A password will be e-mailed to you.

Igor Stravinsky’nin Bahar Ayini’nin yüzüncü yıl dönümünde, eserin yarım kalmış ilk performansının öyküsünü müzik yazarımız Alain Matalon anlatıyor…

Sergei Diaghilev, 1912 yılında Ballet Russe için Igor Stravinsky’ye sipariş ettiği Bahar Ayini’ni ilk defa dinlemek için besteciyi ziyaret eder. Stravinsky piyanosuna oturur ve henüz son halini almamış bestesini Diaghilev için çalmaya başlar. Müzik, doğayı çağrıştıran eterik ve ahenkli bir folk melodisiyle açılır. Ancak sadece bir kaç mezür sonra piyanonun bas notalarından disonant sesler gelmeye başlar. Sesler çoğaldıkça müzikteki ahenksizlik de giderek artar. Bu uyumsuzluk Diaghilev’i şaşırtmaz zira kendisi Stravinksky’nin müzikal diline aşinadır. Bestecinin gene kendi siparişi üzerine yazdığı daha önceki iki balesi (Ateş Kuşu ve Petruşka) de benzer ahenksizlikler ve zaman zaman bi-tonalliğin sınırlarında gezinen bölümler içermiştir. Diaghilev bestecinin piyanosundan çıkan alışılmadık melodileri ve harmonileri ilgiyle dinlemeye devam eder –ta ki besteci balenin ikinci bölümüne gelene kadar. Stravinsky birden bire 6 notadan oluşan ve o zamana kadar duyulmamış disonanstaki bir akoru ardarda çalmaya başlar. Fa bemol major triadı ve mi bemol dominant yedilinin üst üste gelmesinden oluşan ve günümüzde hala “Augurs chord” olarak bilinen bu ahenksiz akor Diaghilev’in kulaklarını rahatsız edecek derecede güçlüdür. Stravinsky’nin birleştirdiği bu iki üçlü akor birbirlerinden sadece yarım ton uzaklıktadır ve her beraber vurulan iki nota, ayrı bir çatışma yaratmaktadır. Bu da yetmezmiş gibi müzik sabit bir hızda giderken müzikteki ritmik vurgu sürekli kayarak ilerlemektedir.

Bir iki üç dört beş altı yedi sekiz
Bir iki üç dört beş altı yedi sekiz
Bir iki üç dört beş altı yedi sekiz
Bir iki üç dört beş altı yedi sekiz

Diaghilev sonunda, durmadan tekrar eden bu pasaja daha fazla dayanamaz ve besteciye “Bu daha ne kadar böyle devam edecek?” diye sorar. Stravisnky’nin cevabı ise kesindir: “Sonuna kadar, sevgili Sergei.” Gerçekten de Bahar Ayini’nin son versiyonunda Augurs akoru yaklaşık 200 defa tekrar eder.

1909’da Rus balesini Batı Avrupa’ya tanıtmak için kurduğu Ballet Russe ile bütün Avrupa’da ama özellikle de Paris’te büyük başarı kazanmış olan Diaghilev, derhal oldukça önemli ve potansiyel olarak büyük tartışma yaratacak olan bir besteyle karşı karşıya olduğunun farkına varmıştır. Stravinsky’nin barbarik bir pagan ritüelini konu eden bale müziğinin koreografisini yapması için zamanın en ünlü baletlerinden Vaslav Nijinsky’yi görevlendirir. Nijinsky’nin koreografi deneyimi azdır, ancak Debussy’nin ünlü bestesi “L’après-midi d’un faune” için hazırladığı avant garde dans kompozisyonu büyük ilgi ve beğeniyle karşılanmıştır.

Müzik son halini aldıktan ve Nijinsky’nin daha önce benzerine rastlanmamış sertlik ve primitiflikteki koreografisini gördükten sonra, bir pazarlama dehası olan Diaghilev, Bahar Ayini için büyük bir tanıtma kampanyasına girişir. Paris’in her yerine dağıttığı afişlerle Parislileri “kendilerini daha önce tanık olmadıkları coşkuda yepyeni bir müzikal yolculuğa” hazırlamalarını salık verir. Diaghilev, Ballet Russe ile son üç sene içerisinde Borodin’in Poloveç Dansları, Rimsky-Korsakov’un Şehrazat’ı, Mussorgsky’nin Boris Godunov’u gibi önemli eserleri Paris’te sergilemiş ve her biri ile büyük başarı kazanmıştır; ancak 30 yaşındaki Stravinsky’nin Bahar Ayini’nin bütün bu eserlerden daha fazla ses getirecek potansiyele sahip olduğunun da farkındadır. Stravinsky’nin müziği o kadar karmaşık bir harmonik ve ritmik yapıya sahiptir ki bestecinin hazır bulunmadığı provalarda orkestra üyeleri sık sık önlerinde yazılı müziği yanlış çaldıklarını düşünerek durmakta ve sonunda orkestra şefi Pierre Monteaux’yu “siz sadece gördüğünüzü çalın, eğer bir yanlışlık yaptığınızı görürsem ben durdururum sizi zaten” demek zorunda bırakmaktadırlar. 13 Mayıs 1913’te Paris’e gelen Stravinsky’nin gözetiminde yapılan son bir kaç provanın ardından 29 Mayıs akşamı Bahar Ayini’nin ilk performans günü gelip çatar.

Henüz Nisan ayında açılmış olan yepyeni bir salon olan Théâtre des Champs-Élysées, 29 Mayıs akşamı tıka basa doludur; “dahi Rus besteci Igor Stravinsky’nin son mucizesi” olan Bahar Ayini’ni izlemeye gelenler arasında Maurice Ravel, Claude Debussy, Edgard Varèse ve [Stravinsky’nin sonradan reddetmiş olmasına rağmen konserin yarısında çıkan] Camille Saint-Saens gibi zamanın en önemli bestecilerinin yanı sıra Marcel Proust, Pablo Picasso, Gertrude Stein ve Jean Cocteau gibi isimler vardır.

Gösteri, Rus besteciler Stravinsky, Glazunov, Taneyev ve Lyadov’un Chopin’in eserleri üzerine yazdıkları orkestral transkripsiyonlardan oluşan müzik ve Michael Fokine’in koreografisindeki Les Sylphides balesiyle açılır. Programda Bahar Ayini ikinci sırada yer almaktadır. Onu takiben ise Weber’in Gülün Ruhu ve Borodin’in Poloveç Dansları baleleri sergilenecektir. Ne var ki konser, sıra ne Weber’e ne de Borodin’e gelemeden bitmek zorunda kalır. Zira Bahar Ayini’nin henüz ilk dakikalarında protestolar, müzik ilerledikçe kavgalara, sahneye yabancı cisimler atmaya ve düpedüz bir isyana dönüşür. Hatta bazı söylentilere göre seyirciler arasındaki tartışmalar o kadar şiddetlidir ki birbirini düelloya davet edenler bile olmuştur. Görgü tanıkları sonradan müziğin ilk birkaç dakikasından sonrasının seyircilerin bağırış çağırışları yüzünden duyulmadığını, Diaghilev’in ise sürekli olarak orkestraya ve dansçılara her ne olursa olsun devam etmeleri yönünde direktif vermiş olduğunu söylerler. Protestoların ne kadarının gerçek ne kadarının ise söylenti olduğunu tam bilemesek de gecenin ardından çıkan eleştiriler Bahar Ayini’ni yerden yere vurmakta ve Stravinsky’yi “dinleyicileri kulak tırmalayan ilkel ve barbar bir pagan ritüeline maruz bıraktığını” yazmaktadır. Nijinsky’nin koreografisi için çıkan eleştiriler ise “dansçıları her türlü zarafet ve asaletten uzak tutan, sert, adeta sallanan ve titreyen vücut hareketleri ile bütün artistik ideallerden uzak” olduğu konusunda hemfikirdir. Bütün negatif eleştirilere ve protestolara karşı Diaghilev, Bahar Ayini’ni Paris’te beş defa daha sergilemeyi başarır, ancak her performans sonrası benzer tonda yazılar yazılmaya devam eder. Hatta balenin ikinci performansı izleyen Puccini, müziği “kakofonik bir karmaşa” ve “ancak deli bir insanın yazacağı müzik” olarak değerlendirmektedir. Kısa Paris serisinin ardından Londra’da sahnelenen bale için oradan gelen haberler de pek iç açıcı değildir. Bahar Ayini yaklaşık bir on yıl sergilenmez, ancak Stravinsky bestesini küçük bazı değişikliklerle konser müziği olarak yeniden sunar. Müzik sahnesiz bir orkestral eser olarak önce Rusya’da sonra ise Paris’te ilgi görmeye başlar. 1930’lardan sonra ise giderek daha sıklıkla seslendirilmeye başlar. 1960’larda ise Bahar Ayini artık çoğu müzisyen ve eleştirmene göre 20. Yüzyılın en önemli müzik eseri olma payesine kavuşur.

Peki, Bahar Ayini’ni müzikal açıdan bu kadar önemli kılan nedir?

Stravinsky üzerinde iki sene boyunca çalıştığı Bahar Ayini’nde çok çeşitli kompozisyon metotları kullanır. Fakat bu eserin kuşkusuz en önemli özelliği müziğin temelini harmoni ve melodiden ziyade ritme dayamış olmasıdır. Daha önce yazılmış hiçbir müzik bu denli zengin bir ritmik varyasyon kullanmamıştır. Öyle ki balenin sadece son bölümü olan Danse sacrale (L’Elue)’de  6 tane farklı zaman kullanılmıştır. O zamana kadar yapılan bestelerin büyük çoğunluğu, müziği dinleyiciye genellikle dört bölümden oluşan parçalar halinde sunmuştur. Tipik bir müzikal bestede dört bölümden oluşan dört parça başa dönerek ilerler ve bu simetrik yapı insanlarda adeta bir tamamlanmışlık hissi yaratır. Stravinsky ise Bahar Ayini’nde bu yerleşik anlayışı tamamen terk eder ve örneğin ünlü akorun yer aldığı “Les Augures printaniers”de sırasıyla 9, 2, 6, 3, 4, 5, 3 parçadan oluşan ritmik bir motif kullanır. Amaç bu karmakarışık ve simetrik olmayan yapıyla, dinleyicide huzursuzluk ve düzensizlik yaratmaktır. Buna rağmen bu yapıdaki parçaları topladığımızda, bölümün toplam 32 parçadan oluştuğunu fark ederiz. Yani müzik bütün kargaşasına rağmen aslında gene nihaidir ve bütününde dinleyicide herhangi bir yarım kalmışlık hissi yaratmaz.

Ritmik aykırılığının yanında, Stravinsky’nin Bahar Ayini’nde kullandığı müzikal dil de gelenekselliği tamamen dışlar. Her ne kadar atonaliteye kadar gitmemiş olsa da besteci tek bir tonal merkez yerine eserin çoğunda iki ayrı tonalite kullanır (en belirgin olarak balenin sonlarına doğru yer alan Glorification de l’élue’deki ünlü 11 vuruşun hemen öncesinde ve sonrasında). Stravinsky melodik cümlelerinin çoğunu çözümlemeyerek dinleyicide önlenemez bir gerilim yaratır. Hatta müzikte kullanılan akorlar o kadar disonanttır ki kulaklarımız herhangi bir çözümleme olamayacağını bilir, fakat tam da burada bestecinin dâhice kurduğu ritmik yapı müziği sürekli ileri taşımaya devam eder.

Kısaca Bahar Ayini dinleyicide, edebiyattaki modernist akımın kurgusal gerginlikleri ve hatta kimi zaman hikâyelerin kendilerini çözümlemeden yarım bırakmalarına benzer bir etki yaratır. Kendinizi oradan oraya savrulmuş, belki biraz kullanılmış, ama aynı zamanda tamamen tatmin edilmiş hissedersiniz.

20. yüzyılın en önemli müzik eserlerinin başında gelen bu başyapıtın yapısını biraz da olsun anlayabilmek için besteci Stephen Anthony Malinowski’nin geliştirdiği Music Animation Machine teknolojisi ile hazırlanan videoları izlemek faydalı olabilir:

http://www.youtube.com/watch?v=02tkp6eeh40
http://www.youtube.com/watch?v=Q2y90hH4H7Q

Tavsiye edilebilecek Bahar Ayini kayıtları:

Bahar Ayini’ni bale ya da konser müziği versiyonlarında canlı dinlemek gibisi olamaz elbette, ama illa CD kayıtlarından tavsiye vermek gerekirse, benim favorim Antol Dorati ve Detroit SO’nun hızlı, sert ve amansız versiyonu. Onun dışında Gergiev/Kirov, Markevitch/Philharmoni ve Boulez/Cleveland da iyi seçenekler.

 

Görsel 1: Houston Bale, Bahar Ayini, 2013, Nozomi Iijima & Joseph Walsh
Görsel 2:  Paris’te Rus balesi, New York Times, 07.06.1913

Daha fazla yazı yok
2024-12-22 17:18:42