A password will be e-mailed to you.

Selma Gürbüz’ün Türkiye’deki ilk müze sergisi

İstanbul Modern bir süredir kadın sanatçıları öne çıkartıyor. Bu kez de Ekim ayının başında Tepebaşı’ndaki geçici mekanında Selma Gürbüz’ün “Dünya Diye Bir Yer” başlıklı sergisini açtı. Selma Gürbüz’ün Türkiye’deki ilk müze sergisi… Hem de Selma’nın en zor zamanlarında açıldı bu sergi. Tam güzel ve uzun bir deniz tatilinden sonra hastalığının tekrarladığı ve tedavilerine başlandığı dönemde… Allahtan kendisi “yaratıcı enerjim duruyor” diyor. Selma’nın uluslararası deneyimi fazla. Uzun yıllar Paris’te bir galeriyle çalışıyordu. Türkiye’deki son galerisi Rampa idi. Sonra gönlünün çektiği bir galeri olmadı, bağlanmadı. Ama işte bir müze sergisi galerisiz de oldu.

Sergi açılırken yapılan basın toplantısında nefesi sık sık kesilen sanatçı, “bu sergiye retrospektif diyemeyiz ama 35 sanat yılımın seçkisi” dedi. Seçkiyi yapan ve serginin küratörü Öykü Özsoy. Gerçekten anlamlı bir düzenleme yapmış. “Selma Gürbüz arşivi açtı, içine girdik ve kendi hikayemizi yazdık. Tematik duraklar yaptık bu sergide, Selma Gürbüz’ün görsel ansiklopedisi oldu” diyor. Afrika ve Hindistan Selma’nın durakları.

Selma Gürbüz’ün resimleri zamandan ve mekandan uzak, derinliksiz, perspektifsiz resimler. Ama sanatçının özgün renkleri ve sanatçının özgün formları sizi alıp tamamen Afrika’nın sıcağına, Tanzanya’nın yaban yaşamına, Goa ve Kerala’nın mistisizmine çekiveriyor, gerçek bir safariye çıkartıyor. Demek istediğim, Selma Gürbüz’ün kendine özgü imge ve renk dağarcığı var. Ama Selma’nın resimlerinde en belirgin figürler şüphesiz kadınlara ait. Acıyı, cazibeyi, seksi, gücü kadınlar üzerinden anlatıyor. Bu kadınlar Mezopotamya’dan da olabilir, Afrika’nın bir kabilesinden de, Batı’dan da. Ama hepsinin ortak yanı bir ana tanrıça ya da Havva Ana gibi güçlü, tuval yerine kullandığı Japon ya da Hindistan el yapımı kağıtların efendisi olmalarında.

İstanbul Modern’in -1’inci katındaki yapıtlar Selma’nın kendi geçirdiği sıkıntılı günlerine gönderme yaparak yaşamla ölüm arasındaki hesaplaşmasını yansıtıyor diyebiliriz. Otostopçular, Tek Kişilik Çaça, Kaldığımız Yerden ve Ayna Ayna Söyle Bana’nın kara iskeletleri böyle bir hesaplaşmanın ürünleri. Ancak, bakımlı ve süslü kadınlar, hepsinde gülümsüyor, ölüm ve iskeletler onları korkutmuyor, iskeletler de hayata ait aktiviteler içersinde. Selma Gürbüz atölyesinde yere bir minder atıyor, kağıtları yere seriyor ve resimlerin içine girerek yapıyor bunları.

İstanbul Modern’in +1’inci katında ise sanatçının daha çok Afrika sonrası yaptığı işler duvarlarda. Safran sarısı, nar kırmızısı, kömür siyahı ve palete yeni giren kahverengiler ve saman sarıları da bu coğrafyaya çekiyor izleyiciyi. Siyahi kadınlar, maymunlar, yırtıcı hayvanlar, kuşlar, karıncalar, arılar, balıklar ve mahluklar arasından geçerek sarı ve kırmızıların ısıttığı Afrika sıcağında sergiyi geziyorsunuz. Tabii arslanlar… Postlu, bıyıklı, kirpikli, yeleli arslanlar… Tabii Selma’nın karakterlerine verdiği o bakışlar… Takma kirpiklerin arasından göz süzmeler. Sanatçı burada artık o el yapması kağıtlarını kullanırken döktürmüş. Bu kadar mı emek verilir bir resme? Resme dokunup hayvanların tüylerini okşayasınız geliyor. O kadar tüylü, o kadar postlu, o kadar kürklü ve takma kirpilerinin arasından o kadar hülyalı bakışlı arslanlar… Bir anda vahşi bir arslanla göz göze geliveriyorsunuz.

Mahluklar, cinler, periler, sfenksler, şahmeranlar siyah beyaz Doğu kültürlerindeki gölge oyunları gibi ama hepsi sanatçının kendi özgün dilinde resmedilmiş. Sanatçı “bütün renkler doğanın renkleridir ama gölgeler siyahtır” diyor.

Selma Gürbüz’ün İstanbul Modern’de yer alan heykelleri kadim zamanlardan mesajlar taşıyor, Fatima’nın elleri, nazar gözleri, Kibele’nin memeleri gibi… Burada hem batıl itikatlar devreye giriyor hem de yine kadının doğurganlığı, gücü ve güzelliği. Yeni işlerinden tavandan sallanan bir buçuk metre çapındaki küre heykelin ismi bir nehirden gelme; Oshun. Üzerinde torna ile yuvarlanmış yüzlerce meme var. Kadınlığın, güzelliğin, aşkın, doğurganlığın simgesi memeler. Ciddi bir teknik bilgi ve emek ile yapılmış bu sallanan kocaman heykel.

Selma Gürbüz’ün sanat pratiğinde bugüne kadar rastlamadığımız iki de video çalışması var sergide. Biri bayağı büyük, üç duvarı kaplayan bir iş. Tanzanya’nın Masai halkının bir ritüelini anlatıyor. Kadınlar ve erkekler şarkı söylüyor, dans ediyor. Kabilenin en yükseğe zıplayan erkeği kadınların da gözdesi oluyor. Danslar, müzik ve görüntüler bir noktada konfeti gibi havalara uçuyor. Diğer video ise sergide benim de favorim olan bir iş. Tanzanya kırsalında 3 saatlik bir görüntü kaydında kadraja giren bir arslan ve doğada girdiği mücadele diye anlatabiliriz. Soluk bir doğa görüntüsü üzerinde kareye bir girip bir çıkan, avını takip eden kıpkırmızı bir arslan. Arslan için sıradan bir gün…. Her iki video çalışmasının çekimleri Burak Acar’a, kreatifleri de Efe Mert Kaya ve Maurizio Braggiotti’ye ait.

Selma Gürbüz’ün işlerinde bir dalga geçme hali de var. Ne hastalığını ne de hayatı fazla umursamaz görünüyor. Zaten tam da tedavi sırasında yeni projelere el atmış bile. “Duramıyorum ki, aklımda binlerce fikir var” diyor. Yeni projesi erotik minyatürler. Bildiğimiz Doğu kültürlerinin minyatürleri. Hindistan ziyaretlerinden birinde gittiği ufacık kasaba Kajurahu’daki duvarları erotik kabartmalarla süslü bir Hindu tapınağı ilham perisi. Bu tapınak Dünya Mirası Listesi’nde. “Minyatürlerim rüyalarıma giriyor, çalışıyorum iki tedavi arası, hızla” diyor.

* Selma Gürbüz’ün yeni sergisi “Dünya Diye Bir Yer”  31 Mart 2021’e kadar İstanbul Modern’de sürecek.

 

İLGİLİ HABERLER

Selma Gürbüz, Ortadoğu’nun kıdemlileri listesinde

Hatırlanmaya değer şeylerin doğası

 

 

Daha fazla yazı yok
2024-11-24 04:13:45