A password will be e-mailed to you.

Time 100’e girmesi tek mahareti değil, 87 yaşındaki Japon sanatçı 2014’te de yılın en popüler sanatçısıydı. 40 yıldır Tokyo’da bir akıl hastanesinde yaşayan Yayoi Kusama’yı, Elçin Yahşi’nin yazısıyla daha yakından tanıyalım.

Yıl 2008. Sonbahar. ABD ekonomisin üzerinde kara bulutlar var. New York’ta, Christie’s Müzayede Evi’nde bir resim, beklenenin 2 milyon dolar fazlasına, 5.1 milyon dolara alıcı buluyor. Bu rekor fiyat, yaşayan bir kadın ressamın eserine biçilen en yüksek bedel. Ressam Yayoi Kusama. Yıl 2012. Bir süredir dünya bir Yayoi Kusama fırtınası etkisinde. Madrid’de, Paris’te, Londra’da, Osaka’da, New York’ta, 82 yaşındaki bu Japon sanatçının 60 yılı aşkın kariyeri retrospektif sergiler aracılığıyla yeniden inceleniyor, tartışılıyor. Yaşamı ve yapıtlarıyla şu anda uluslararası sanat piyasasında en çok ilgi çeken sanatçılardan biri olan Kusama, kapsamlı bir sergiyle olmasa da modern tasarımlarıyla Türkiye’ye de gelmek üzere. Durum böyle olunca, bu yaz muhtemelen hem basında hem de bazı vitrinlerde çok görülecek benekli giysilerin, aksesuarların yaratıcısını tanıtmak farz oldu. 

TEK BAŞINA NEW YORK’TA 

1929’da varlıklı bir ailenin kızı olarak Japonya’da, Matsumoto’da doğan Kusama, katı kuralları olan bir aile içinde büyümekten hep rahatsızlık duymuş. Babası çeşitli geyşalarla düşüp kalkarken, annesi minik Yayoi’yi casusu olarak kullanır, kocasını kızına takip ettirirmiş. Yetişkinliğinde hem cinsellik takıntısı olan hem de seksten nefret eden biri olmasını bu döneme bağlıyor kendisi. Artık imzası haline gelen ve resimlerinden taşıp, bütün ticari ürünlerinde, hatta Tokyo’da bazı otobüslerde bile kullanılan benekler gözüne ilk göründüğünde 10 yaşındaymış. Bahçelerindeki bitkilerin canlanıp kendisiyle konuştuklarını gören Kusama, halüsinasyonlarını kağıda dökerek başlamış işe. Son derece parlak renkler, modern formlar ve tabii her yerde ve her zaman kullandığı benekler bugüne kadar uzanan Kusama imzasını oluşturmuş. Bir dönem Japonya’da resim eğitimi almış, ancak usta çırak ilişkisinden hiç hoşlanmamış. Sonra bir gün bir dergide ABD’li ressam Georgia O’ Keeffe‘nin resimlerini keşfedince hayatı değişmiş. Amerikan Konsolosluğu’na gidip O’Keeffe’nin adresini almış, ona birkaç resmi eşliğinde bir mektup yollamış. Mektuplaşmaya başlamışlar. 1958’de, genç bir kadının tek başına seyahat etmesinin çok zor olduğu, Japon vatandaşlarının ülke dışına çok kısıtlı bir parayla çıkabildiği günlerde ABD’nin yolunu tutup oraya yerleşmiş. 15 yıl kaldığı bu ülkede, çöpleri karıştırıp yemek yemişliği bile var. Genel olarak çok fakir ve sıkıntılı geçen bu dönemde New York’un sanat çevresinin içine girmiş ama ne giriş. Devir, Andy Warhol, Mark Rothko, Willem De Kooning, Roy Lichtenstein gibi her biri birbirinden önemli sanatçıların devri. Kusama, Brooklyn Köprüsü’nde, parklarda ‘happening’ler düzenliyor. Çıplak insanları, atları beneklerle beziyor. ABD Başkanı Richard Nixon’a ‘Boşver bu Vietnam savaşını da gel sevişelim,’ mealinde bir mektup yazıyor. (Nixon cevap vermemiş.) Bir ara Venedik Bienali‘ni basıp, bahçede kendi ürünü küreler satıyor. Bir dönem Andy Warhol’dan bile daha çok bahsedilen sanatçı oluyor. Bütün bunları, yabancı bir ülkede, çok iyi bilmediği bir dilde ve tek başına bir kadın olarak yapıyor. Sonra, bunca çabanın ters teptiği, kendini fazla öne çıkarmakla suçlandığı bir dönem başlıyor. 1973’te ülkesine dönüyor. Ve o gün bugündür, gider gitmez kendi isteğiyle kalmaya başladığı psikiyatri hastanesinde yaşıyor. Orada bulunma nedeni, kendini rahat hissetmesi. Yoksa derdi ‘akıl sağlığına kavuşmak’ değil. Tam tersine, rahatsızlığının bir sanatçı olarak onu daha güçlü kıldığına inanıyor. 70’lerde, 80’lerde bir dönem ortalıktan el ayak çekmiş gibi görünse de aslında hep üretmeye devam ediyor. Yazdığı şiir ve romanlarla aldığı ödüller bile var. 90’larda New York’ta açılan bir retrospektifle yeniden sanat dünyasının gündemine geliyor. Eserleri değer kazanmayı sürdürüyor. Derken, devreye tasarımcı Marc Jacobs giriyor. Kusama hayranı olan Jacobs, sanatçıyla Louis Vuitton için özel bir koleksiyon tasarlaması konusunda anlaşıyor. 

DÜNYANIN GÖZÜ ÜZERİNDE 

 

Londra’daki Tate Modern‘da bu yıl başında açılan sergisi için yıllar sonra ülkesi dışına çıkıp Londra’ya gitti. Bu sergiler kapsamında, dünyanın birçok yerinden birçok gazeteci Kusama’nın Tokyo’da yaşadığı hastanenin çok yakınında yer alan üç katlı stüdyosunda sanatçıyla buluştu, o günkü ruh halinin izin verdiği ölçüde kendisiyle söyleşiler yaptı, cart kırmızı peruklu ve rujlu bu ihtiyar kadının, kendisine verilen hediyeleri minicik çocuklar gibi sevinçle kabul edişini izledi. Dünya basınının önde gelen yayın organlarında sayfa sayfa Kusama portreleri yayımlandı. Yani kısaca dünya bir Kusama fırtınası etkisinde. Biz de bu fırtınayı olmasa bile, rüzgarını hissedeceğiz gibi görünüyor.

 

Kaynak: Sabah / Benekler Kraliçesi

Daha fazla yazı yok
2024-11-25 00:12:36