A password will be e-mailed to you.

Kafasını kaldıran sinemaseverler hallerinden memnun. 36. İstanbul Film Festivali zengin programını sunmaya devam ediyor. Salonlar dolu ama seansların pek çoğuna son anda bilet bulmak ve filmleri layık oldukları yerde izlemek mümkün. Çoğumuz zaten dikbaşlıyız… Filmi sinemada adabıyla izlemeyi biliriz. 36. İstanbul Film Festivali’nin “Kaldır kafanı” sloganına rağmen projeksiyon sırasında telefonunu açmaya ve ışığını gözümüze sokmaya cüret edenleri kibarca uyarıyoruz. Evet, hâlâ var onlardan!

Vilnius Film Festivali’nde jüri üyesi olduğum için festival mesaime gecikmeli olarak başladım. Şu ana kadarki izlenimlerimi kısa kısa aktarmaya başlayayım:

İstanbul üzerinde gökkuşağı

Sir Ian McKellen’ın söyleşisini kaçırdım ne yazık ki, ama vaktiyle kendisiyle Cannes Film Festivali’nde bir yuvarlak masa söyleşisi yapmış olduğum için o kadar da içime oturmadı… Her performansı ayrı bir incelik taşıyan, eşsiz bir oyuncu. Sir Ian misali bir ustanın ve sinemanın ötesinde bir insan hakları aktivistinin Festival’in açılışını yapması hakikaten müthiş bir olay kültür sanat alemimiz için. Basit bir ses kaybından dolayı ardıl çeviride onun açıkça gay olduğunu söylediği sözlerin Türkçeye çevrilmemesinden dolayı yine sansür yaygarası koparanların kötü niyetliliği karşısında nutkum tutuldu. Festival British Council işbirliğiyle onu getirmiş ve konuşacağı platformlara çıkarmış, buna mı tenezzül edecek? Akla mantığa sığacak gibi değil. Programda yer alan LGBTI haklarına değinen filmlerden haberleri olmadan, hele hele retrospektifi yapılan Vincent Dieutre’ün bu alandaki şöhretini ve itibarını da bilmeden ortalığı ayağa kaldırmak “cehalet bütün kötülüklerin anasıdır” sözünün bir yansıması oldu. Dieutre filmleri Pera Müzesi’nde gösterilmeye başlandı, başka fırsat çıkmaz benden söylemesi.

Turfanda yerliler

Köprüde Buluşmalar gayet güzel geçmiş… Mişli geçmiş zaman kullanıyorum çünkü ben de dünya film endüstrisinden gelen temsilcilerin söylediklerini aktarıyorum. Bu platformun yöneticisi olan Gülin Üstün’ün ve yeni projelerini sunan genç sinemacılarımızın yüzü gülüyor. Umarım ödül kazanan kazanmayan her biri ortak yapımcı ve satış acentası bulur. Söz yeni projelere gelmişken Ulusal Yarışma’ya değineyim. Filmlerin bir kısmını önceden izlemiştim, aralarından Kazım Öz’ün “Zer” ve Bülent Öztürk’ün “Mavi Sessizlik” filmlerini özellikle beğeniyorum. Yer kalmamıştır ama şansınızı zorlayın, pişman olmazsınız. “Zer” Uluslararası Yarışma’da, “Mavi Sessizlik” Sinemada İnsan Hakları Yarışması’nda yer alıyor, aynı zamanda. Festival ekibinin de bu iki filme odaklanması rastlantı değil.

Mavi Sessizlik (Blue Silence)

Birçok açıdan dengeli bir çalışma olan “Sarı Sıcak” Fikret Reyhan için iyi bir başlangıç. Çukurova’da bir çiftçi ailesinden gelen bir delikanlının kendini kanıtlamaya çalışırken içine düştüğü ahlaki ikilemi, sosyoekonomik geri planı da ihmal etmeden, derli toplu bir öykü çerçevesinde anlatıyor. Belli ki doksanlar kuşağının izinden giden bir yeni isim olacak sinemamızda. Berlin Panorama Special’a seçilerek büyük bir başarı elde eden “Kaygı” belirli bir düzeyin üzerinde bir film belki ama Sivas Katliamı’nın unutulmasına dayanan bir öyküyü politik açıdan fazla naif buldum. Bir de filme günümüz Türkiye’sine dair başka dertlerin, haber alma özgürlüğünün ve yapılaşmanın da doldurulup hepsinin birden bir psikolojik gerilim içinde anlatılmaya çabalanmasını yorucu buldum. Tipik bir ilk eser sendromu her şeyi bir arada tek filme doldurmak…

Sarı Sıcak

TRT filmlerinden “Bütün Saadetler Mümkündür” mütevazı bir öykü anlatma çabası. Biçem açısından tipik bir televizyon filmi diyebilirim. Oyuncu yönetimi ve yalınlığıyla ümit veriyor yönetmeni açısından. şimdilik Orhan Eskiköy’ün “Taş”ı siyah beyaz görüntüleri ve siyasi metaforuyla ilginç bir çalışmaydı, biraz daha geliştirilmeye ve işlenmeye muhtaç olsa da… Oyuncuların iyi performansları, siyah beyazın büyüsü ve metaforların gizemi bir süre sonra cazibesini yitiriyor ve tempo düşünce, zihinde iz bırakmayan bir finale doğru adeta sürükleniyor film. “Martı” itiraf etmeliyim ki şu yoğun festival üstüne festival sürecinde sabrımın sınırını zorladı, sonunu getiremedim. Daha sakin bir zamanda izleyeceğim…

Tereddüt”ü izlemeyen kaldıysa buradan yazıklar olsun derim, hiç kusura bakmayın. Kadın olmanın, bu toplumsal cinsiyeti taşımanın, sınıflar üzeri ve ötesi anlamını görülmemiş biçimde anlatıyor. Yolları kesişen iki farklı kesimden kadının filmde keşfettiği ortak dert, aslında bütün kadınların derdi. Ama filmin tek gücü öyküsünde değil Yeşim Ustaoğlu’nun git gide olgunlaştırdığı sinema dili de ayrı bir haz veriyor izleyene.

Tereddüt

Az izle, öz izle

Festival’de şu ana dek sadece birkaç film izledim. Aralarından “Ben Madame Bovary Değilim”i çok beğendim. 2010 yılında “Aftershock” adlı filmiyle Asya Pasifik Ödülü’nü kazanan Feng Xiaogang’ın imzasını taşıyan bu film, hakiki bir mücevher. San Sebastian’da Altın İstiridye, Toronto’da FIPRESCI Ödülü kazanması şahane referanslar ama filmin kendisi de son derece yaratıcı, zarif, mizahi ve dokunaklı. Çoğu zaman minyatürleri andıran doğa manzaraları fonunda ya da adalet arayışı için en yüksek otoritelere meydan okuyan kahramanına büyüteç tutarmışçasına yuvarlak çerçeve içinde izlediğimiz bu film göze ayrı vicdana ayrı hitap ediyor. Dikey ekran ve geniş ekran çerçeveleri de anlamlı biçimde kullanmayı başaran Feng Xiaogang, asker, gazeteci ve yazar Liu Zhenyun’un şaşırtıcı biçimde kadın gözünden adaleti ve sistemi sorgulayan romanını başarıyla uyarlamış.

Venedik Film Festivali’nde en iyi ilk filme verilen Geleceğin Aslanı ödülünü kazanan “Sonuncu”yu ise oldukça ilginç buldum. Bu diyalogsuz film, Afrika’dan Avrupa’ya geçmeye çalışırken saldırıya uğrayan, sonunda Akdeniz’i geçince kendini bir ormanda bulan göçmenin macerasını bir masal haline getiriyor. Amine Messadi imzalı görüntülerle büyüleyici ve gizemli masal atmosferini yaratan yönetmen Ala Eddin Slim, MoMA’da ve Centre George Pompidou’da gösterilen, FidMarseille misali festivallerde ödüller kazanan video art çalışmaları ve Babylon adlı avangard belgeseliyle tanınan bir sanatçı. İlk uzun metrajlı filminde çok işlenmiş ve halen güncelliğini koruyan bir meseleyi kavramsal çerçevede ele alıyor.

Sonuncu

 

Daha fazla yazı yok
2024-11-24 16:30:00