Ölümünün 10’uncu yıldönümünde Bülent Ecevit’in 1950’den 1961’e gazetelerde yer alan tüm yazıları ecevityazilari.org adresinde erişime açılıyor.
SALT, Rahşan Ecevit-Bülent Ecevit Bilim Kültür ve Sanat Vakfı’nın iş birliği ve sanat tarihçisi Sarah-Neel Smith’in araştırma direktörlüğünde, Bülent Ecevit’in başta Ulus olmak üzere çeşitli gazeteler için Türkçe ve İngilizce dillerinde kaleme aldığı yaklaşık 1500 yazı bir veri tabanına dönüştürüldü. Dört yıl süren projede, gazete kupürleri ve ilgili sayfalar fotoğraflandı, tarandı. SALT Araştırma’da dijital ortama aktarılan yazılar, ayrıntılı kontrol süreçlerinden geçirilerek aslına sadık şekilde yayına hazırlandı. Sitede yer alan yazılar, yayım yılları ve konularına göre girildi. Yazım ve dizgi hataları da mevcut şekilde korundu.
Ecevitçilik’in tohumlarının atıldığı yazılar
Ecevit’in gazetecilik yılları 1961’de Çalışma Bakanlığı ile başlayan ve 2000’lerin başına kadar süren siyasal yaşamına göre çok daha az biliniyor. Ancak siyasetçinin o dönemde kaleme aldığı kültür yazıları, sanat eleştirileri, siyasi analizleri ve gezi yorumları, sivil yaşam ve demokrasi üzerine korunması gereken bir literatür niteliğinde. Üstelik ilerleyen yıllarda geliştireceği fikirlerin de ilk nüvelerini taşıyor.
Ecevit’in yüzlerce yazısının yer aldığı siteden sanat üzerine bir yazısı:
Kaynak:
Halkçı (Yeni Ulus), “Günün Işığında” s. 3
Tarih:
1954-05-18
GÜNÜN IŞIĞINDA :
Yerinde sayan bir sanat
İstanbul’da toplanan bir jürinin, memleketimizde çevrilen filmler arasında, milletlerarası bir festivale gönderilebilecek tek bir film bulamaması, bu alanda hâlâ ne kadar geri olduğumuzu bir kere daha hatırlattı.
Filmciliğimizin geriliği için, maddî imkânsızlık bir özür değildir. İkinci Dünya harbi sonunda İtalyan filmciliği, maddî zorluklara rağmen kalkınmıştır. Maddî imkânsızlık bir özür olarak kabul edilse bile, artık memleketimizde bu özür eski kuvvetini kaybetmiştir. Bazı film müesseselerimizin kısa zamanda geniş maddî imkânlara kavuştuklarını duyuyoruz.
Türk filmciliğinin içinde bulunduğu üzücü durum, ancak, iyi niyet yokluğu ile izah edilebilir.
Genel olarak filmcilerimiz, kendilerinde bir sosyal sorumluluk duymuyorlar. Memleketimizdeki umumî zevk seviyesini yükseltmekle değil, olduğu halde tutup sömürmekle ilgileniyorlar.
Gerçi, bir özel teşebbüsten, maddî menfaat gözetmemesi beklenemez. Ama, bir çok sanat kollarının işbirliğine dayanan filmcilik, bir endüstri, bir ticarî teşebbüs olduğu kadar bir sanattır da. Bu sanat hüviyetine hak kazanabilmek için maddî menfaatlerin dışındaki bu gayeler, film endüstrimize, en az, maddî menfaat mülâhazaları kadar hâkim olmadıkça, hiç bir olgun ve tarafsız jüri, dünya karşısına çıkarılabilecek bir tek Türk filmine rastlamıyacaktır.
Dünya karşısına çıkarılması uygun bulunmayan bu filmlerin memleketimizdeki seyirciler karşısına çıkarılması neden uygun olsun?
Teşvik, hak edilmelidir! Türk filmciliği ise, bugüne kadar, bir kaç istisnası ile, teşvike hak kazandıracak bir iyiniyet gösterisinde bulunmamıştır. Bu durumda, bazı belediyelerin yerli film gösteren sinemalara yaptığı vergi indirmeleri bile yersizdir.
Hele, yabancı film ithall şartlarının ağırlaştırılması yolundaki cereyan, filmciliğimizi kalite bakımından değil, sadece kazanç bakımından kalkındırmak neticesini vaadedebilir. Bu yoldan yapılacak bir teşvik, resim sanatımızı teşvik için dışarıdan röprodüksiyon ithalini, edebiyatımızı teşvik için yabancı dillerde edebî eser ithalini, kompozitörlerimizi teşvik için nota ve plâk ithalini güçleştirmek kadar mânâsız olur.
Filmciliğimiz ancak, sanatı ve memleket kültürüne hizmeti kazançtan üstün tutan idealistler bu iş sahasına rağbet ettikçe kalkınabilecektir.