Canavarlar, yosun insanlar, hafıza kumsalları, ölülerin dansı ve niceleri… Kalıpları Aşınca: Mit, Efsane ve Masallarla Avrupa’dan Çağdaş Seramik sergisine hoş bulduk. 13 Eylül’de 13 sanatçı ile Meşher’de kapılarını açan sergi karnavalesk dünyalar arası bir seyahate bizi çağırıyor. Her çağrıya evet demeyenlere bile serginin son iki gününü es geçmeyin derim. Hem malum 21 Aralık en uzun gece, sergide de en uzun geceniz için bolca sohbet unsuru var.
Haydi başlayalım!
Neredeyse sistemin tümü bizden, onların zamanına sıkı sıkıya bağlı olmamızı istediği halde zamanı esnetebilmek pek güzeldir. Esnemek, müsade etmek, oynamak bir araya geldiğinde yaratabilme potansiyelimizi açığa vurabiliriz. Bu nedenle konuyu dağıtmayalım diyenleri boş verin. Konuları olabildiğince dağıtın. Zaten sonrasında neyi derleyip toplayacağınız karşınızda pirupak belirir. Çünkü var olmak hikayeleri hatırlayıp, onları tekrar dile dökmektir. Dile dökebilmek için de bize isimler lazımdır. Peki ne demektir meymenet ve meşher? Bu iki kelime Osmanlı Türkçesi’nde sırasıyla uğurlu ve sergi mekanı anlamlarına gelir. Yani Meymenet Han’da,2010-2019 yılları arasında Arter’e ev sahipliği yapan binada, artık Meşher bizimle.
Uğurlu sergi mekanımızın kapısını aralıyoruz ve dolaşımımıza başlıyoruz. Sergi girişleri için binanın sokak arasındaki kapısı kullanıldığında ayrı bir mutluluk hissediyorum. Ana yoldan ayrılıp sapağı seçmek ve seçim sonucu binanın zemininden yukarıya dönerek uzanan merdivenlerin altında olabilmek. İşte “Kalıpları Aşınca” sergisi de bizi böyle bir başlangıçla karşılıyor. Hikayelerin ilk cümleleri ne kadar önemliyse bir sergiye başladığınız nokta da o kadar önemlidir. Meşher’in üç katına yayılan serginin her bir katı birbiriyle iletişen formlardan oluşan bir farkındalık bahçesi gibi. Bu bahçede her bir eser birbirinden ayrı meziyetlerini izleyici ile paylaşıyor. Öte yandan tüm bu meziyetler aleminde benim için dört eser vardı ki kendileriyle bolca muhabbetimiz oldu.
Fantasma
Ağızlarını açmış bizi bekleyen renkli canavar ile karşılaşınca çocukluk günlerinin hatıraları bölük pörçük kendini görünür kılar. Yatağın altından veya dolaptan çıkan canavarlar birçoğumuzun kabuslarının vazgeçilmezlerindendir. Danimarkalı sanatçı Malene Hartmann Rasmussen’in mitolojik yaratıklarından oluşan yerleştirmesi ise karanlık diye tanımlanan dünyayı sorgulatan bir anlatıya sahip. Farklı formlar ve renklerde üretilen canavarlarla çevrili ritüel alanının tam ortasına üst üste konan canavar başlarından bir totem inşa eden Rasmussen, altın renginde yansıtıcı yüzeye sahip bir yumurta formunu totemin en üstüne yerleştirerek izleyiciyi de eserinin bir anlık bile olsa bir parçası haline getiriyor. Size önerim yerleştirmenin etrafında yumurtaya gözlerinizi dikerek bir tur atın ve Fantasma’nın sizdeki hissiyatını böyle de bir düşünün. Bir tur attık yine başladığımız noktaya geldik vesvesesini de zihninizden uzaklaştırın. Çünkü önemli olan o turunuz esnasından yaşadıklarınız ve anımsadıklarınızdır.
İlk soru
Figüratif heykeller ve yerleştirmeler üreten Rasmussen, size en çok ne ya da kim tesir etti sorusuna “çocukluğum” diye yanıt verenlerden. Peki ya size?
Yosun İnsanlar
Yeşile bürünen çocuklar, kamufle olmak ve bir orman aynı cümlede yan yana geldiğinde ebeveynleri veya hakimiyet sahibi kişiler tarafından terk edilmiş bir çocukluk hali zihnimizde belirir. Malzeme olarak seramiği kullanan Finlandiyalı sanatçı Kim Simonsson’un naylon fiber kullanımı gibi deneysel tekniklerle inşa ettiği heykeller üzerlerinde taşıdıkları teknoloji atıklarıyla da dünyanın başka bir zamanını anlatır gibidirler. Dünyanın epey hırpalandığı ve kendini onarmak için beklemeye başladığı bir dönemde yosun yeşiline bürünen bir grup çocuğun varlığını umudun da varlığına eşdeğer. Unutmadan yerleştirmenin merdiven altına kadar uzanan orman parçasına değinmekte fayda var. Kıyıda köşede kalanları aktaran bir eserin merdivenin altına kadar uzanması küratörlerin de mekanı ne kadar iyi kullandığının bir göstergesi.
İkinci soru
Kim Simonsson, “Kahramanınız kim?” sorusuna “Kanadalı şakacı bir arkadaşım bana bir keresinde sakın kahraman olma demişti. Belki de dünyada kahramanlara daha az ihtiyaç var.” diye yanıt veriyor. Peki ya sizin?
Sahilde
Bugün içinde tüm geçmişi taşır cümlesinin üzerinde yer aldığı kırmızı bir tuğla, insan kafatasları, çeşitli hayvan figurleri ve bir kumsal. Hemen arkasında tüm bunlara eşlik eden ve duvarı kaplayan -bir kentten geriye ne kalır sorusuna belki de en iyi cevaplardan birini barındıran- bir fotoğraf. Paris’te yaşayan Güney Afrikalı sanatçı Vivian Van Blerk, 2017 yılına kadar üretim sürecinde fotoğrafı kullandı. Seramik bu yıldan sonra üretimlerinin anlatısına dahil oldu. Eserlerini katman katman kuran Blerk, basit hikayelerden yola çıkıp yarattığı formlarla çoklu okumalara müsait bir yapı kurar. “Kumsalda” yerleştirmesi sizi arkeolojinin evrenine götürüp nice kazı alanlarından birindeymiş gibi hissettirebilir. İncelikle ve zaman ayırarak tuğlalarda yazanları okuyun derim. Yaşam, zaman ayırdığımız şeylere de göre dallanıp budaklanıyor.
Üçüncü soru
Vivian Van Blerk, “En sevdiğiniz masal hangisi?” sorusuna “Bir adam çarşıdan hasta ölmek üzere olan bir yılan almış. Sevgiyle baktığı yılanı sağlığına geri kavuşturmuş. Eski gücüne kavuşan yılan adamı ısırmış. Adam yılana “beni neden ısırdın?” diye sormuş. Yılan cevap vermiş:”Ben yalnızca bir yılanım, benim yaradılışım bu”. diye yanıt veriyor. Peki ya sizin?
Çılgın Aşk
Danse Macabre yani ölüm dansı. Uzun süredir tek bir tamlamanın yeterli olduğu bir eserle karşılaşmamıştım. Hollandalı sanatçı Carolein Smit’in sergide yer alan üretimlerinden sadece biri olan “Çılgın Aşk” yaşamla ölümün iç içe olduğunu ve yaşam için ölümün kaçınılmaz olduğunu vurguluyor. Latin Amerika’daki ölüm ritüellerinden Avrupa tarihinde yer alan veba salgılarına kadar geniş tarihsel bir perspeksifi kendinde barındıran duvar yerleştirmesi çeşitlilik politikalarını katman katman okutmaya müsait. İzleyici olarak sizi de dansın bir parçası olmaya davet eden yerleştirmeyle hiç çekinmeden söylüyorum bir fotoğraf çekildim. Çünkü bazı anlar vardır ki bize ölümlülüğümüzü hatırlatır. Ölüm ve dans demişken Ingmar Bergman’ın Yedinci Mühür filmindeki ana karakterlerin bir tepenin üstünde Azrail ile el ele olan dansını da serginden sonra bir izleyin.
Dördüncü Soru
Carolein Smit “Nedenini de belirterek, herkesin okuması gerektiğini düşündüğünüz bir kitap söyler misiniz?” sorusuna “Richard Flanagan’ın yazdığı, Gould’s Book of Fish. Devamlı bir sarmal halinde ilerleyen öyküde, sayısız korkunç ayrıntı ve birbirinden güzel imgeler betimleniyor. Bir hikayeyi anlatmanın sıra dışı bir yolu.” diye yanıt veriyor. Peki ya siz?
Not: Sorular ve cevaplar sergi kitabından alınmıştır.