A password will be e-mailed to you.

Berlin Film Festival’inde büyük ödülün sahibi olan Eşanlamlılar, 38. İstanbul Film Festivali’nin de gözdeleri arasında yer alıyor. 

İsrailli yönetmen Nadav Lapid‘in Eşanlamlılar‘ı (Synonyms, 2019) Berlin Film Festivali‘nde Altın Ayı ve Fipresci ödülünü aldı. Film, İsrail’den Fransa’ya göç eden genç Yoav’ın (Tom Mercier) Paris’te tutunma mücadelesini anlatıyor. Filmin ilk sahnesinde Yoav çırılçıplak kalıncaya dek soyunur ve küvete girer, geçmiş yaşamındaki tüm kirlerden kurtulmak ister gibi vücudunu suyun altında ovalar. Sonra üşür, tir tir titreyerek apartmandaki dairelerin kapılarını çalar ama kimse açmaz. Küvette soğuktan donmak üzereyken, genç, varlıklı bir çift onu bulur, lüks dairelerine getirir, ona yiyecek, giyecek, bir miktar para verirler. Paris sokaklarında turuncu renkli paltosuyla yeni hayatına başlayan Yoav, bir Fransızca-İbranice sözlük alır ve Fransızca sözcükleri bağırarak söylemeye başlar.

Yoav’ın İsrail’den neden kaçtığını bilmeyiz ama muhtemelen askerliği sırasındaki travmatik bir olayın sebep olduğunu hissederiz. Bütün film boyunca alegorik bir anlatıyı tercih eden Nadav Lapid, karakterinin iç dünyasını tanıtmaktan kaçınır. Onu dışarıdan gözlemleriz. Onun İsrail‘den hazzetmediğini ve kültürüne, edebiyatına hayran olduğu Fransa’da yaşamak istediğini öğreniriz. O İbranice konuşmayı reddeder. Fransızca sözleri ilginç bir aksanla ve düzgün konuşur. Bundan sonra Fransız olmak ve Paris’te yaşamak ister. Onu donmaktan kurtaran Fransız çiftle ilişkileri sürer. Emile ve Caroline onun anlattığı hikâyelere ilgi duyarlar. Yoav, çiftin monoton ve sıkıcı hayatına farklı bir renk getirmiştir. İkisi de onun cazibesine kapılır, onu arzu ederler. Üçü arasında bir aşk üçgeni oluşur.

Truvalı Hector gibi

Ülkesiyle ve diliyle her türlü ilişkisini kesmek isteyen Yoav, Paris’teki İsraillilerle karşılaştığında onlarla da Fransızca konuşur. İsrailli dövüşçüye Truvalı Hector’un öyküsünü anlatır. Yoav’ın kahramanı, Truva’yı işgal etmeye çalışan Akhileus’la dövüşmemek için ondan dokuz kez kaçan Hector’dur. İsrailli ona “Senin kahramanın bir korkak” der. Yoav, İsrail’den onu almak için gelen babasını görmek istemez. Paris’in en güzel manzaraları önünde turuncu paltosuyla yürürken Fransızca sözcükleri tekrarlar. Yoav’ın diliyle bağlantısını kesmek istemesi ülkesini reddetmesi ile ilgilidir. Wittgenstein, “Dilimin sınırları dünyamın sınırları demektir” demişti. Yoav ülkesinin sınırlarını aşmış, dilini değiştirmiştir.

Umutsuzluğunu Fransızca sözcükleri haykırarak yenmeye çalışır. Sözcüklerle kendine yeni bir kimlik inşa etmeye çabalar. Geçmişinden gelen naif, kırılgan, kışkırtıcı, agresif, isyancı ve baştan çıkartıcı kimliği karşılaştığı olaylar karşısında itaat etmesini ve yeni hayata uyum sağlamasını engeller. Zaman zaman gerçeküstü görünen çılgınca olaylar çıkartır.

Kozmopolit bir kültüre sahip olduğunu hayal ettiği Fransa onu kabul edecek midir? Fransa sözde benimsediği ilkeleri yabancılara gerçekten uygular mı? Bir göçmenin Paris’te yeni bir hayata başlama şansı var mıdır? Fransa’nın tarihini ezberlese, ulusal marşı Les Marseillaise‘ı su gibi okusa, Fransızcayı aksanlı da olsa düzgün konuşsa, bir Fransız olmayı başarabilir mi? Yoksa Fransa’yı tanıdıkça bunu eskisi kadar arzulamaz mı? Yoav Fransızların ondan öğrenecekleri şeyler olduğunu düşünür ama kapılar kapanır yüzüne. Bir aidiyete hapsolmayı reddeden Yoav gene yalnızdır.

“Kendi kimliklerimizin tutsağıyız”

Anaokulu Öğretmeninin (Kindergarten Teacher, 2018) dayandığı 2014’teki özgün filmin yaratıcısı olan Nadav Lapid mayınlı bölgelerdeki tekinsiz karakterleri izlemeye devam edecek gibi görünüyor. İstanbul’da filminin Atlas Sineması’ndaki gösterimine katılan yönetmen, hayat ve varoluş ikilisini yansıtmaya ve “Kendi kimliklerimizin tutsağıyız” cümlesinin etrafında ilerlemeye çalıştığını söyledi. Lapid, Eşanlamlılar’da Sartre‘ın kentinde sözcüklerle hayatı ve kenti keşfetmeye çıkan genç bir adamın bunaltısını ve kavgasını varoluşçu bir filme dönüştürüyor.

Eşanlamlılar, bireyin ülkesine, toplumuna, diline, köklerine ve kendisine yabancılaşmasını alegorik ve özgün bir üslupla anlatıyor. Bu da onu seyirciden çaba bekleyen çok özel bir film konumuna getiriyor. Başrolündeki Tom Mercier’nin mükemmel ve etkileyici performansıyla, Paris‘in muhteşem görüntüleri önünde şehirle yabancı birey arasındaki ilişkiyi yeniden irdeleyen bir film olarak iz bırakıyor. Mülteci, göçmen ve sürgün olmanın daha önce denenmemiş taptaze anlatımı film üzerine derin düşünmeyi gerektiriyor ve keşfetmeyi seven izleyicilere benzersiz bir heyecan veriyor. Sözcüklerin, hayatın, varoluşun ve aidiyetin anlamını sorgulayan sinemaseverlere özellikle önerilir.

Film, 38. İstanbul Film Festivali kapsamında 15 Nisan Pazartesi akşamı 21:30‘da Kadıköy Sineması‘nda izlenebilir.

 

İLGİLİ HABERLER

EDMOND, CYRANO’YU YAZIYOR

Festivalde bir dünya prömiyeri: Saz

Daha fazla yazı yok
2024-11-22 00:47:31