Fotoğraf sanatçısı Kamil Fırat’ın “Atlar & Kentler” adlı sergisindeki işler, Macar yönetmen Béla Tarr’ın “Torino Atı” filminin açılış sahnesinde yeryüzünün rüzgârlı bahçesinde zor da olsa yol alan at gibi. Fotoğraflarda antik kentlere ait at kültlerinin alınlarındaki kırışıklıklar ve çizgilerdeki geçmiş, kendini geleceğe taşımaya çalışıyor.
“Atlar”, “Kırkpınar Yağlı Güreşleri”, “Kapadokya”, “Özne-Hilmi Yavuz”, “Kubbe” ve “Kök” gibi kişisel sergileri ve albümleri ile Türkiye’de fotoğraf sanatı konusunda önemli bir yere sahip olan Kamil Fırat, atlar ve kentlerin birbiriyle ilişkisini ortaya koyan yeni bir sergi ile karşımızda. Bu günlerde Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde izlenebilen, Fırat’ın “Atlar & Kentler” adını verdiği fotoğraf sergisindeki işler günümüz kentlerinden ziyade antik kentlerden ve kanlı canlı at fotoğrafının dışında antik dönemde heykeli yapılmış at kültlerinden oluşuyor.
Zamanın zihinlerde yarattığı uğultu
Türkçe şiirin en kusursuz şairlerinden biri olarak düşündüğüm Turgut Uyar, “Kayayı Delen” adlı şiir kitabının “Acıyor” şiirin son iki dizesinde “Tarihe gömülen koca koca atlar / Tarihe gömülür o kadar” diyor. Acı veren sevgiyi gömmeye çalıştığımız yerde; bir atın heyecanını, hızını, esnekliğini, dur durak bilmez koşusunu ve soluğunu da gömdüğümüzü anlatıyor. Uyar’ın andığım bu iki dizesini gerçek anlamda düşünecek olursam, belki de Fırat tarihe gömülen koca koca atların tarihe gömülmediğini göstermeye çalışıyor.
İnsanlık tarihinde ve onun gelişiminde önemli bir yere sahip olan at; savaşların, göçün ve gündelik hayatın yanında; şanın, şöhretin ve kudretin de önemli bir simgesi olarak hayatın ayrılmaz bir parçasıdır. Hal böyle olunca da onun varlığı kimi yerde taşlara kazılarak, kimi yerde bir heykel yapılarak, kimi yerde de bir sikkeye kazılarak ölümsüzleştirilmek istenmiştir. Ölümsüzleştirmeye ölümsüzleştirmişlerdir ama zamanın her şeyi değiştirdiği, dönüştürdüğü gerçeği kentlerde olduğu gibi at kültlerinin de zaman içinde değişmesine yol açmıştır.
Öte yandan antik kentler günümüzde açık hava müzesine dönüşürken, o dönemde yapılmış at başları da şimdi farklı müzelerde yer almaktadır. Böylece bu iç içe olma hali kesintiye uğramaktadır. Kamil Fırat da zamanın zihinlerde yarattığı uğultuyla beraber varlığı kesintiye uğrayan at ve at imgesinin o yerleşim yerlerinin bir parçası olduğunu hem de çok önemli bir parçası olduğunu siyah-beyaz fotoğraflar yoluyla göstermeye çalışıyor.
Kentler ve atların göz göze gelmesi
Sanatçının bu çalışmasının ana durağını 1984 yılından beri tarihi kentleri dolaşarak fotoğraflaması oluşturuyor. Uzun yıllar boyunca kendisini çağıran bu kentlerle ilişkisi Fırat’ın ait olduğu topraklardan koparılıp Selçuk Müzesi’nde yer alan Artemis Tapınağı’ndan kalan bir at başını görmesiyle farklı bir boyuta evriliyor. Son on beş yıl boyunca da Anadolu’daki antik kentlerden alınıp farklı müzelerde yer alan at figürlerinin peşine düşerek, kent ve at metaforu üzerinden bir hikâye yaratıyor. İşte sanat galerisinin duvarlarında yer alan fotoğraflarda onlarca yıldır ayrı kalan bu yerleşim yerleri ile atların yeniden birleşimi, buluşması ve göz göze gelmesi var. Sadece bu da değil, hangi ruh, duygu ve hislerle birlikte yer aldıkları da bu serginin hem asıl hikâyesini hem de derdini ve anlamını ortaya koyuyor. Fotoğrafların yanlarında verilen metinler de o kentin hikâyesine en az fotoğraflar kadar eşlik ediyor. Böylece foto metin aracılığıyla zamanın izi; hüznün, geçip gitmenin ve var olmanın ağır yüküyle kendini gösteriyor.
Sergiyle aynı adı taşıyan kitap
Sanatçı ayrıca sayısız kez gittiği ve her seferinde kendisi çağıran bu kentlerin fotoğrafını çekmekle de kalmamış. O kadim kentlerin kendisinde oluşturduğu duyguları da sanki bir Homeros metni gibi kaleme almış. Bu sergiyle aynı adı taşıyan bir kitaba da imza atmış.
Ait olduğu kentle aynı kaderi paylaşıyor
Anadolu, Ege ve Akdeniz coğrafyasında kurulan devletler, uygarlık tarihinde inşa ettikleri kentlerle önemli bir yere sahiptir. Bunlardan biri olan Assos, Fırat’ın karelerine yansıyan görüntüde denizle, gökyüzüyle ve adeta onların bütünleşmesiyle görülüyor. Bir zamanlar sokakları, agorası, tiyatrosu, Atina Tapınağıyla önemli bir yerleşim yeri olan ve felsefede ön plana çıkan Assos, sütunlu yapılarının yanında etrafa dağılmış diğer önemli bileşenleriyle fotoğraf karesine yansımış. Sırtında sahibinin olduğu, kendinden emin adımlarla ilerler gibi görünen at heykelciğinde olduğu gibi, her türlü yıkıma rağmen Assos’un yine de varlığını koruduğu gözleniyor.
Günümüzde Çanakkale’nin Ezine ilçesinde bulunan, Büyük İskender’in komutanlarından Antigonos tarafından kurulan, Roma döneminde büyüyüp gelişen ve zamanla önemini kaybeden Aleksandria Troas, Fırat’ın kadrajına takılan görüntüde varlığı gittikçe yok olan bir yerleşim bölgesini andırıyor. Bir kemerli yapının dışında o dönemden kalan taşların varlığıyla görünen kentin at heykeli de Aleksandria Troas gibi aynı kaderi yaşıyor.
Troya’nın hüznü
Troya’nın hüzünlü atını neye bağlamalı? Doğu ile Batı’nın kesişme noktası olan, uğruna birçok savaşın yapıldığı bu kent, Homeros’un İlyada’sında tarihin en önemli savaşlarından birinin geçtiği yer olarak anlatılır. Hector ve Akhilleus gibi o dönemin iki ünlü kahramanının bu savaşta ölmesinin bir hüznü de olabilir bu at kültünün bakışı. Ya da Fırat’ın “Atlar ve Kentler” adlı kitabında değindiği gibidir. “Tarihi boyunca yaşadıklarını insana göstermeye çalışan Troya kentinin kaderini, insanın yanlış anladığı bir “hile” belirledi. Batıdan gelenler kenti almak için büyük bir at inşa ettiler ve içine asker yerleştirdiler. Bu atı, hediye olarak Troya’ya verdiler. Barışın simgesi olacağını düşündükleri at, onların sonu oldu… Atların bakışlarındaki “hüzün” işte o zamandan kalmadır.”
En nihayetinde Macar yönetmen Béla Tarr’ın “Torino Atı” filminin açılış sahnesinde yeryüzünün rüzgârlı bahçesinde zor da olsa yol alan at gibi; Bergama, Aphrodisias, Efes, Smyrna, Kyryse, Sardes, Priene kentlerine ait heykellerde atların alınlarındaki kırışıklıklar ve çizgilerdeki geçmiş, kendini geleceğe taşımaya çalışıyor.
Fotoğraf sanatçısı Kamil Fırat’ın uzun yıllar boyunca büyük bir emekle oluşturduğu sergideki işler 10 Haziran’a kadar izlenebilir.