A password will be e-mailed to you.

Sevgili Geçmiş, Öğrettiğin dersler için teşekkürler.

Sevgili Gelecek, Ben hazırım.

 

 

 

Adana’da onu fahişeliğe zorlayan, öldürmeye kalkan kocasını kendisini savunmak adına öldürmekten yargılanan Çilem Doğan, hikayesiyle Türkiye’de her üç dakikada bir şiddete maruz kalan kadınların ve onları savunanların kahramanı haline geldi.

Bunda görsel bir öğenin, giydiği tişörtün büyük katkısı oldu.

Tişörtün üzerindeki metin adeta etkin bir imgeye sözden ziyade bir görsele dönüşmekte gecikmedi.

Tişörtün üzerinde ‘İngilizce Sevgili Geçmiş öğrettiğin dersler için teşekkürler, Sevgili Gelecek ben hazırım’, yazıyordu.

Çilem Doğan, elleri kelepçeli cezaevine giderken giydiği tişörtüyle bir anda sosyal medyada gündeme oturdu.

Tişört metni de feminist ve kadına şiddete karşı çıkan herkesin tekrar ederek tepkisini gösterdiği bir aksiyon…

Bütün bunlar yaşanırken Facebook’ta ben de bu sözleri paylaşmış ve Çilem Doğan’ın acaba bilinçli olarak mı tişörtü giyip giymediğini sormuştum.

Hatta bu postumu okuyan hukukçu dostlarım bunun mümkün olamayacağını, cinayetin taammüden olduğuna bir delil olarak gösterilebileceğini bunun da sanığı zor durumda bırakacağını yazdılar.

Ve Çilem bugün Evrensel Haber’e konuştu.

Tişörtünün hikayesini anlattı.

Annesi tişörtü 5 liraya sokaktan alıp getirmiş.

İkisi de İngilizce bilmedikleri için ne yazdığı hakkında bir fikre sahip değillerdi.

Çilem, polislerin yer yer tişörtüne bakıp söylenmelerinden bir şeyler olduğunu hissetmişti yalnızca…

Öğrendikten sonraysa söyleşisinde “Yemin ederim bilmiyordum vereyim o tişörtü götürün, kurtulayım ondan” diyordu.

Adana Kadın Platformu, tişörtü alıp kadın kütüphanesine teslim etmeye hazırlanıyor şu sıralar…

Bu tişört hikayesi tam bir günümüz hikayesi olarak Derrida’ca bir çözümlemeyi ve daha nice analizi hak ediyor.

Bunlardan birini yapmayı deneyebiliriz.

Biçim ve töz arasındaki ilişkiye dikkatimizi çekiyor çünkü…

Töz ve işlev kavramlarının karşıt mı yoksa bir dayanışma içinde olup olmadıklarını sorduruyor.

Öte yandan tözün bakışla yani okurla birlikte adeta tamamlanarak öyle planlanmasa da, okur tarafından bir bakışta, bir okuyuşta ve çevirişte  örgütlenebileceğini tane tane anlatıyor.

Çağ, görsel bir çağ.

Okurun bakan, gösterenin de birer görsel imgeye eksiksiz bir biçimde tevil edildiği, bir tür artık okuru ya da bakanı varsaymadığınız bir durumda bile, -Çilem tişörtü bilinçsiz üzerine geçirmişti- bakanların aktif bir sekilde onu göstergeye dönüştürecek kudrete sahip olduğu bir çağ…

Çilem Doğan’ın bilinçsizce giydiği tişörtün üzerindeki yazıların ona bakanlarca görülerek/okunarak özel tasarlanmış, aktivist bir imge gibi dolaşıma girerek etkinleşmesi bir post-yapısalcılık dersi gibi öte yandan.

Okumayla görmenin eşitlenmesi meselesi ise üzerinde düşünülmesi gereken ayrı bir konu. İştahla üzerinde durulabilir.

Ama dersimize dönersek…

Hızla…

Saussure’un yazılı olanı dil alanı dışına çıkarmasına Derrida karşı çıkmıştı.

Ona göre mutlak fonetik bir yazı olmadığı gibi sesçiliğin bir kültürde belli bir etik veya değerbilimsel deneyim olduğu gösterilebilirdi” çünkü.

“Alfabetik yazı gerçekten sözü temsil eder ve aynı zamanda onun karşısında kendini siler gibidir” Derrida’ya göre.

Dolayısıyla artık “söz merkezci’ tüm mantık sorunludur.

Çünkü işlediği mekan her seferinde farklı işleyecektir.

Çilem Doğan örneğinde bir tişört bir mekan olacak içindeki alfabetik yazı ise bir imge gibi bakanları örgütlemeyi planlanlamadığı halde Rönesans resmi ya da günümüzün reklam fotoğrafları gibi örgütlemeyi başaracak.

Bununla da kalmayacak okuru, bakanı aktivizme sürükleyecektir.

O yazıyı paylaşan onu mekanından koparıp üstelik yazıyla tekrar üreterek bir tür de-kompoze eden 21. yüzyıl okurbakan’ı, aynı zamanda şiddete maruz kadınlar için eyleme geçmiş olur.

Ve bu bir tıkla fil avcılarına karşı imza vermekten çok daha aktif bir protesto halidir. 

Her şeyden önce kendiliğindendir…

Bu kendiliğindenlik, Derrida’nın sorguladığı ve sonunu getirdiği “sözmerkezci” mantığın da iptali anlamına gelir.

“Göstergenin ifadeselliğini indirgemek, göstergebilimsel uygulamada psişik olmayan her şeyi dışlamaktır” der Derrida.

 Gösterge kavramının gösteren’le kurduğu psişik bağını Çilem Doğan’ın annesinin Çilem Doğan cezaevinde  temiz temiz giysin diye aldığı 5 liralık tişörtü kadar iyi anlatan bir imge var mı bilmiyorum? 

Bir yazının önce imge sonra de-kompoze edilerek tekrar yazıya, alfabetik özüne tevilinin ardından politik bir söyleme dönüşmesindeki Saussure’ü çürüten anti-keyfilik ve kendiliğinden örgütlenme 21. Yüzyıl anarşizmine, 21. Yüzyılın ilk çeyreğinde, ortasında bilmiyorum bir yerlerinde ışık olduğuna dair inancımı şahsen körükledi.

 

Öte yandan artık okuryazardan okurbakan’a evrilen 21. Yüzyıl insanının, okur ve bakar olarak eşitlenerek göz ile nesne arasındaki sınırsızlığı kucaklayışı, imgeyi tamamen zihinsel bir şey olarak algılayışındaki mükemmelliğinde Batı dışı kökene doğru çekilişi görmek, bu çekiliş üzerinde derin düşünmek taze analizler yapmak gerekiyor.

 

Sevgili Çilem Doğan bu tişörtü bilinçsizce de olsa giydiğin

ve haklı mücadelende biraz olsun yanında olabildiğimiz için Teşekkürler.

 

 

— 

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 15:23:54