Sean Parker müzik macerasına yeni ekibi Scorpio Rising ile noktasız, duraksız devam ediyor.
Indie rock alanında Türkiye’nin ve sosyal medyanın en çalışkan adamlarından biri olup bugüne dek Ed Harcourt (Babylon, İstanbul), John Robb’s The Membranes (İndigo, İstanbul) ve Replikas (Haymatlos, İstanbul) ile sahneyi paylaşan, Foça ve Gazipaşa rock festivallerinde sahne almış olan Parker’ın A Gun to The Temple albümü için ünlü yazar ve filozof Alain de Botton’ın yaptığı niteleme, müziğini belki de en iyi tanımlayan ifade: “Kalpten müzik ve zeka ürünü sözlerle tüm esin kaynaklarından derlediği bileşimi akıllıca ortaya koyan grup.” Parker İstanbul’daki macerasına 2004’te önce Sean Parker Band ile başladı, şimdilerde de yeni ekibi Scorpio Rising ile devam ediyor. Sean Parker (vokal, gitar), Jenny Miller (keman), Veronika Szabo (geri vokaller), Nazlı Şensoy (geri vokaller), Fatih Candaş (bas) ve Uygar Aydın’dan (davul) oluşuyor. Mikrofonu şefe tuttuk…
Sarp Keskiner: Satın aldığın ilk 45’liği merak ettim…
Sean Parker: Fine Young Cannibals’ın The Raw And The Cooked’ı ve The Cure Lullaby. Pek matah seçimler olduğunu iddia edemeyeceğim ama bu soruya cevap ve gerçek bu… Ne de olsa 80’lerden bahsediyoruz.
Sarp Keskiner: David Bowie, The Flaming Lips, The Cure, Arcade Fire, PJ Harvey, Tindersticks, Captain Beefheart, Gevende, Replikas, Nekropsi, Captain Beefheart, John Cage, Talking Heads, Erkin Koray, Björk, Roxy Music, Pixies, The Velvet Underground, Alt J, Wilco, Steve Reich, Television, The Fall, The Roots, Brian Eno, La Monte Young, John Cale, Nick Cave… Seni hiç dinlememiş olanlara müziğini tarif etmek için referans verdiğin bu isimlere bakacak olursak, saydıklarının müziğini nasıl etkilediğini tarif eder misin? Bu esinleri nasıl harmanlıyorsun?
Sean Parker: Ben tam bir müzik hırsızıyım; dinlediklerimden sürekli esinlenir ve esinlendiklerimden neler alabilirim, çalabilirim, ona bakarım. Biliyorum ki, benim bu favori listemdeki tüm isimler de aynen böyle yapmış veya yapmaya devam ediyor. İşin kritik kısmı ise bu esinlenmelerden sana has bir bileşen, hissiyat, sound yaratabilmek. Aynı zamanda, esin kaynağım diye saydığım isimlerin bugüne dek ortaya çıkarmış olduğu işlere yakın durabilecek bir müzik yaratabilme ihtimali, her müzisyenin kendini yüce ve iyi hissedeceği nadir bir deneyim. Bu yüzden şarkı yazıyoruz belki; şarkılarımızı önce çocukluğumuzdan beri bize esin vermiş isimlerin yaratmış olduğu o şarkılara benzetmeye çalışıyor, sonra da benzediğine kanaat getirdiğimiz an, bu şarkıları Van’daki veya Butan’daki ondört yaşındaki bir ergen dinlesin de heyecanlansın istiyoruz. Bu amacı başarmak adına, bence bize ve bana her yol mübah olmalı…
Sarp Keskiner: Peki seni henüz dinlememiş olanlara müziğini nasıl tanımlıyorsun?
Sean Parker: Art rock, deneysel rock, alternative rock… Nasıl dilerlerse. Renkli, ruhlu bir müzik işte.
Sarp Keskiner: İstanbul’a 2004’te geldin. Bu hafta bu şehre varacak bir yabancı müzisyenin kendine bir grup kurması süreci nasıl seyreder sence?
Sean Parker: Nereye nereden geldiğin ve şimdi nerede olduğun mevzuu, bu alanda pek işlemiyor. İstanbul, İzmir veya Londra ya da New York… Yoldaş müzisyenler, aynı ihtiras yolunda zaten birbirini buluyor. 2004’te İstanbul’un tenime ve tinime nasıl nüfuz ettiğine dair şarkılar ve notlar almakla meşguldüm; 2007 ise bana ilk grubumu hediye etti. Şimdiki grubumda üç Türk var; bir Macar ve iki Britanyalı’nın varlığını da eklersek, milliyetin müzik yapma uğraşı adına ne kadar boş bir belirleyici kriter olduğundan bahsedebiliriz. Milliyetçilik, bizi bir arada tutan birşey olmaktan öte, suratına gülmemiz gereken bir acuze bence…
Sarp Keskiner: “Yabancı” kavramını, bir ara bu kelimeyi sündürmecesine kullanarak, kasten ve isabetle, anlamca eğrilttiğini düşünüyorum. Bu soruyu İngilizce ve Türkçe kelimeleri beraber sorarak kuracak olursam, “yabanci” ve “foreigner” arasındaki ilişkiyi tarif eder misin?
Sean Parker: Dil açısından bakacak olursak, “yabancı” kelimesinin vurguladığı aidiyet, ait olma gücü ve illiyet babında “aileden olmayan” anlamında geldiğinin pek farkındayım. Bu anlamda tehlikeli ve şüpheli, şüphe yaratandır “yabancı”. Pozitif bir bakış ile bakmayı yeğleyecek olursak, cömertliği ve konukseverliği hak eden olmalı “yabancı”, vardığı o yeni yer her neresi ise… Meraklı olması, sürekli hoşgörü ile karşılanması gerekli bir özelliği “yabancı”nın. Bir dolu Türkiyeli ve başka millete mensup arkadaşım var ve dostluk, benim için onları hayatımda var kılmam için en önemli, belki de tek kriter.
Sarp Keskiner: Yurtdışından bu ülkeye gelmiş herhangi birisinin, bir zaman sonra bıkkınlık veren o “yabanci” olma halinden kurtulduğu kerte ne peki?
Sean Parker: Bir başkasında rastladığı farklılıkları kendi kültürünü referans alarak yüceltmediğinde ve geldiği ülkede rastladığı alışılmadık şeyleri, kültürel her türlü farklılığı olduğu gibi kabul ettiği an bitiyor o yabancı olma hali.
Sarp Keskiner: Yerleştiğin günden bu yana İstanbul’un müziğine ne gibi katkılarda bulunduğunu, ses dünyanı nasıl etkilediğini merak ediyorum…
Sean Parker: Müzikal açıdan cevap verecek olursam, arabeskin ve kulağıma çalınan diğer etnik müziklerin izlerine önceki işlerimde rastlamak mümkün: Matthew Lemon’ın A Gun To The Temple albümü ve “Transport” EP’deki yaklaşımı ile Jenny Miller’ın kemancılık açısından Scorpio Rising grubunda takip ettiği izlerde ben bu gibi etkileşimlere tesadüf ediyorum. “Turko-Asian” diye bir tabirim var, bu havalar için; bu tip tınıları ve bu etkilenişi tarif etmek adına. Fakat, bildiğiniz ve gördüğünüz üzere, her iki müzisyen de İstanbul’a yerleşmiş olan iki İngiliz… Gruplarım böyle değişken kalsın, kimi gitsin ve kimi gelsin istiyorum belki de. Bunun grubun canlı kalması adına iyi bir formül olduğunu düşünüyorum. Şahsen, bu açıdan bir U2 olmak istemezdim…
Sarp Keskiner: Çalışkanlığının sırrını da açık et bize.
Sean Parker: Başarıyı kendime bir kriter edinmiyor olmam herhalde… Bence hiç kimse başarılı veya başarsız değildir. Müziğe aşık olmak; bu yolda hiç durmayacağını, her zaman kendi adına daha iyisine gideceğine dair inancı kaybetmeyeceğini garanti eder. Sen bu yolda ilerleyip dururken de insanlar seni ve müziğini bir şekilde fark eder. Mecra hiç önemli değil bence: Konser, albüm, radyo, internet veya basılı medya… Beni yolumdan döndürmeyen ise işi tamama erdirmeye dair bir tür inat. Ne ile uğraşıyorsan elinden gelenin en iyisini yap; benim düsturum budur.
Sarp Keskiner: Yakın gelecekte neler var?
Sean Parker: İstanbul konserleri devam ediyor. Diğer şehirlere de konuk olmayı istiyorum. 22 Aralık’ta Indiestanbul kapsamında Karga’da Spent Ex ve DJ Hakan Tamar ile sahne alacağız. Bir de hazırlıklarını tamamladığım Salt in The Milk – 8 Years in Istanbul adlı kitabım var ki İngilizce ve Türkçe olarak Affectum Libris etiketi ile en geç Şubat 2013 gibi yayımlanmış olacak. Kitap şarkı sözlerimi, kısa notları, dünden bugüne müzik ve kültüre dair çiziktirdiklerimi içeriyor. Adı nereden mi geliyor kitabın? Ayrandan…
Sean Parker & Scorpio Rising’in son albümünü dinlemek için:
Video: https://www.youtube.com/watch?v=5AHswy8VtRk
Albümü satın almak için: http://www.cdbaby.com/cd/sbwparker
iTunes: https://itunes.apple.com/tr/album/istanbul/id189927807