Dün ölen ve bugün toprağa verilecek Ahmet Oktay Börtecene’yi Türkiye resmi üzerine yazılarından alıntılarla anıyoruz.
"Neşe Erdok, genelgeçer estetik ölçütlerin güvenirliğini yitirdiği bir tarih döneminin ressamı. Bir çözülüş/çöküş ve bir alçaklık dünyasına ait yani.Böyle bir varsayımdan yana olursak, Goya’dan Picasso’ya aydınlanma geleneğine şu ya da bu ölçüde bağlı kalmış bütün ressamlar gibi Erdok’un da sadece resmetmek değil bir ahlak koymak istediğini öne sürebiliriz."
Milliyet, 1994
"Bienalin en tutarlı uygulaması olan Ömer Uluç’un Aya İrini’deki 20 metrelik panosunda görülen ikonografik düzenleme bile bizi yer aldığı mekanın tarihsel mekanına götürmüyor, tam tarsine oradan dışarıya fırlatıyor. Buraya doğru."
Milliyet, 1989
"…O gelenekten bir resim dili yaratılabileceğini uman Turgut Zaim, o dönemlerin daha da geri burjuvazisine acaba tezek kokusunu mu çağrıştırıyordu? Çünkü resmi daireler dışında alıcısı olmamıştır o resmin. Ama bugün o resme ve benzerlerine yüz binler ödeyen mülk sahibi için köylü ne anlama geliyor? Turgut Zaim’in o günlerdeki belirli bir şehirli yaşamını reddeden, kırsal alanın ilkelliğine, yoksulluğuna çekilen içeriği, belki de biçemindeki nakış öğesi ve güzelleştirici yaklaşım dolayısıyla mülk sahibince çok daha çabuk özünmenmiş oluyor. Köylü reel yaşamından sınıfsal konumundan koparılmış, yalıtılmış, kendisi için olmasa da bir başkası için estetik nesne durumuna dönüştürülmüştür. Yaşayan çağdaş “minyatürcüler” ya da “naifler” yapıtlarında “gecekonduları” ya da “emekçileri” ve “gündelik yaşamı” resmettikleri düşünmekte özgürdürler elbet onların tanığı olduklarını söyleyebilirler. Ama bu düşüncelerini sınayabilirler de pazarda, kendilerini satın alana gecekondu ve emekçi yaşamının o yaşamın isteklerinin içerden resmini yaparak.
Gelgelim böyle bir girişm her türlü dekoratif ve illustratif öğenin dıştalanmasını, anonimleştirilmiş izleklerin terk edilmesini gerektirmeyecek midir acaba?"
Yazko Somut, 1983
"Erol Akyavaş çevrenden merkeze göçen bir sanatçı öncelikle. Bu olgu sanatçının üretimini olduğu kadar Türkiye’deki tüketicisiyle olan ilişkisini de koşullandırıyor elbette. Yine bu yüzden dikkatimizi uluslararası resim pazarına yöneltiyor. Akyavaş’ın Modern Sanat Müzesi’nde resmi olan tek Türk ressamı olarak sunulması ve bunun özellikle vurgulanması, pazar olayının en basit göstergesi sayılabilir. Sanatçı istesin ya da istemesin, bu sunuş biçimi, merkezin kabülünün çevrede bir üstünlük ögesi olarak görülmesini sağlamaya ve eleştirel yaklaşımı önlemeye yöneliyor."
Diyalog, 1994
"Bilge Alkor, güzelin tuvalde varedilen anlamı bastırmasına ve resmin tüketilebilir bir haz nesnesi olarak anlaşılmasına razı olmak istemiyor."
Argos, 1990
"Her gerçek sanatçı, kendi çölünün yolcusudur. Dahası, düşünü kurduğu vaha uğruna çölde canını tehlikeye atabilendir. Bu tür sanatçılardan birisi olarak Yüksel Arslan bize yıkımlar, sanrılar, işkenceler sunduysa, yolculuğu sırasında yalnızca bunlarla yüzyüze gelmesinden ve umudun, aydınlığın, sevginin ancak bunların bilinmesinden sonra elde edilebileceğini kavramasındandır. Yüksel herkesi görmeğe çağırıyor, seyretmeye değil."
Milliyet, 1988
"Uzun süredir düşünüyorum, Türk resmi söze yeniliyor. Balkan Naci İslimyeli’den çiçeği burnunda ressama, pek çok sanatçı seyircilerini yapıtlarıyla baş başa bırakmayı seçecek yerde, felsefi, estetik ve politik düşüncelerin bulamacı olan sözlü ya da yazılı açıklamalar yapmayı tercih ediyorlar."
Argos, 1990
"Altan Gürman’ın materyali önemsemesinin, sisteme uyumlanmadan çok hayırlama isteğinden kaynaklandığını düşünüyorum. Materyal aracılığıyla verili resim söylemi üzerinde bir kuşku yanatmayı ve hep estetize edilegelmiş izleklerin dışına çıkmayı, seyirciyi günlük yaşamın önemsenmemiş ama bu yaşamı sınırlayan öğeleriyle yüzyüze getirmeyi amaçladığını sanıyorum. Yalnız, hemen eklemeliyim ki, bir sanatçının yapıtları sadece düşünsel kaygılarına bağlanamaz ve sadece onlar araçılığıyla kavranıp açıklanamazlar."
Sanat Dünyamız, 1991