A password will be e-mailed to you.

Antonio Drosa’yla, kolonya ve parfümün tarihine kısa bir yolculuk…

İnsanoğlu evrimini geçirip iki ayağı üstüne kalktıktan sonra elleriyle vücudunu yokladı; ardından şöyle bir çevresine baktı ve gözleriyle gördüğünü fark etti. Karnı acıkmıştı, bulduklarıyla karnını doyururken ağzının ne işe yaradığını kavradı. Susuzluğunu gidermek için suya yaklaştı ve yüzünün sudaki aksini gördü. Yüzünün tam ortasında yüz organlarının en büyüğü ve serti duruyordu. Kocamandı ve sabitti. Üstelik ağız ve göz gibi açılıp kapanmaktan da yoksundu. Onun ne işe yaradığını anlamak için karşısına güzel kokan bir çiçeğin çıkmasını bekledi. Daha sonra kendi vücudunun doğal kokularının çiçekler gibi olmadığını üzülerek fark etti. Ardından binlerce yılın ardından bununla da baş etti ve güzel çiçek kokularını vücuduna transfer ederek “burnun” kılavuzluğunda kolonya ve parfümü icat etti.

Kolonya devrini tamamladı gibi gözükürken sektördeki köklü firmaların kaliteyi çok yükseltmesi sayesinde tekrar moda oldu. Parfüm ise zaten egonun tam göbeğindeki gaz pedalına bastığından almış başını gidiyor. Aslında kolonya ile parfümün tek farkı içindeki bitki özünün kolonyada az, parfümde çok olması (Eau de Colognede yüzde altıya kadar çıkabilen öz, Eau de Toilettede on ikiye Eau de Parfumde ise yirmiye kadar çıkabiliyor). Kolonya misafirler için satın alınabilse de parfüm sadece “Ben”indir. Başkasına az, kendine çok vermek zaten doğamızda bol miktarda mevcut… Ayrıca gelen misafire parfüm sürüp kendine kolonya dökmek komik olurdu. Parfüm uzunca bir süredir kıyafetin değişmez bir parçası oldu. Yaz parfümü kış parfümü, spor, abiye, gündüz ya da gece parfümü… Kıyafet gibi oldu sözü bile eksik kalabiliyor çünkü bazen tüm kıyafetlerin çıkarıldığı ortamlarda dahi üstümüzde kalması için sürülebiliyor.

Parfüm insanlığın vokabülerine 1500’lerde girdi. Kelimeyi etimoloji mikroskobunun altına koyduğumuzda gördüklerimiz şunlar: İtalyanca “pro-fumo” ve Fransızca “par-füm”, “dumandan önce” ya da “dumandan” anlamına geliyor. İki durumda da kokunun duman özelliğinin altı çiziliyor. Bu renksiz duman, burnumuzdan girip ruhumuzu renklendirebiliyor; hatta alevlendirebiliyor ve onu yayan insanın çekimine girebiliyoruz. Bir insanı sadece kokusu yüzünden beğenmesek bile hakkındaki kanaatimiz ortalarda ise iyi bir parfüm ibreyi artıya taşıyabiliyor. Kızılderililerin dumanı iletişimde kullandığını biliyoruz. Çağımızın modern insanı da yaydığı koku dumanı ile aslında kendisi ve sınıfı hakkında bir fikir vermek istiyor olabilir.

İlk parfümler alkol içermiyorlardı, bitki özlerinden yapılıyorlardı, çok ağırlardı ve maliyetleri sadece saraylıların ödeyebilecekleri kadar fahişti. Sonra birden tarih sahnesine alkol bazlı kolonyalar ve parfümler çıktı. Kolonya kelimesinin kökeninde, bir koloni olarak kurulan ve adına “koloni” denilen bir şehir bulunuyor. Bahsedilen şehir Colonia. Yani bugün sınırları içinde yüzbinlerce Türkün yaşadığı Köln. İtalyanca Colonia, Fransızca Cologne… Eau de Cologneun Türkçe mot a mot karşılığı: Koloninin suyu. İşte sizlere Colonia’nın doğuşundan itibaren kısa bir tarihçesi:

Romalı imparator  Claudius, M.Ö. 50 yılında  Almanya’yı işgal ettikten sonra  Cermen kabilelerin saldırılarına karşı koyabilmek için bir Roma kolonisi kurmaya karar verir ve koloniye çok sevdiği karısı Agrippina’nın adını vererek Colonia Agrippina der. Karısına bir şehir armağan eden imparator, dünyadaki en cömert erkekler sıralamasında en yukarılara yerleşir. Zamanla Agrippina ismi düşer ama Colonia kalır. Şehir, Hristiyanlık dönemimde dini bir merkez olur. 1248’de inşasına başlanan meşhur katedralinin yapımı 632 yıl sürer. Zaman içinde  Roma, İstanbul ve Kudüs’ün ardından dördüncü kutsal ve dini şehir olarak kabul edilen Colonia da Katolikler ve Protestanların arasında gerilim geçtikçe yükselir ve 1583’te savaş patlar. Beş yıl süren savaşı Papacı Katolikler kazanır. Zaferden sonra şehirde tek bir Protestan görmemek için tüm şehri bir duvar ile çevirirler. Bu dinsel hoşgörüsüzlük duvarı yüzyıllar sonra Berlin’de dikilecek politik duvarında bir provasıdır. Güçlü ve zengin Katolikler bu duvarla da yetinmez ve şehirde ayak takımı istemedikleri için Colonia’ya yerleşmek için Katolik olmanın yanında asil bir meslekle uğraşmak şartını da getirirler. Asil işler olarak sınıflandırdıkları, altın ve gümüş kuyumculuğu, ipekli kumaşçılık ve parfümcülüktür.

1700’lerin başında, İtalya’dan Colonia’ya gelen Giovanni Maria Farina, parfümcülükle uğraşacağını bildirerek şehre yerleşir. O zaman kullanılan parfümler alkolsüz, çok yoğun bitki özleriydi. Bu özler, hem çok ağır kokuyor hem de aşırı pahalı oldukları için sadece çok zengin saray soyluları tarafından kullanılabiliyordu.1708 yılında Farina’nın aklına meyvelerin mayalanmasıyla elde etilen etil alkolü, parfümcülükte kullanmak gelir. Alkol, duman gibi uçucu olduğundan, güzel kokan bitki özlerini içerisine azıcık katmak yeterli olacaktı. Kısacası Farina, doğayla müthiş bir işbirliğine giderek meyvelerin nakliyesinde çiçekleri uçuşturmayı akıl eder. Ayrıca alkol, tenden buharlaşırken yanında vücudun ısısını da götürdüğünden geçici bir ferahlık da sağlamaktadır.  Farina, bu icadına “Eau Admirable” (hayranlık suyu) adını koyar. Kokusu şehirde yerel bir başarı elde eder. Ancak bu yeni koku asıl büyük başarısını,1738’de beş uzun yıl süren Polonya seferinden dönen, aşka susamış Fransız askerlerinin şehre gelmesiyle kazanır. Güzel kokunun düşmanı değil, ama kadınları teslim alabilecek bir silah olduğunu iyi öğrenmiş olan Fransız askerleri, Colonia’dan ülkelerine dönmek için ayrılırken yanlarına bolca kolonya alırlar. Üniformalılar, bu yeni kokuyu Farina’nın verdiği isimle değil, ama doğal olarak sahip oldukları asker kafasıyla basitçe Eau de Cologne, yani “Koloninin Suyu”  diye adlandırırlar.

Kolonya ucuzluğu sayesinde, güzel kokma ayrıcalığını zengin soyluların elinden almayı kolayca başarır. Fransa’da aristokratlar ile küçük burjuvalar arasında bir dönem, ekonomik bir koku savaşı çıksa da sonunda ucuz ve hafif olan pahalı ve ağır olanı yener. Tüm dünyada askerlerin taktığı isimle anılmaya başlanan kolonya ortalığı hızla karıştırır. Zaman içinde parfüme de dönüşerek, yüz milyonlarca dolarlık pazar payıyla dünyayı karıştırmaya halen devam etmektedir.

Bugün moda ve kozmetik sektörü defilelerinde, ince topuklu modellerin alkış sesleri eşliğinde tanıttığı parfümlerin, başlangıçta asker postallarının rapraplarıyla dünyaya yayılmış olması, umulandan çok farklı bir senaryo.

İtalyanların dediği doğru gibi: “İl Mondo e bello perche e diverso” yani “Dünya güzel, çünkü farklı.”

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 19:30:54