri ilahileri ve mitleri kopyalamayı ve yeniden yazmayı öğreniyorlardı.
Enheduanna’nın ilahileri, yazarı belli ilk eserler olmalarının dışında, aynı zamanda yazıda ilk kez tekil kişinin kullanılmasıyla da öne çıkıyor. İlahilerinin birisinde başrahibe, bir gaspçının onu tapınağından etmeye çalıştığını, Enheduanna’ya kendisini öldürmesi için bir hançer verdiği bir anıyı aktarıyor. Hatta Enheduanna ilahiyi kendisini bu durumdan kurtaran tanrıça İştar’a adıyor. Bir başka ilahiyse doğumla benzeştirilen bir evrenin anlatıldığı ilk örnek. Gerdekte yanan bir ateş betimlemesiyle başlayan ve doğum sürecini anlatan yazı şöyle devam ediyor:
“Yeterli olan şey bana çok gelir,
Ah, doğurdum işte yüce leydim bu şarkı senin için.
Gece yarısı sana zikrettiğimi,
Ozan öğle ortası sana tekrar etsin.”
Diğer taraftan, sergide yer alan resimlere bakıldığında fırsat eşitliği konusunda bir kral kızı olan Enheduanna’nın dışında, başka güç sahibi kadınların da varolduğu görülebiliyor. Antik çağda Mezopotamyalı kadınların 19. yüzyıl İngiltere’sindekinden daha fazla güce sahip olduğu net.
Babcock sergi odasını dolduran nesneleri ima ederek şunları söylüyor:
“Bunlar, Mezopotamya’yı anlamak için en önemli eserler. Mezopotamya doğal herhangi bir taşın olmadığı taşkın bir ova. Böylece tüm medeniyet bir tek hammaddenin etrafına kuruluyor: çamurun.”
Avrupa ve ABD’nin çeşitli müzelerinden sergi için getirilen statüler ve rölyefler, Babcock’un tercihiyle özel cam kutulara konularak sergilenecek. Böylece bu değerli eserler bir köşede beklemek yerine sergi salonunun göbeğinde yer alacak.
Güzellikleri dışında bu çalışmalar kadınların o toplumda oynadıkları rolü de anlatıyor. Dokumada çalışan, çömlek yapan, besi hayvanı otlatan ve tüm üyeleri kadınlardan oluşan bir müzik grubunu bu taş rölyeflerde görmek mümkün. Babcock bunun hakkında, “Neden böyle şeyleri nadir ve önemli olan bir taşa işlersin? Onlar bu kadınlara iş gücünün bir parçası oldukları, ekonomiye katkı yaptıkları için şükranlarını sunuyorlar.”
Antik çağın bu örnek işlerinin feministler tarafından cinsiyet eşitliğinin kanıtı olarak iddia edilmesi veyahut da Enheduanna’nın gerçekten bu ilahileri yazıp yazmadığı gerçeği, birçok Mezopotamya uzmanı tarafından tartışma konusu oldu. Serginin küratörü Babcock, tarih boyunca tüme varan bir patriyarki görüşünün ısrarına karşın, kucağında tablet tutan bir kadın figürünü göstererek şunları söylüyor:
“Alman bir erkek uzman, hadi ismini söylemeyeyim, bu parça hakkında ‘Kadın, kucağında tabletle oturuyor, anlamını ise bilmiyor.’ diye yazmıştı. Ama biz bu nesneyi, kadının da okuması olduğunun görsel kanıtı niteliğinde yeniden yorumluyoruz.”
Babcock, daha sonra üzerinde silindir mühürlerin yer aldığı bir duvarın karşısına geçip; silindirin üst kısmında bir erkeğin hayvanlarını aslan saldırısından koruduğu, alt kısmındaysa bir ebenin doğum anındaki bir kadınla ilgilendiği bir eserle ilgili de şöyle diyor:
“Buradaki tema, insan kaderinin değişmezi olan, düzenle kaosun birbiriyle mücadelesidir. Bu eserde görüyoruz ki, erkekle gebeye bu savaşta eşit önem veriliyor.”