A password will be e-mailed to you.

Ankara’da varlığını devam ettiren sanat inisiyatiflerinden biri olan Pelesiyer, terk edilmiş mekânlarda oyun alanları yaratıp, sanatçıları bu mekânlara davet ediyor…

Mekânların hikâyelerinin önceden araştırıldığı ve sanatçılara sunulduğu oluşumda, bu mekânlarda iş üretmek isteyen sanatçıların daha önceki üslup ve hikâyelerini bir köşeye bırakıp, sadece bu mekâna yönelik yeni işler yapmaları bekleniyor. Ortaya çıkan işler, fotoğraf ve videolarla belgelenerek, yeni bir projenin yapımına kadar Pelesiyer’in kendi sitesinde sergileniyor.

Birçok ilçede ve köyde yaşayan insanların gündelik hayatta kullanmaktan çekindiği bir kelime olan pelesiyer, özellikle insanların pek gezinmek istemediği yerler için kullanılıyor. Bu çerçevede, ilk sergi mekânı da insanların inançlarına göre dillendirilmemesi gereken varlıkların dolaştığı mekânlar için kullanılan kelimenin anlamına uygun olarak seçilmiş. 


Pelesiyerin İlk Mekânı “Dam”

Ankara’nın altmış kilometre dışında, Beypazarı’na bağlı, kimselerin yaşamadığı bir mekân; asırlardır sanki orada kimse barınmasın diye yaratılmış evler… Çevre köylerdeki insanlar ve bağlı olduğu ilçede yaşayanlar, mekânın mimarisinden dolayı “Dam” ismini vermişler bu mekâna. Zamanında burada yaşayanlar, çiftçilik ve hayvancılıkla uğraştıkları için her hanenin yanında veya altında hayvanların barınması için bir dam inşa edilmiş. Çobanlık, onlar için kutsal bir meslek ve burada yaşayanların inançlarına bağlılıkları, yaşadıkları yerin düzenine de yansımış. Bir de inzivaya çekilmek için bir çilehane yapmışlar. Haneler, devasa kayaların eteklerine yapılmış ve sanki olmayan ağaçları temsilen dış mekânla bütünleşmişler. Zamanında elli ya da altmış kişinin yaşadığı bu küçük köyde, şimdi bazı söylentiler dolaşmakta. Gerçek şu ki, zamanında burada yaşayanlar arasında bir toprak meselesi sonucu çıkan kavga kanlı bir şekilde sonuçlanınca, bu mesele uzun soluklu bir kan davasına dönüşmüş. Toprağa dökülen kanın huzursuzluğu, mekânda yaşayanların orayı terk etmesine sebep olmuş. Mekânın ıssızlığından olsa gerek, şu anda mistik varlıkların burada yaşadıkları söylenmekte…


Sanatçıların Çalışmaları

Ali Şentürk

Halk arasında “Dam” denilen bu mekân, bana eski bir aile efsanemizi hatırlattı. Cinlerle evli ve iki çocuğu olduğuna inanılan akrabamızın –rivayete göre–  cinle olan evliliğini ve ondan olan çocuklarını kabul etmeyip intihar etmesi ya da ettirilmesi, beni her zaman etkilemiştir. Buradan yola çıkarak, anılarımı hazır nesneye dönüştürüp bir performans yapmaya karar verdim. İlk evliliğimi bu evde, bilinçli bir şekilde, hayal ürünü olan bir cinle gerçekleştiriyorum. Mekânda bırakılan gelinlik, bilinçli evliliği; eşin tekrar oradan çıkamaması da yapılan eylemin tek taraflı kabulünü tersine çevirme durumudur.


Sultan Burcu Demir

Lütfen sansarları sevdiğimi anneme söylemeyin.
Kavramları temsilinden kopmuş nesneler vardır. Ben o nesneleri kavramlarına kavuştururum. Nesneleri mekânlara taşıdığımda, mekânı yeniden üretebileceğimi düşlerim. Bazen mekânın kendisi, bunu yapmanızı engeller. Mekân, öyle güçlü bir hikâyeye sahiptir, öyle dokunulmazdır ki, onun dokusu, ürettiğinizi sahiplenmez. O sizi dönüştürür ve size yapamadıklarınızı deneyimletir.


Efe Solmazlar

Amaç, mekânda bulunan nesnenin işlevselliğini vurgulamaktır. Seçilen nesne, mekânda doğaya ait olmayan tek objedir, fakat insanın aynı objeyi, sürekli olarak amacı dışındaki ortamlarda da bulundurması (çit yapımı, arı kovanları için destek vs. gibi), objelerin mekânın doğal dokusu içerisinde yer almasını sağlamıştır. Bu yüzden, kurgulanan kompozisyonda, objenin temsil ettiği işlevsellik (traktör tekeri) –mekânın hikâyesine de paralel olarak– metafizik açıdan (traktör imgesini) ona tekrar kazandırılmak istenmiştir. Bir anlamda nesnenin işlevselliği, mekândaki doğal ortamından koparılarak, kavramsal anlamda ona geri kazandırılmıştır.


Alper Aydın

Pelesiyer için cezbedici bir mekân olan Dam’da yaşanmış bir olay, bir kırmızı renk müdahalesiyle adeta yeniden canlandırılıyor. Dam’ın giriş yolunda yer alan ve sulandırılmış kırmızı toz boyayla oluşturulmuş bu çalışma, Dam’ı ziyaret etmeye gelenlere, orayı yalnızlaştırmış olayı bir kez daha hatırlatıyor. Bu kırmızı renk müdahalesi, insanların dikkatini mekâna çekerken; Dam’a girecek olan kişilerin ve hayvanların ayaklarına, araçların tekerlerine bulaşarak, Dam’da yaşanmış kan davası sürecine bizleri ortak ediyor ve adeta lanetliyor! Üzerimizdeki boyayı temizlesek de müdahale akıllarımızda yok olmayacak bir imaj yaratıyor…


Hüseyin Arıcı

Bulamıyorum!
Biçimimden kopamıyorum. Sana bir şey göstermek istiyorum. Dikkat çekmek istemem bundandır. Ama göstermeye çalıştığım şey hakkındaki cehaletim, dikkati ona çekmeme engel oluyor. Aynaya bakmaktan, onu sana çevirmek aklıma gelmiyor…
 

Daha fazla yazı yok
2024-11-21 16:52:58