Sanatçı Burak Delier’in Gezi Parkı’nın Ardından Politik Sanat başlıklı anketimizin sorularına verdiği yanıtlar.
1 – Bir sanat yapıtı nasıl politik olur? Olmak zorunda mıdır?
Basit bir ayrım yaparak başlamalı: “politik sanat” başkadır, “politikası olan sanat” başka bir şeydir. Aslına bakarsanız “politik sanat” aslen politik de değildir. Güncel bir örnek verelim, çoğu zaman sanatta bir küçümseme kriteri olarak kullanılan slogan meselesini ele alalım. “Kahrolsun Faşist Devlet” bir slogan olarak slogan-slogandır. Bir sanat yapıtı olarak ele alırsak politik olmayan bir sanat yapıtıdır. Formu önemsizdir, kelimeleri araç olarak, hoyratça kullanır, içeriği, mesajı net, bildik bir slogandır. Buna karşılık “Kahrolsun Bağzı Şeyler” sanat-slogandır. Çünkü “bazı” kelimesinin formu ile oynayarak derdini anlatır. Türkçede “bazı” kelimesi ya üzerinde şapka varmış gibi uzatılarak ya da aynen sloganda yazıldığı gibi telaffuz edilir, yani “bağzı” olarak, biz konuşurken “bazı” demeyiz, “bağzı” deriz. “Basen” kelimesindeki gibi “bazen” demeyiz, “bağzen” deriz. “Kahrolsun Bağzı Şeyler” sloganının “mesajı” kelimelerin anlamında değil formundadır –zaten kelime anlamı olarak ne demektir ki “kahrolsun bağzı şeyler”? Düz anlamı olarak anlamsızlığı, tıpkı soyut yüzey resminde olduğu gibi formuna işaret eden bir öğedir.
Sloganın anlamı sesli Türkçenin yazılı Türkçeye müdahalesinde yatar. Ankara’da birilerinin belirlediği yazım, anlam kılavuzlarına karşılık toplumun sesinin devletin diline müdahale etmesidir. Aslında dil hiçbir zaman devletin ya da her hangi bir kurumun değildir; dil her gün, her saat, her dakika toplum ve teker teker bireyler tarafından performe edilerek ele geçirilir. Dilin asıl sahibi toplum, toplum içinde bulunan çeşitli gruplar ve bireylerdir. Fakat biz bunu bilmiyormuş gibi yaşarız. Dil sanki bizim ağzımızdan çıkan değil de, orada, uzakta soyut bir bütünlükmüş gibi düşünürüz. Bu sloganda gördüğümüz toplumun gücünün yazıya, yazım kuralına, konvansiyona taşması ve kendi gücünü, potansiyelini tanımasıdır. Bu anlamıyla slogan gizlenen, inanılmayan bir potansiyelin itiraf edilmesi ve alenileşmesidir. Söylemeye gerek yok bu anlamıyla tam da poetikası ile politikasını belirleyen bir slogandır. Politikası olan sanat da böyle çalışır: poetikası ile politikasını yapar. Dışarıdan dayatılan çeşitli politikalara, politikacılara, siyasetlere ve aktivistlere de tavrını böylece almış olur…
Kimse her hangi bir şey olmak zorunda değil. Ama elbette yapıtların anlamı, önemi, gücü bu poetikaya bakılarak değerlendirilir.
2 – Politik açıdan etkili olduğunu düşündüğünüz bir sanat yapıtı örneği verir misiniz?
Kusura bakmayın, vermemeyi tercih ederim.
3 – Günümüz sanatı içinde siyasetin ne tür bir rolü olduğunu düşünüyorsunuz?
Bastırıcı, dışlayıcı, çoğu zaman çifte standart uygulayan, kendi önyargılarına kısılıp kalmış ve popülist bir yargıç rolü oynadığını düşünüyorum.
4 – Sanatın toplumsal alandaki rolü ve etkileri nelerdir?
Sanat bir yapma-etme biçimleri, oluş ve düşünüş tarzları dağarcığıdır. Geçirgen, dağınık, çoğu zaman gizli/sanal, etkileri hemen hesaba, ölçüye gelmeyen bir hafızadır. Etkisi dolaylıdır. Toplumsal matrisin dağıldığı zaman-mekanlarda (deprem, devrim, ayaklanma gibi kriz anlarında) bu dağarcık -daha sonra tekrar mağarasına çekilmek üzere-, canlı ve somut potansiyeller olarak ortaya çıkar. Kriz anından sonraki konsolidasyon zamanında bu dağarcıktan kalanlar sonraki hayatın dilini, algısını, biçimini oluştururlar.