A password will be e-mailed to you.

Müzik yazarımız Alain Matalon, 2013 yılının en iyi 10 şarkısını Sanatatak okurları için belirledi. 

2013 yılı için sadece 10 şarkı seçmek bir hayli zor oldu. Zira yıl içinde severek dinlediğim yüzlerce şarkı çıktı. Aşağıdaki kısa liste için tek kriterim, şarkıları ne sıklıkla dinlediğim. Sonuçta bence en çok dinlediğimiz müzik olmayacaksa, “en iyi” tamamen yüzeysel ve havada kalan bir kavram haline geliyor.

Daha uzun bir liste isteyenler için Spotify’da 2013 – Top 100  listesi yaptım. Orada da yelpazeyi geniş tutmak için hiçbir albümden birden fazla şarkıya yer vermedim. İyi dinlemeler…


1 – Local Natives – “Colombia”

Yılın en iyi şarkılarından birisi olmak için biraz fazla basit gibi görünse de “Colombia”da –tıpkı Hummingbird’ün tümünde de olduğu gibi– her şey, tam olması gerektiği kadar: Frekans kalabalığı yapmadan doldurulan trackler, klasik kalıpların dışına çıkan melodik ve armonik yapılar, üzerinde düşünüldüğü belli olan şarkı sözleri ve Matt Frazier’ın olağanüstü ustalıkla kullandığı perküsyonu.

http://www.youtube.com/watch?v=hMWEwXilWhA


2 – Jonathan Wilson – “Dear Friend”

Jonathan Wilson’un Simon&Garfunkel duyarlılığıyla açılan, ama bu kısa girişin ardından gelen minor kırılmayla birlikte klasik Pink Floyd sounduna benzer geniş ve yatay sonik spektruma dönüştürdüğü şarkısındaki gitar sololarına özellikle dikkat! “Dear Friend” sadece bir beste, söz ve aranjman değil; aynı zamanda, 1960’ların en iyilerini andıran bir rock prodüksiyon şaheseri.

http://www.youtube.com/watch?v=tawWSAgLd_M


3 – Phosphorescent – “Song for Zula”

Matthew Houck’un kırılgan vokalleri ve derin bir chamber pop orkestrasyonu üzerine kurulu “Song For Zula” adlı şarkısı, aynı zamanda yılın en iyi video kliplerinden birinin de sahibi. Houck, Muchacho’nun albüm kapağı için “Enkaza dönmüşseniz bile mutlu olabileceğinizi gösteriyor, bence” demişti. “Song for Zula” da tam bu moodda bir şarkı.

http://www.youtube.com/watch?v=ZPxQYhGpdvg


4 – Dirty Beaches – “Alone at the Danube River”

Alex Zhang’in double albümü Drifters/Love is The Devil’ın ikinci bölümünde yer alan “Alone at the Danube River”da sisli bir filtrenin ardından seçilen gitar sesi dışında neredeyse başka hiçbir ses yok. Ancak Zhang’in bu sınırlı sonik alanda yarattığı atmosfer, neredeyse sınırsız.  Parçadaki alışılmadık ve çözümlenmeyen akorlar, tatlı/acı bir melodiyle karışıp tarifi güç bir etki yaratıyor. “AatDR”ın bana neyi hatırlattığını uzun uzun düşünüp bulamamıştım; çok sonradan bir müzik sitesindeki Neil Young – “Dead Man” soundtrack benzetmesini görünce rahatladım.

http://www.youtube.com/watch?v=vHQa70ujg_Y


5 – Jim James – “State of The Art (A.E.I.O.U)”

Yılın en sevdiğim parçalarından biri de Jim James’in yine son derece basit bir örgüsü ve yapısı olan “State of the Art” adlı şarkısı oldu. Çıplak bir piyano riffiyle başlayan şarkı, yavaş yavaş önce James’in vokalleri, ardından perküsyon, davul ve son olarak da basın girmesiyle birlikte tam enstrümanlı haline geldiğinde, şarkının çalış süresinin yarısını çoktan geçmiş oluyoruz. Ancak Jim James’in hiç acelesi yok: Müziği yavaş yavaş inşa ediyor ve parçanın sözlerinde de belirttiği gibi “[prodüksiyonda]son teknolojiyi kullanıyorum, ancak onun beni kullanmasına izin vermiyorum.”

http://www.youtube.com/watch?v=FqbBCPIUo84


6 – MGMT – “Cool Song No. 2”

MGMT’in merakla beklenen üçüncü albümü hem eleştirmenleri hem de grubun hayranlarını ortadan ikiye böldü; beniyse yeni hayranları yaptı. MGMT, grubun eski albümlerinin aksine anlaşılması ve kavranması oldukça zor şarkılardan oluşuyor. Her ne kadar müzisyenlerin klişe laflarından da olsa “Bu albümü kendim/iz için yaptım/k” sanırım ilk defa bu kadar doğru kullanılmış olabilir. “Cool Song No.2”, albümdeki ender melodik parçalardan biri. Arka fondaki tribal davullar ve “The Flaming Lips”i andıran  distortionlı prodüksiyonu, VanWyngarden’in sarkastik şarkı sözleriyle harika bir kontrast yaratmış.

http://www.youtube.com/watch?v=Zg2IcEHWXWo


7 – Valerie June – “Workin’ Woman Blues”

2013’ün karşılamadığı isteklerimizden bir tanesi “aklımızı başımızdan alacak yeni bir vokal” diye düşünürken, neyse ki önce Marika Hackmann ve ardından da Valerie June geldi. VJ’in Dan Auerbach prodüktörlüğündeki albümü, şarkıcı/müzisyenin gospel, folk, funk gibi farklı türleri karıştırdığı şahane bir çalışma. June’un etkilendiği türleri en çok yansıtan şarkıysa “Workin’ Woman Blues” olsa gerek. Folk gitarlar, jazz trompet üzerine gospel tınılı vokalleriyle “WWB” yılın en sevdiğim şarkılarından oldu.

http://www.youtube.com/watch?v=8ywuF-N8xXQ


8 – Ebony Bones – “What Difference Does It Make?”

Londra’nın en cool figürlerinden, sanatçı Ebony Bones’un Behold a Pale Horse albümünde yer alan The Smiths coverı, o çok ender rastladığımız şarkıyı kendine ait kılmayı başarabilen coverlardan biri olmuş (Bence salt müzik olarak orijinalinden bile daha iyi). New London Çocuk Korosu’nun vokalleri, The Smiths gitarlarıyla birleşince ortaya yılın en severek dinlediğim şarkılarından biri çıkmış oldu.

http://www.youtube.com/watch?v=95YhUUf5JHw


9 – Black Joe Lewis – “Dar Es Salaam”

Belki 2013’te eksik olan, klasik rootsrock türünde sağlam bir albümdü. Neyse ki bu boşluğu da Black Joe Lewis doldurdu. Electric Slave, Led Zeppelin’I hatırlatan blues etkili ham ve çıplak gitar ritimleriyle dolu tam bir rock albümü. “Dar Es Salaam” da benim albümdeki en favori şarkım.

http://www.youtube.com/watch?v=g1DdwaGNOhE


10 – The Heliocentrics – “Wrecking Ball”

The Heliocentrics’in yedi sene sonra gelen son derece hipnotik ve bir o kadar da psychedelic yeni albümü 13 Degrees from Reality sayısız müzikal etkilenime sahip. Aslında “Wrecking Ball”u albümün tamamından çekip çıkarmak doğru değil; zira şarkı albümün akışı içerisinde, elektronikten, organik gitarların ağırlıkta olduğu bölüme doğru kayışında bir köprü gibi adeta. Ancak parçayı tek başına dinlemekte de hiçbir sakınca yok. Mümkünse kulaklıkla dinleyip, grubun kullandığı son derece değişik sesleri ve efektleri duymanızda fayda var.

http://www.youtube.com/watch?v=Wh4ekvifFbw

 

Daha fazla yazı yok
2024-11-24 03:10:01