Doğuş Grubu’nun ‘Doğuş’tan İyi Bir Gelecek Doğuş ile Gelecek’ sosyal sorumluluk çatısı altında bu yıl 15’incisini gerçekleştirdiği Bodrum Müzik Festivali’ne genç kadınlar şahane kadınlar damgasını vurdu. Festivalin direktör küratörü Tuğçe Tez’in de o genç ve şahane kadınlardan biri olması, Türkiye’de tıpkı dünyada olduğu gibi klasik müzik dünyasının gençleşebileceğinin müjdesini veriyor. Bu gençleşme mevcut kuşakların ve güçlerin ortadan kalkması tehditini de içermiyor üstelik… Onlarla kurulabilecek çok daha kuşaklararası, çok daha çeşitli, özgün elbette en mühimi hetorojen ilişkilerin doğumuna işaret ediyor.
Bodrum Müzik Festivali‘nin açılışında tanıdığımız 24 yaşındaki şef Nil Venditti’nin ismine ilk kez Fazıl Say’ın kitabında rastlamıştık. Onu festivalde, Fazıl Say‘ın çaldığı Beethoven’ın 3. Piyano Konçertosu sırasında Bilkent Senfoni Orkestrası’nı yönetirken görmek mest etti. Kulise “kuzeniyim” diye girip Nil’le tanışmak isteyenler Venditti ailesini şaşırttı. Çünkü gördükleri kuzenleri değildi.
Genç şef Nil Venditti‘nin, Mendelssohn’nun onunla aynı yaşta yazdığı İtalyan başlıklı bestesini, İtalyan aksanlı Türkçesi’yle uzun uzun anlatması büyük sempati topladı.
Klasik Müzik izleyicisinin gençleşmemesinden şikayet eden profesyoneller için Nil Venditti gibi sempatik ve genç şefler büyük etki yaratabilirler.
Festivalin gün doğumu ve gün batımı konserleri bu yıl da gerçekleşti. Gün batımına yetişmek kolay olsa da gün doğumu konserleri uyanamayanlar için (yapmak isteyip yapamadığımız her şey gibi) merak ve arzu konusu bir etkinliğe dönüştü. Gün doğumu konserleri, bu yıl Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası‘ndan genç yeteneklere ayrıldı. İdil Yonkuş’un keman konseriyle başlayan sabah konserleri, Onur Çalışkan(klarnet), Yağmur Gönül (Çello), Faruk Kalaycı( Piyano), Ada Canata’nın Arp konserleriyle devam etti. Canata’nın Leonard Cohen‘lı, Edith Piaf‘lı repertuvarı sabah kalmakta zorlananlar için oldukça imrendiciydi.
Bir aile sofrasındaymışcasına…
Gün batımı konserlerinin yıldızları ise Ferrandez Kardeşler‘di. Genç yıldızlar Pablo, Çello, kız kardeşi Sara, violasıyla zaten Beethoven’dan allegro seçtikleri eserlere ayrı bir allegro, mutlu mesut his kattılar. Arada birbirleriyle tatlı bakışmaları bir aile sofrasındaymışcasına rahat çalıp paslaşmaları, çalma sırası Bach’ın İnvention’larına gelince bundan tamamen uzaklaşıp disiplinli bir şekilde odalarına çekilircesine çalışları çok göz doldurucuydu. Pablo Ferrandez aynı zamanda festivalin ikinci gününde D-Marin Turgutreis’te gerçekleşen akşam konserinde Şef İbrahim Yazıcı yönetimindeki Bilkent Senfoni Orkestrası ile Dvořák’ın Çello Konçertosu’nda eşlik etti. Genç çellist yoğun sıcak etkisiyle hem kendisinin hem çellosunun terini sık sık silmek suretiyle kusursuz çaldı.
Fazıl Say’ın yoğun bir çalışmanın ardından dinleyicileriyle buluşturduğu 4. senfonisi “Umut”, bu konserle ilk defa Türkiye’de seslendirildi. Umut Senfonisi’ni konser sonunda yaklaşık 3 bin kişi ayakta alkışladı.Umut Senfonisi çok yakın bir tarihte yaşadığımız Reina katliamına yer veriyor. Say’ın vurmalılarla, kalaşnikofları bir tutan bestesi dinleyici üzerinde bir katharsis yarattı. Yakın tarihimizi bir film olarak düşünürsek, son derece sürükleyici ve trajik bir film, Fazıl Say’ı da bu zorlu filmin müziklerini yapan seslerini bulan bastırılmışı yüzeye çıkaran güçlü bir film müziği bestecisi olarak düşünebiliriz. Bu filmde trajik bölümler uzasa, olaylar beklediğimiz gibi gelişmese de bu filmin müziğini duymakta ve duyurmakta sıkıntı, bıkkınlık ve çaresizlik bulmayan bir besteci gibi tıpkı…
Muhteşem final
Virtüözitesi ve enstrümanına getirdiği derinlikle, “akordeonun prensesi” unvanını taşıyan iki aylık bebeği kulisteyken sahneye çıkan Letonyalı Ksenija Sidorova, çalışındaki tutkulu duruşla dikkat çekti. Sanatçı, 24 Ağustos Cumartesi akşamı, Olten Filarmoni ve Finlandiyalı topluluk Sväng Armonika Dörtlüsü ile D-Marin Turgutreis’te Latin Amerika, Fin ve Türk tangolarından oluşan bir programla sahne aldı. Finlilerden tango dinlemek ilk başta yadırgatıcı olsa da tangonun birleştirici etkisiyle sanatçılarla izleyiciler kısa sürede fena halde anlaştı ve uzun süre birlikte şarkı söylemekte sakınca görmedi.
Festivalin finali tek kelimeyle muhteşemdi. Karsu, İzmir’in başarılı orkestrası Olten Filarmoni ile bir araya geldi. Şef Tolga Taviş‘ti. Karsu’nun arada anlattığı hikayeler epey güldürdü. Özellikle elini sallayarak müzik dinleme alışkanlığı olan Türkiyeli dinleyiciyi Hollanda Kral ve Kraliçe’sine benzettiği hikaye kahkalara neden oldu. Karsu, sesi, hakimiyeti tekniği ve doğaçlaması, üslubunu vahşileştirmekteki özgürlüğüyle o gece gerçekten izleyiciyi birer kral ve kraliçeye dönüştürdü.
Bir başka büyüleyici kadın sanatçılar da Karsu’nun hemen ardından The Marmara Bodrum otelinde gece konserlerinde çıkan saksafonda Jess Gillam ve piyanoda Zeynep Özsuca ikilisi oldu. Genç kadın sanatçılar Michael Nyman’dan David Bowie‘ye çaldıkları her neyse, ona, muazzam bir özgünlük saksafonun bugüne kadar rock ve caz müziğindeki klişeleşmiş erkeksi soluklarını kıran, taze bakış açıları getiren bir konser verdiler. Onları yakından tanımak da tıpkı Karsu, Ksenija Sidorava, Sara Ferrandez ve Nil Venditti gibi büyük mutluluktu.
Tuğçe Tez‘e alkış
Bodrum Müzik Festivali bu yıl gücünü genç kadınlardan alıyordu. Festivalin genç kadın direktörü Tuğçe Tez‘in bu kadınları bir araya getirişindeki alçakgönüllü ve yaratıcı tutum büyük bir alkışı gerektiriyor. Ekonomik krizin büyük tehdit yarattığı müzik festivalleri dünyamızda hele gayet uzun bir alkışı….
Sonar İstanbul Festivali’ne konuk olmuş Francesco Tristano‘yu gece konserinde kuyruklu piyanosu, elektronik setiyle birlikte dinleyip dans edebilmek de festivalin unutulmaz anlarının başında geliyordu. Ayrıca Mert Fırat’ın Sabahattin Ali öykülerini seslendirdiği geceye, Korhan Futacı saksafonuyla eşliği pek çok Sabahattin Ali hayranı için fazla durağan olsa da edebiyat ile müziğin nasıl işbirliği yapmaması hususunda öğreticiydi.
İLGİLİ HABERLER
15. Bodrum Müzik Festivali genç şef Nil Venditti ile kalpleri ve kulakları fethetti