A password will be e-mailed to you.

 

 Dijitalin farklı disiplinlerle ilişkisini odağına alıp dijitalleşme üzerine merak uyandırmayı, soru sormayı ve disiplinlerarası diyaloglar geliştirmeyi amaçlayan Digilogue platformunun “Digilogue Summit- Future Tellers” etkinliği; 3. yılında19 Ekim’de Zorlu PSM’de başlıyor. Zirveye çok az kala zirvenini iki ilginç katılımcısı Casey Reas ve Kyle McDonald‘a zirvenin teması Açık Kaynak Hareketi’nin ne kadar açık olabileceğini sorduk:

 

Casey Reas: “FLOSS etik teknolojik gelişme ve medya sanatçıları için önemli çünkü üretim araçlarına ulaşımı kolaylaştırıyor. FLOSS’un orijinallikle hiçbir bağlantısı yok. İkisi de Türkçe yazıldığı için bir şiirin diğerinden daha az orijinal olduğunu düşünün. Değişik sanat eserleri aynı zemini paylaşabilir, örneğin aynı dilde olmak gibi, yine de tamamen özgünlerdir. Önemli olan FLOSS’un üretim ve çalışmak için diller yaratması. FLOSS’un karşıtı ‘’mülkiyete ait olan’’dır ve bu bilginin paylaşılmadığı bir alana işaret eder.”

Casey Reas

İşin anlamı sıklıkla nasıl yapıldığı ile ilişkili değildir, ama burada farklı bağlamlar için farklı tartışmalar var. Okulda, işin nasıl yapıldığı hakkında konuşmak önemlidir, çünkü insanların kod ile iş üretmelerine yardım etmek isteriz. Bu şekilde öğrencilerin imkanları artar. Nasıl kod yazılacağı, iş hakkında tartışmak ve onu kritik etmekten farklı bir konuşmadır. İkisi de öğrenmek için önemlidir.

 

Teknoloji sosyal değişimin itici güçlerinden biri ve her zaman bu konuda etkili oldu. Teknoloji temelli değişimin ivme kazanmakta olduğu da bir gerçek. Bu değişim olumlu ya da olumsuz (ikisi de doğru), dünya yeni teknolojiler doğrultusunda hızla değişmekte. Değişim, iletişim, tıp, ulaşım gibi alanları kapsıyor. Genetik ya da makine öğrenmesi (yapay zekâ) gibi alanlarda yeni geliştirilen bilimler ve teknolojiler yakın bir gelecekte daha geniş bir alanda bir dönüşümü gerçekleştirmeye aday.”

 

Açık kaynak hakkında konuşurken, ‘’FLOSS’’ (Free, Libre, Open Source Software) kısaltmasını şiddetle tercih ediyorum. Bu, sanat ile ilgili olduğu kısımdan çok daha geniş bir alan ve sanat ile FLOSS arasındaki ilişki zayıf. FLOSS etik teknolojik gelişme ve medya sanatçıları için önemli çünkü üretim araçlarına ulaşımı kolaylaştırıyor. FLOSS’un orijinallikle hiçbir bağlantısı yok. İkisi de Türkçe yazıldığı için bir şiirin diğerinden daha az orijinal olduğunu düşünün. Değişik sanat eserleri aynı zemini paylaşabilir, örneğin aynı dilde olmak gibi, yine de tamamen özgünlerdir. Önemli olan FLOSS’un üretim ve çalışmak için diller yaratması. FLOSS’un karşıtı ‘’mülkiyete ait olan’’dır ve bu bilginin paylaşılmadığı bir alana işaret eder.FLOSS ile üretilen pek çok iş aynı şekilde değerlendirilir. Aklıma FLOSS ile çalışmaya karar vermenin işin önemli bir kısmını oluşturduğu bazı işler geliyor, ama genel olarak, FLOSS’un işin kendisine olan etkisi çok azdır. FLOSS’un etkisi işin nasıl yapıldığınadır; sanatçılara ve nasıl çalıştıklarınadır. FLOSS bazı durumlarda, başka şekillerde üretilemeyecek işlerin üretilebilmesini sağlıyor.

Kyle McDonald:İşlerimin çoğu ‘’anlam’’ etrafında tasarlanmıyor, ben alışıldık biçimde ifade etmeye ya da spesifik bir şeyi izleyiciye aktarmaya çalışmıyorum. Sıklıkla yeterli durumlar işleyerek onları bir deneyime ya da keşfedilmesi gereken bir soruya dönüştürmeye çalışıyorum.”

Kyle McDonald

İşlerimdeki soruların ve deneyimlerin çoğu çağdaş konulardan ilham alıyor, özellikle de yeni teknolojilerden. Yeni teknolojiler etrafında dönen popüler anlatı ‘’gelişme’’nin tekdüze sürecini betimliyor. Medya sanatını bu tuzaktan ayırmak zor, ama bu kesinlikle gerekli. Teknolojinin ötesine bakan medya sanatının üzerindeki ile birlikte, popüler anlatılara kanmak yerine bizim teknolojiye takıntımızı dikkatlice inceleyen medya sanatının üzerindeki yansımayı da görmek istiyorum.

 

Yeni teknolojilerin sosyal peyzajımızda çok derin etkileri var, Cambridge Analytica ve seçimlerin gidişatını değiştiren Rus botlarından sosyal medyaya kadar her şey bizim kendilik imgemizi etkiliyor. Fakat ben en büyük etkinin teknoloji anlatısının kendisinden geldiğine inanıyorum: dumaksızın ‘’gelişen’’, hayatı kolaylaştıran, daha kullanışlı, daha hızlı, daha ucuz. Kapitalizm ve reklamcılığın bir karışımı bizi teknoloji ile ilgili, cihazlarımızın ‘’yan etkilerini’’ görmezden gelmemizi kolaylaştıran bir öyküyle besledi: mobil cihazlarımız için madenlerden mineral çıkaran işçilerin sömürüsü, iklim ve çevre üzerindeki etkiler, mahremiyetteki erozyon. Eğer teknoloji sürekli ‘’gelişen’’ bir şeyse, biz aynı zamanda ‘’yeni”nin uğruna güçlükle kazanılmış geleneksel bilgi birikiminden uzaklaştırılıyoruz.

 

Eğer ‘’çağdaş sanat’’tan kasıt sanat piyasası için üretilmiş iş ise, ben pek çok medya sanatının piyasa dışında var olmak için yollar aradığını görüyorum. Pek çok medya sanatı geçici olarak yükleniyor ya da internette yahut dijital bir dosyada yaşıyor. Sıklıkla uçup giden bir şey bu, bazı yönlerden performans sanatına benziyor.

 

Eğer ‘’çağdaş sanat’’ ile ‘’sanat eseri’’nin kendisi fikriyle mücadele içinde olan bir işi anlıyorsak, diyebilirim ki medya sanatçıları bunu işlerinin sürecine odaklandıklarında yapıyorlar, ayıkladıkları hataları topluma sunuyor ya da toplu konutları, yahut araçtakımını kendi pratiklerinin bir parçası olarak çerçeveye alıyorlar. Bir medya sanatçısı izleyiciyi kendi pratiklerinin içinde işine dahil ederse, medya sanatı bazı yönlerden katılımcı sanat pratiğine de benzer.

 

Medya sanatı ayrıca medya/teknoloji ve sanat/toplum arasındaki ilişki hakkında da sorular sorar. Bazen bu, hiçbir mühendisin yahut bilim insanının asla girişemeyeceği derin teknik akıcılık inşa etmeyi de içerir. Bazı yönlerden de müzisyenlerin kompozisyon ya da performans süreciyle akıcılık kazandığı ve bu sistemlerin limitlerini soruşturduğu deneysel müziğe benziyor bu.

 

Ben açık kaynağı bir sanat eserinin kökenleri anlamında açık olmak için bir fırsat olarak görüyorum. Tarihsel olarak belirli bir işin etkilendikleri örtbas edilmiştir ya da yalnızca uzmanlar tarafından erişilebilirdir. ‘’Orijinallik’’ kavramının bu belirsizlik içinde üretilmiş bir yanlış yönlendirme olduğuna inanıyorum. Sanat eseri kod ile üretildiğinde kod temelinin gelişimini takip etmek alışıldık bir şey, böylece kimin o işe nasıl ve ne zaman kakıda bulunduğu, hangi araçların kullanıldığı ve o araçlarla kimlerin çalıştığını belirlemek mümkün oluyor.

 

Mümkün olduğu halde, pratikte bu çok az gerçekleşiyor. Pek çok sanaçı kodlarını paylaşmıyor ya da hâlâ etkilendikleri şeyleri gizli tutuyorlar. Fakat ben açık kaynak kodla çalışan sanatçıların genel tavırlarının ‘’orijinallik’’ fikrinin imha edilmesine yardımcı olan bir çeşit tevazu ve açıklığı yüreklendirdiğini hissediyorum. Bazı bakımlardan bu kesinlikle kolektif olarak sahip olunan bir yaratıcı üretime bir göz atma durumu, ama ben açık kaynak ile moneter ekonomi arasında ilişkinin hâlâ belirlenmekte olduğunu düşünüyorum, buna ‘’bir ders vermek’’ diyemem.

 

Bütün bilindik kriterler kullanılabilir. İş ve sanatçı arasındaki ilişkiyi, mesaj ya da sanatçının paylaşmayı umduğu yolculuğu, sanatın bağlamını ve sanatçı üzerindeki etkilerini inceleyebiliriz. Açık kaynak kullanarak çalışan sanatçılarla ilgili tek fark, içgörünün Twitter akışlarında, GitHub mesajlarında ya da forum gönderilerinden alınmış olabileceğidir. Bütün bunlar bizim işi alışıldık ‘’izleyici’’ rolünden değerlendirdiğimizi varsayıyor. Ama eğer işin kendisi açık kaynak ise, o işi bir ‘’kullanıcı’’ olarak da değerlendirebiiriz (kodu kullanmaya ya da kodun kendisiyle bir şeyler yazmaya karar verdiğimizde). Bir kullanıcı olarak, geçerli diğer bazı kriterler bunlar olabilir: kodun pratik uygunluğu, estetik niteliği ve iş yaratmak için kullanma sürecinde uzlaşılabilirliği vs.

 

Daha fazla yazı yok
2024-11-02 13:40:33