1977 doğumlu Doğu Yücel, 1997 yılında Gençlik Kitabevi Öykü Yarışması ve 1999’da Nostromo Kısa Bilim Kurgu Öykü Yarışması’ndan ödülleri olan bir yazar. 2000 yılında Düşler Kabuslar ve Gelecek Masalları’nı, 2002 yılında Hayalet Kitap’ı kaleme almış. Kitaplarının yanısıra sinemaseverlerin de ayrıca bildiği bir isim. Çünkü Okul ve Küçük Kıyamet filmlerinin senaryosu ona ait. Yer aldığı öykü seçkileri ve bir diğer öykü kitabı Güneş Hırsızları’nın dışında Varolmayanlar, Kimdir Bu Mitat Karaman yazmış olduğu iki romanı. Öykü, roman, tiyatro oyunu ve senaryo çalışmalarına devam eden Doğu Yücel Karantina Röportajları serisine katılarak, çocukluğundan ve karantinada neler yaptığından bahsetti.
Bir zamanlar çocuktuk…
Sorumluluğun olmadığı bir dünyada gamsız baykuşlardık.
Çocukken sizi en çok üzen olay neydi?
Babamın ölümü.
Yaşadığınız en mutlu an neydi?
Narlıdere’deki evimizin bahçesindeki ağaçta hedeflediğim yüksekliğe tırmanmayı başarmak.
Yaptığınız en büyük hata neydi? Bir de tabii hatırlaması hoş olmasa da aldığınız en büyük ceza ne olmuştu?
Bu benim hayatıma dair ilk hatırladığım hatıralardan biri olabilir: Beş yaşındayım. Bursa’dayız, babamın oynadığı Yorgun Savaşçı dizisinin seti orada çünkü. Ekipten ayrılıp ailecek Bursa’daki lunaparka gittik. Lunapark’ı gezerken çarpışan otolar gibi bir oyuncak gördüm, aklım onda kaldı. Sinsice babamın elini bırakıp o oyuncağa doğru hızla yürüdüm. Oyuncağı bulamadım, geri döndüğümde babamı, annemi ve kardeşimi de! Kaybolduğum fark edilince babam ekibe haber veriyor, Yorgun Savaşçı‘nın oyuncuları hep beraber beni aramaya başlamışlar. Can Gürzap, yönetmen Halit Refiğ falan beni arıyor Bursa’da Lunapark’ta. Yarım saat sonra bulundum. Bir ceza verildiğini sanmıyorum ama…
En sevdiğiniz erkek kimdi ve en sevdiğiniz kadın
Babam ve annem.
Körebe mi? Saklambaç mı?
Saklambaç.
Favori çizgi kahramanınızı hatırlıyor musunuz?
Örümcek Adam, Ten Ten, Red Kit, Conan ve Superman arasından seçmem zor, bu beş karakteri de çok severdim. Ama bir tanesini söylemem gerekirse “Örümcek Adam” derim. Örümcek Adam ve Peter Parker’la kendimi özdeşleştirirdim.
Gerçek hayatta kimi bir kahraman gibi görüyordunuz?
Çocukken Jules Verne, erken gençlik yıllarında Iron Maiden’ın basgitaristi Steve Harris.
“I Surrender dilimden düşmezdi”
Ne dinlemeyi severdiniz? Hangi şarkı dilinizden düşmezdi?
Samantha Fox, Madonna ve A-ha gibi pop müzik sanatçılarını/gruplarını çok severdim. Samantha Fox’un I Surrender şarkısı olabilir. Samantha’nın en rock parçası buydu, sonra zaten rock müziği ve heavy metal’ı keşfettim ve hayatım değişti.
En sevdiğiniz renk neydi?
Siyah.
Peki ilk okuduğunuz kitap?
Jules Verne – On Beş Yaşında Bir Kaptan.
Bildiğiniz bir tekerleme var mıydı?
Müfide teyzem ne zaman gelse, karşılıklı “kedi nerede, ağaca çıktı… su nerede, inek içti, inek nerede, dağa kaçtı…” tekerlemesini sürekli tekrarladığımızı hatırlıyorum. Şimdi düşününce gerçekten hayal gücünü tetikleyen bir tekerleme.
Karantina kelimesinin sizde çağrıştırdığı ilk üç şey nedir?
İzmir’de bir semt, veba, bugün.
En çok neyi özlüyorsunuz?
Arkadaşlarımla yüz yüze sohbet etmeyi.
Ya günleriniz nasıl geçiyor?
Aslında her kitabımı yayın evine teslim etmeden en az iki hafta önce, en çok 3 ay süresiyle kendimi zaten karantinaya alan biriydim, tam da o deadline’a yaklaşan yazın süreci gibi geçiyor şimdi de. Tabii önemli bazı farklar var: Hijyeni koruma gayretiyle sürekli temizlik yapıyorum, dışarıdan yemek sipariş etmek önerilmediğinden yemek yapmayı öğrendim, bu da “daha çok bulaşık” ve “daha çok temizlik” anlamına geliyor. Bir de Covid-19 ile ilgili bilimsel gelişmeleri sıkı bir şekilde takip etmeye çalışıyorum. Normalde dizi izlemezdim çok fazla zamanımı alıyor diye, o yüzden birçok muhabbetten geri kalmıştım. O açığımı da kapatmaya çalışıyorum.
Karantina biter bitmez ilk yapacağınız şey nedir?
Çat diye bitmeyecek sanırım, yavaş bir geçiş olacak. Arkadaşlarımla buluşmak isterim.
“İronik ama yazmak için en ideal ortam”
Özgürlüğünüz kısıtlandığında en çok neye üzülüyorsunuz?
Üzüldüğüm şeyler genelde yazmakla ilgili şeyler oluyor. Beni yazmaktan alıkoyan bir özgürlük kısıtlaması beni gerer. Şu an ironik aslında, yazmak için en ideal ortam oluşmuş durumda. Çünkü herkes evde. Yani hiçbir arkadaşım gel çıkalım şuraya gidelim diye beni yazmaktan alıkoyamaz, benim de aklım dışarıda kalmaz ama diğer yandan dışarıda olup bitenlerden dolayı hissettiğim kaygı ve anlamsızlık duygusu yazmamı engelliyor.
Kendinizi yaşarken en özgür hissettiğiniz yer neresi?
Güneş batışında denizde yüzerken.
Birileri sizin özgürlüğünüzü ihlal ettiğinde hangi şartlar altında hoş görebilirsiniz?
Yaşadığım negatif durum bana bir hikâye fikri verirse ve o fikri hayata geçirip içime sinen bir hikâye yazabilirsem hoş görebilirim…
En özgür bulduğunuz erkek karakter?
Motörhead’in vokalisti ve basgitaristi, rahmetli Lemmy Kilmister.
Peki ya kadın?
Rahmetli Ursula LeGuin.
Tarihte size ilham veren en özgürlükçü kişi kim?
Bobby Fischer.
Resimlerinde özgürlük hissi aldığınız ressam kim?
Storm Thorgerson.
Sizi en özgür hissettiren müzisyen?
İstediğiniz kişinin hayatını bir gün yaşayabilirsiniz. Bu kim olurdu?
Tüm çevrenizi seçme özgürlüğüne sahipsiniz. Nasıl özellikleri olan insanlar seçerdiniz?
Samimi, mütevazı, komik ve entelektüel.
Sizce özgürlüğün rengi nedir diye sorsam.
Mavi.
…ve son olarak, tüm sloganlara izin verildi, sizinki ne olurdu?
Non Serviam.