Nurinisa Eroğlu’nun, Heybeliada Ruhban Okulu’nda gerçekleştirilen açılış konserine dair izlenimleri…
Müzik başladığında çoktan akşam olmuştu. Heybeli’nin lirik mehtabı mazi artık. Sonbaharın sert rüzgârları özellikle de hazırlıksız yakalananları üşütüyor.
Lakin, kimin umurunda! Ev sahibi Patrik Bartholomeos ve konukları -alkışlarla- yerlerini alıp sunum yapıldıktan sonra, Ruhban Okulu’nun bahçesine kurulmuş sahnede: Klasik Bosphours.
Kanun: Erol Deran. Tanbur: Abdi Coşkun. Ney: Arif Erdebil. Kemençe: Hasan Esen. Ud: Mutlu Torun. Viyolonsel:Uğur Işık. Ritm: Vahit Anadolu ve Kudüm-Vokal: Mustafa Doğan Dikmen.
Az önce Ruhban Okulu’nu gezdik: Bir tür müze.
Kütüphanesini gördük: Umberto Eco’nun Gülün Adı romanından uyarlanan filmdeki kitaplık sahnelerinin platosu- sanki…
Kiliseye hayran olduk: İnancın büyük teşekkürü.
Alain de Botton, Mutluluğun Mimarisi kitabında felsefenin dehalarından Wittgenstein’ın kız kardeşine yazdığı mektupta “Felsefenin zor olduğunu sanıyorsunuz, ama mimarinin zorluğu yanında felsefeninki hiç kalıyor” dediğini yazar.
Ruhban Okulu, tek tek birimleri ve toplamıyla, mimarinin gücünü anlatan yapılardan.
Mimar Periklis Fotiadis, 19. yy’ın sonlarına doğru 2. Abdülhamit’in izniyle kolları sıvayıp, “felsefeden bile zor olanı” başarmış.
Öte yandan; Heybeli’nin müstesna konumu, çam ağaçları, karşıdan görünen İstanbul, komşu Büyükada, gökyüzü, yıldızlar, hatta peki: Buz gibi rüzgar- bile…doğanın mimarisini oluşturuyor ki malum; bu, yalnızca felsefeden değil, “kul yapısı” her şeyden zor ve mükemmel olanın ta kendisi!
Mekân algımız her zamankinden kuvvetliyken, Klasik Bosphours’un ilk notalarıyla ‘müziğin kanatlarında’ yükseliyoruz.
Tanpınar, Aldous Huxley’in “Allah var ve kemanlar çalınırken görünüyor…” dediğini yazar. Tam da o hissiyat.
Heybeliada Ruhban Okulu’nda, 22 Eylül Pazar akşamı gerçekleşen konserde Türk ve Yunan Sanatçılar sahnedeydi. Eleni Tsaligopoulou, Mustafa Doğan Dikmen, Konstantinos Thomaidis, Vasiliki Pepegeorgiou ve Engin Arslan’ın “katkılarıyla” gerçekleşen konserde bir süredir birlikte çalışan sanatçılar iki milletin-kültürün dostluğuna bir kez daha selam gönderdiler.
Ayrılıkların değil, birlikteliklerin vurgulandığı çalışmada, müziğin kendine özgü “inşa edici” özelliğiyle neleri başarabildiğini bir kere daha gördük.
“Realistler!’ ister açıkça, ister bıyık altından güledursun, bu vesileyle bazı şeyleri -bir kez daha- söylemek şart:
Bütün sanatlar ama özellikle de müzik insanların kardeşliği için ev’dir. Daha şefkatli tabirle: yuvadır. Yeryüzünün en asil, en estetik “yapıştırıcısı” müzik, düşmanları dost kılar. En “şehvetli” kavgaların orta yerinde: “Durun! Siz kardeşsiniz!” diyen odur.
Bu memleket, müzik üstünden, onu sembol kılarak birbirini “ötekileştirmenin” abes tarihini yazdı mı? Yazdı! Oradan ne çıktı peki? Daha fazla ayrılık, hamaset, husumet vs…
Sonra ama baktık, dünya değişti! Lakin elbette kendiliğinden değil, bazı insanların bir ufku görmesi-göstermesi ve bu ufuk için emek vermesiyle oldu bu iş.
Ve tabii: Bütün manidar yaklaşımlara inat, ısrar ederek.
İçinde yaşadığımız ülkenin müziği güneş gibi. Herkesi ısıtacak gücü-renkleri ziyadesiyle mevcut. Onu odak alıp, etrafında çok şeyi başarmak mümkün.
Kulağı olan duysun!
Yazının Notları:
1. Heybeliada’nın Hüseyin Rahmi Gürpınar Müze-Ev’i ve Cevdet Bey ve Oğulları romanıyla edebiyat tarihinde özel bir yeri olduğu malum. Ada, ek olarak müzik konusunda da son derece özel bir merkez olma yolunda hızla ilerliyor. Geçtiğimiz yazılardan birinde Heybeli’de bir süredir gönüllü kuruluşların katkılarıyla yapılmaya başlanan Mehmet Güntekin’in yönetmenliğindeki İstanbul Fasıl Topluluğu’nun Mehtap Faslı etkinliğinden söz etmiştim.
Heybeliada Sound Project ise, Ada’nın kültürel iklimine katkı yapan bir başka değerli proje. Bosphorus Cultural Alliance ve Heybeliada İlm-i Musıki Derneği’nin girişimleriyle başlayan ve devam eden proje, adayı cazibe odağı yapan çalışmalardan.
2. “Klasik Bosphorus”, futbol jargonuyla “Rüya Takım”dan oluşuyor. Viyolonselde Uğur Işık ve Neyzen Arif Erdebil’in de bulunduğu topluluktaki üstad isimler: Erol Deran, Abdi Coşkun, Mutlu Torun, Hasan Esen, Vahit Anadolu, Mustafa Doğan Dikmen… öyle kolay kolay bir arada görüp dinleyemeyeceğimiz bir kadro. Bu arada, Doğan Dikmen demişken… Klasik Türk Müziği’nin efsane ismi Bekir Sıdkı Sezgin ekolünden yetişen ve yıllar içersinde kendi şahsiyetini-yorumunu oluşturan Doğan Dikmen’i bilen biliyor… Lakin, Klasik Türk Müziğine yeni başlayacak “hazine avcıları” için TRT İstanbul Radyosu’ndaki programları dahil tüm kayıt külliyatını önermek bir nevi borç. Bütün büyük yorumcular gibi repertuarı “zor”dur ama sabır ve ısrarın sonu… garanti olarak: Selametin ötesinde bir mutluluk!.. Kayıtlara geçsin isterim.
3. Heybeliada Ruhban Okulu açılmalıdır. Üstelik yalnızca o değil, Türkiye’nin her yerinde inanç sahiplerinin istedikleri statü içerisinde cemevleri ve bütün dini merkezler açılmalıdır. Çok dilli, çok dinli, çok kültürlü, çok “sanatlı” olmak… zaaf değil, renktir, nimettir. Marifet, bütün bu farklılıkları, ayrıştırma vesilesi değil, zenginlik için fırsat bilip o şekilde yönlendirmek ve yönetmektir. Müzik, bu zenginliğin en kuvvetli enstrümanıdır.
-Bakınız: Genç ve yetenekli bağlama sanatçısı Engin Arslan’ın da katılımıyla: “Güncel Bosphorus” Topluluğu ve bu çizgideki başka oluşumlar…
Kardeşlik yolundaki yürüyüşümüzün pusulası notalardır. Bu, “aklı bir karış havada!” romantizmin sesi değil; bizatihi realizmin ta kendisidir!
4. Ruhban Okulu konserine “acaba bir davetiye-protokol krizi yaşar mıyız?..” endişesiyle gittik ki…Sürprizin en güzeli karşımızda: Kapılar, gelmek-görmek-duymak isteyen herkese sonuna kadar açık!
Latif bir vaziyet-ti.
5. Ruhban Okulu Kütüphanesi’nin zenginliği ve bakımı dillere destan. O gece bahçedeki kardeşlik notaları, hemen yan taraftaki, bazıları yüzlerce yıllık geçmişe sahip el yazmalarının- kitapların kulağına da gitti… diye düşünüyorum…
6. Son notumuz bir dileğe dair olsun: Memlekette açılmak istediği halde şu ya da bu nedenle bir türlü açılamayan hiçbir kapı kalmasın. Başta sanatçılar, herkes kapıların kapanması değil, açılması için çalışsın.