A password will be e-mailed to you.

Sinema yazarımız Burak Kaplan, 2013 yılının en iyi yabancı filmlerini Sanatatak okurları için belirledi.

1. Lore (Cate Shortland)

II. Dünya Savaşı üzerine çok film yapıldı, evet! Fakat savaşın sonrasında, ardında neler bıraktığına odaklanan pek de film yok elimizde. İşte Avustralyalı yönetmen Cate Shortland’ın filmi, Avrupa’nın yaşadığı bu yıkıma, bir Nazi ailesinin çocuklarının gözünden bakıyor ve etkileyici bir yol hikâyesi anlatıyordu. Henüz çocukluk yıllarımızda üzerimize giymeye niyetlendiğimiz kimlikleri sorguluyor ve ebeveyn-çocuk doğası üzerine uzunca bir süre düşünmemizi sağlıyordu. Senenin en iyisi ünvanını da sonuna kadar hak ediyordu.


2. Gravity (Alfonso Cuarón)

Alfonso Cuarón’un “uzay filmi” sinemaya sunduğu teknik yeniliklerle bile bu listede kendine kolaylıkla yer bulurdu. Seyirciyi ikiye böldüğü üzere “bütün numarası tekniğinde” gibi bir film de değildi perdede izlediğimiz. Hikâyesinin üzerine çalışılmadığı, filmin fazla “sade” olduğu iddiaları ise aslında Gravity’nin gücüne güç katan etkenlerdi. Tüm bu tartışmalar hâlâ süredursun, biz izlediğimiz filmin uzun yıllar sonra bile hatırlanacağına eminiz.


3. Inside Llewyn Davis (Ethan Coen, Joel Coen)

Dışarıdan bakıldığında her ne kadar Coen’ler ne çekse zaten “senenin en iyileri” listelerinde yerleri hazır gibi bir imaj oluşmuş olsa da durum aslında hiç de düşünüldüğü gibi değil; çünkü Inside Llweyn Davis son yıllarda izlediğimiz en iyi müzik filmi! Ayrıca bilindiği üzere söz konusu “kaybeden hikâyeleri” olduğunda bu işi Coen’lerden iyi yapan da pek yok.


4. Before Midnight (Richard Linklater)

Linklater’ın 90’larda yarattığı ünlü aşk hikâyesinin son filmi, serinin önceki filmlerinden alıştığımız romantizmi terk ediyor ve kendini ikili ilişkiler gerçekliğinin kollarına bırakıyordu. Bu da serinin son filmini sadece “farklı” bir devam filmi yapmakla kalmıyor; bir de bize masalların, “gece yarısı” geldiğinde sona erdiğini hatırlatıyordu.


5. Epizoda u zivotu beraca zeljeza (Danis Tanovic)

Boşnak yönetmen Danis Tanovic’in filmi, yılın son haftasında karşımıza çıkan bir sürprizdi. Bosna Hersek’te yaşanmış gerçek bir olayı, dokü-drama türünde –olayı yaşayan insanlarla aynı olayı yeniden canlandırarak– çekme cesareti bile filmi bu listeye sokmaya yetiyor aslında.  Buna bir de Tanovic’in, hikâyenin içeriğine çok şey katan, “dar gelirli” rejisi de eklenince filmin etkileyiciliği daha da artıyordu.


6. Only Lovers Left Alive (Jim Jarmusch)

Jarmusch’un vampir filmi, bildiğimiz vampir filmlerinden değildi! Edebiyattan, müzikten, mimariden anlayan Jarmusch vampirleri vardı bu kez perdede.  Hayalet kente bürünmüş Detroit’in sokaklarını ve bin yıllara dayanan tarihiyle Tangier’in kaldırımlarını kendine mesken tutan film, kesinlikle senenin en havalı işiydi. Jarmusch’un, sinemasını bir vampir filmiyle “ölümsüzleştirmesi” ise yönetmenin hayranları için sevindiriciydi.


7. Frances Ha (Noah Baumbach)

Bir sinefil için bu yılın izlemesi en eğlenceli filmlerinden biriydi Frances Ha! Buram buram yeni dalga kokan filmin, yıllar sonra bile, Greta Gerwig’in New York sokakları boyunca uzanan danslarıyla hatırlanacağına eminiz. Büyümenin, kabüllenmenin, apartman ziline –tamamı sığmasa da– ismini asabilme cesaretinin filmiydi izlediğimiz. Baumbach sinemasının da büyüdüğünün işaretiydi!


8. Jagten (Thomas Vinterberg)

Vinterberg’in Dogma’yı bırakmasının ne kadar isabetli bir karar olduğunu gösteren bir kanıt daha! Jagten, cemaat denilen yapının ne kadar kırılgan olduğunu ve bu yapının bireyi çiğneyip atmasının an meselesi olduğunu, modern bir “cadı avı” hikâyesiyle anlatıyordu. Böylesine etkili bir hikâyeye bir de Mads Mikkelsen’in güçlü oyunculuğu eklenince film rahatlıkla en iyilerden oluyordu.


9. All is Lost (J.C. Chandor)

Tek mekânda geçen, tek oyunculu ve diyalogsuz bir film, karşımıza pek de sık çıkmıyor! All is Lost, tüm bu özellikleri sayesinde daha ilk bakışta ilgi çeken bir yapımdı. Elbette filmin bize daha fazlasını sunacağından haberimiz yoktu. Genç yönetmen Chandor’un filmi, ezbere bildiğimiz “hayatta kalma” hikâyelerini ters yüz ediyor ve ortaya gücünü tamamen mitolojiden alan bir “öte tarafa geçiş” filmi çıkarıyordu.


10. Stoker (Chan-wook Park)

“En iyiler” listelerini hazırlamanın en zor kısmı, genelde son filme karar vermek olur. Birkaç iyi film hep burada çekişir, ama maalesef sadece biri kazanır. Bizim listemiz için de bu film, orijinal Oldboy’un yönetmeninin elinden çıkan Stoker oldu. Stoker, bir genç kızın “kadın olma” hikâyesini öyle büyük bir yönetmen ustalığıyla anlatıyordu ki filmi dışarıda bırakmaya kıyamadık. Bu da bizim listenin “kırmızı topuklusu” olsun dedik.


“2013’ün En İyi Yabancı Filmleri” listesi, 01 Ocak 2013 – 31 Aralık 2013 tarihleri arasında, Türkiye’de vizyona giren ya da festivallerde gösterilmiş filmler değerlendirmeye alınarak hazırlanmıştır.

Daha fazla yazı yok
2024-12-22 17:17:46