Son günlerde yazar Philip K Dick’in söylemleri üzerinden dile getirilen güncel sanat eleştirileri, sanat üzerinden bir üst dil yaratma çabasında.
Bu eleştiriler sanatı, maddi kazanım ve suçlu ile eş bir duruma indirgeme çabasında. Güncel sanattın ulaştığı durum pek çok insanı rahatsız etmekte. Özellikle, entelektüelin bir üst algıya sahip olması gerektiği kanaati taşıyan, majör bir gerçekliğe sahip olması gerektiğini iddia eden kişiler tarafından. Ki bunlar eleştirmenlikten, yöntem belirlemeye doğru evirilen kişilerden oluşuyor.
Toplumsal bir üst gerçekliğinin olduğunu kabul eden “eleştirmen” zihni, sanat algısını belirleme ve şekil verme çabasında. Özünde sakat bir algıya sahip olan bu bakış, yapısal bir temele dayanmasından kaynaklanıyor ve yapısalcılık sanat ve güncel sanat için neredeyse fi çağında kalması ile eş bir değerde. Nietzsche, dünyadaki misyonunu put kırıcılık olarak görüyordu ve günümüz yaşantısı, putların en çok yaratılıp yıkıldığı bir süreçten geçiyor. Yaratılan her put bir öncekinden daha zayıf ve daha kolay yıkılıyor. Bu bir geçiş sürecidir, yargıların hakim olmadığı zihinsel bir oluşuma sürükleniyoruz.
Güncel sanat, bireysel bir varoluşu temsil eder. Bataille Edebiyat ve Kötülük adlı edebiyat eleştirisi kitabında“birey ne olmayı başaramıyorsa toplumda o olur” diyor ve biz artık oluşturulamayan bir dünyada sistemleşemeyen bir yaşam ve sanat algısı ile yaşıyoruz. İkinci Dünya Savaşı sonrasında oluşmaya başlayan sanat hareketleri formal ve seküler bir dünya algısına karşıt olarak sanatı yerleştirdiler. Bataille yine aynı kitabında “O, çılgınca savaştığı dünyanın iyiliği ve aklı temsil ettiğini çok iyi bilir” diyerek sanatı bir çeşit akıl karşıtı ya da politika karşıtı bir yerde olduğunu dile getirmeye çalışmıştır. Sanat, bu misyonu ile dünyayı dönüştürmüş ya da kişi ile bir olmuştur. Sanat apolitik değil; bir karşı politikadır ve kendi düzenini oluşturacaktır. Bu politik algıya sahip olan insanlar için tehdit edici bir durumdur.
Sanat hiçbir zaman bu denli güncel olamamıştı. Bugün görsel medya, sosyal medya, görsel ve plastik sanatlar insan yaşamının merkezine yerleşmeye başladı. Yaşam üst bir söylemin direktifleri ile değil, herkesin kendi kavram kabiliyetine göre şekil almakta. Günümüz sanatında avangardlığın yeri ve karşısında avangard olabileceği bir kitle kalmamıştır. Günümüz dünyasında herkes sanatçı olduğu gibi, herkes avangard ya da eleştirmen. Baudrillard “hepimiz sıradanlığa mahkum olmuşuz ve işin kötü tarafı artık bundan kurtuluş yok” diyor. Hepimizin sıradanlığa mahkum oluşunun kötü bir tarafının olduğunu söylemek arıza bir tutum, tiranlar, aramasına sevk eden bir durum.
Rafet Arslan’ın AICA‘da “sanat eleştirisi” diye sunduğu metin sanatsal bir eleştiri mi? Duygusal bir boşalım mı? Bunun ayırımına varamıyorum. Ama sanattan nasıl bir beklentisinin olduğunu, sanatın ne olduğunu ve ne olması gerektiğini sitemkar bir dil ile dile getirmiş. Geleceğin bilimi olarak lanse edilen “psikiyatri” ve “psikoloji” insan davranışlarını ve ruhunu çözümlemeyi bir disipline kavuşturduklarını ve ruhsal reçeteler sunmayı başardıklarını sandılar; fakat sürülen her reçete ile kendi üzerine yıkıldılar. Hiçbir insan yaratımı daha insanüstü bir yapıya sahip olamadı. İnsanların üst söylemlerden arınması ile yaşamın niteliksizleştiği eleştirileri sadece zihinleri üst söylem mekanizması ile çalışan ve buna inananlar tarafından dile getiriliyor.
Fotoğraf: Yazar Philip K. Dick’in portresi.