A password will be e-mailed to you.

Tom Tykwer’in yeni filmi Kral İçin Hologram uluslararası bir yatırım için ortadoğuya seyahat eden Amerikalı bir işadamının Kafkaesk hikayesini anlatıyor.

Ne filmlerini izledik Tom Tykwer’in. Alman sinemacının özellikle Hollywood’un anaakım yapısı içine kısılmadan önce kendi memleketinde çektiği filmler o yıllarda derinden etkilemişti hepimizi. Run Lola Run mesela, o müthiş enerjisi, başdöndüren kurgusu ama bir o kadar da sağlam öykü örgüsüyle aklımızı başımızdan almıştı. Ya da Deadly Maria’nın ruhumuza işleyen o tekinsiz atmosferi… Velhasıl Tom Tykwer eski Tom Tykwer değil bir süredir ve her filmine biraz özlem, biraz umut ve bir miktar da endişeyle gidiyor, ama nihayetinde hayal kırıklığı, özlem ve kaderimize razı gelmenin verdiği sükunetle ayrılıyoruz salondan.

Dave Eggers’in aynı adlı romanından (meraklısı dilimize de çevrilmiş romanı alıp okuyabilir) uyarlanan Kral İçin Hologram (A Hologram For The King), Suudi kralının yeni inşa edeceği kenteki IT donanımını yapmak için ihaleye katılan Amerikalı bir şirketin üst düzey yöneticilerinden birinin Arap ellerindeki macerasını öykülüyor. Tom Hanks’in canlandırdığı Alan Clay, -akla biraz Lost In Translation’ı getiren- tuhaf bir yabancılık çektiği Suudi Arabistan’da umutsuzca krala yapacağı sunum için beklemekte, bir yandan da sırtında beliren ve günden güne büyüyen garip yumruya bakıp bakıp kaderine yanmaktadır. Arada bir uzaktaki kızıyla haberleşmekte ve düzenli olarak Amerika’daki patronundan azar işitmekte ama inatçı bir şekilde kralın yolunu gözlemeye devam etmektedir. Bu Kafkaesk serüvende karşısına 70’li yılların Amerikan rock’ına meraklı (Chicago, ELO vb.) bir taksi şoförü, partilemeye hevesli Danimarkalı bir işkadını (Sidese Babett Knudsen, Borgen’den ve Duke of Burgundy’den hatırlıyoruz) ve nihayet sırtı için gittiği hastanede tanıştığı ve gönlünü kaptıracağı Zehra adında bir doktor (Sarita Choudhury) çıkacaktır. 

Tom Hanks’in her zamanki gibi tutarlı bir oyunculuk sergilediği (genellikle, yönetmenlerin aksine, oyuncular hayal kırıklığı yaratmıyor) Kral İçin Hologram romandan beyazperdeye geçerken bir hayli ruhunu yitirmiş görünüyor. Üslupçu ve güçlü bir yazar olan Eggers’in bu filmdeki gibi savruk bir iş çıkarmadığı konusunda romanı okuyan hemen herkes hemfikir. Kimi anlarında (özellikle her sabah geç uyandığı otel odasındaki sahneler) aklımıza Groundhog Day adlı nefis sürreel komediyi getirse de son tahlilde sıradan bir “kendini yaban ellerde kaybetme, ama sonradan yine o ellerde bulma” filmine dönüşmekten kurtulmayan Kral İçin Hologram sonlara doğru, Alan ile Zehra’nın ilişkisinin işlendiği bölümlerde iyiden iyiye odağını kaybediyor ve sonra da maalesef bulamıyor. Çinlilerle rekabet edemeyeceğini anlayan ve Suudi Arabistan’da farklı bir işe girerek mutluluğu yakalayan Alan’ın nasıl bir aydınlanma yaşadığını anlıyoruz (anlamıyoruz da aslında, anlaşılabilir diyelim) belki ama bu iç yolculuktan bizim payımıza nasıl bir umut ışığı kaldığı sorusuna koca bir hiçten gayrı yanıt bulamıyoruz. Üstelik bizim gibi, bu coğrafyaların girdisini çıktısını, örf ve adetlerini az çok bilenler için Amerikalı-Arap karşıtlığından türetilen mizahın da fazla bir geçerliliği yok, takdir edersiniz ki. Öte yandan filmin belki de en çok aklımızda kalan sahnelerinin henüz inşa halindeki –ve akla fena halde bizim yaşam mimarlarımızın muhteşem eserlerini getiren- lüks kentte dolaşan Alan Clay’in tanıklık ettiği görüntüler kaldı. Bir yanda yakında açılacağı duyurulan fast food lokantalarının billboardları (ki firmaların haberinin bile olmadığını öğreniyoruz, sadece müşteri tavlamak için), bir yanda kaba inşaatın içinde Fight Club misali dövüşen işçiler ve bir yanda da gerçek birası, gerçek viskisiyle çölde vahayı andıran örnek bir apartman dairesi… Çelişkiler bu denli keskin olunca filmin de daha sağlam kroşeler çakmasını bekliyorsunuz ama öyle olmuyor ne yazık ki.

Daha fazla yazı yok
2024-11-24 05:12:43